TALÂK SÛRESİ

Bu sûre Medine'de nâzil olmuştur, 12 âyettir.

1

Ey Peygamber! Kadınları boşamak istediğiniz zaman onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti de sayın. Rabbiniz Allah'tan korkun. Apaçık bir hayâsızlık yapmaları hâli bir yana onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilmezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir durum ortaya çıkanverir.

Nida Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e tahsis buyrulmuşsa da hitap umumidir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetinin imâmı ve önderidir. Kavmin reisine, önceliğini ortaya koymak, reisliğini ve kavminin önderi olduğunu itibara almak için. “Ey Faları! şöyle yapın.” denildiği gibi. Bu şekilde o, tek başına onların tamamı hükmündedir. Onların tamamı yerine geçmektedir. Denildi ki:

“Bunun takdiri;'Ey Peygamber ve ey mü'minler'“, şeklindedir.

“Kadınları boşadığınızda” sözünün manası; onları boşamak istediğinizde ve buna karar verdiğinizde, demektir. Bu, bir işe yönelen ve ona başlamak üzere olan bir kişinin ona başlamış kişi mevkiine getirilmesidir. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in:

“Kim (bu savaşta) birini öldürürse onun üzerinden çıkan ona âittir.” sözü de böyledir.

“Namaza giden ve onu bekleyen kişi namaz kıları hükmündedir.” sözü de bundandır.

“Onları iddetleri içinde boşayın” Onları iddetlerini karşılarken boşayın. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kıratında bu âyet “İddetlerinin evvelinde” şeklinde de varit olmuştur. Kadın, ilk hayızdan önceki temizlik döneminde boşandığında iddetine teveccüh etmiş bir hâlde boşanmış olur. Kast olunan; kendisiyle ilişki kurulmuş, hayız gören bir kadının (herhangi bir hayız döneminden önceki) temizlik döneminde, o dönemde kendisiyle ilişki kurulmaksızm boşanmasıdır. Daha sonra iddetleri tamamlanıncaya kadar kâdirılardan uzaklaşıhr. Talakın en güzel tarzı budur.

“İddeti sayın” onu hıfz ile zaptedin. (Vaktini tespit edin unutmayın.) Ve onu, talak noksanı olmayan ve iddetlerini bekleyen kâdirılar tam üç hayza tamamlasınlar. Kadınlardan habersiz erkekler dönüş yapabilir.

“Onları evlerinden çıkarmayın” onları iddetleri tamamlanıncaya kadar iddetten önce oturdukları evlerinden çıkarmayın, o evler, kocalarının evleridir. Ücretsiz oturdukları için o evler onlara âit gösterilmiş ve onlara izafe edilmiştir. Bunda mesken temininin vacip olduğuna delil vardır.

Ayrıca kendisine âit olmayan bir evde oturan kişi hakkında “onun evine girmeyeceğine dair” yemin eden kişinin, o kişinin evine girmesiyle yemininin bozulacağına delil vardır. İhracın manası; kocaların, onları, onlara kızdıkları ve onlarla birlikte yaşamayı istemedikleri için ya da o evlere ihtiyaç duydukları için onları çıkarmamaları ve kâdirılar talep etse bile onlara, çıkış yasağını kaldırmada kendilerinin vereceği iznin hiçbir etkisi olmayacağım onlara bildirerek çıkış izni vermemeleridir.

“Kendileri de çıkmasınlar.” Eğer bun isterlerse onlar da kendi başlarına çıkmasınlar.

“Apaçık bir hayasızlık yapmaları hâli bir yana “Denildi ki:

“O zinadır.

Yani; zina etmeleri ve kendilerine had cezâsı uygulanmak için çıkarılmaları müstesna.” demektir. Yine denildi ki:

“îddetin bitiminden evvel çıkışları haddi zatında hayasızlıktır.”

“Bunlar Allah'ın sınırlarıdır.”

Yani; zikredilen bu hükümler. “Bilmezsin...” Ey muhatap! Olur ki Allah (celle celâlühü) bundan sonra onun kalbini kinden sevgiye vazgeçişten rağbete, boşamaya kasıttan pişmanlığa çevirmek suretiyle bir durum ortaya çıkanverir de o ona (eşine) döner. Manası şudur:

“Onları iddetleri içinde boşayın ve iddeti de sayın. Onları evlerinden çıkarmayın, olur ki siz pişman olursunuz da onlara geri dönersiniz.”

2

İddet müddetlerini doldurduklarında onları ya güzelce tutun veya onlardan uygun bir şekilde ayrılın. İçinizden adalet sâhibi iki kişiyi şâhit tutun. Şâhitliği Allah için yapın. İşte bu Allah'a ve âhiret gününe inananlara verilen öğüttür. Kim Allah'tan korkarsa Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder.

“İddet müddetlerini doldurduklarında...” iddetin sonuna yaklaştıklarında. “... onları ya güzelce tutun veya onlardan uygun bir şekilde ayrılın. “

Yani; siz muhayyersiniz. Dilerseniz dönün, güzelce tutun ve iyilik yapın. Dilerseniz, dönüşü terk edin, aynim ve zarar vermekten sakının. O da: iddeti uzatmak ve eza vermek için iddetinin son vaktinde ona müracaat etmesi ve daha sonra onu boşamasıdır.

“İçinizden adalet sâhibi iki kişiyi şâhit tutun.”

Yani dönüş ve aynlık anında içinizden adalet sâhibi iki Müslüman'ı şâhit tutun, demektir. Bu şâhit kılma işi menduptur. Eşler arasında karşılıklı inkâr meydana gelmesin diye teşvik edilmiştir.

“Şâhitliği Allah için yapın.” sırf onun nzası için yapın. Bu da; şehadeti dosdoğru yapmalarıdır. Lehine ya da aleyhine şâhitlik yapılanlar için değil. Hakkın ikamesi ve zararın kaldırılması dışında herhangi bir maksat için değil.

“İşte bu -şehadetin Allah (celle celâlühü) nzası için ve adaletin gerçekleştirilmesi için tam olarak yapılmasına teşvik- Allah'a ve âhiret gününe inananlara verilen öğüttür.”

Yani; ondan bu kişiler istifade ederler. “Kim Allah'tan korkarsa Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder.” Bu, muterize cümlesidir. Boşama işinin sünnet üzere gerçekleştirilmesiyle ilgili (yukarda) geçenleri tekid etmektedir. Mana:

“Kim Allah'tan korkar da sünnet üzere boşar, iddet bekleyen kadına zarar vermez, onu evinden çıkarmaz ve ihtiyatlı hareket ederse ben şehadet ederim ki Allah ona eşlerin kedere ve içine düştükleri sıkıntılara dair durumları hususunda bir çıkış yolu ihsan eder, onu sıkıntılardan kurtarır ve ona kurtuluşu lütfeder,”

3

Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah'a güvenirse O, kendisine yeter. Şüphesiz Allah emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.

“Ve ona beklemediği yerden rızık verir.” Aklına gelmeyen ve hesap etmediği bir cihetten. Bu cümlenin: “İşte bu Allah'a ve âhiret gününe inananlara verilen öğüttür.” sözünün yanında zikredilmesi istidrad yolludur.

Yani; üstü ile alakası yoktur.

Yani; kim Allah'tan (celle celâlühü) korkarsa (Allah (celle celâlühü)) ona dünya ve âhiret kederlerinden bir çıkış, bir kurtuluş yeri ihsan eder, demektir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu âyeti okuduğu ve şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Dünya şüphelerinden, ölüm sıkıntılarından ve kıyamet gününün şiddetlerinden (bir çıkış yolu ihsan eder).” Yine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ben öyle bir âyet bılıyorum ki eğer insanlar ona tutunsalardı bu onlara yeterdi.” dedi ve tekrar tekrar, (.......) âyetini okudu.

Rivâyet edildiğine göre Avf b. Mâlik'in (radıyallahü anh) bir oğlunu müşrikler esir almıştı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldi ve:

- Oğlum esir alındı, dedi ve fakir olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

- “Muhammedin âlinin yanında bir müdden fazlası akşama varmaz. Dolayısıyla sen Allah'tan kork ve sabret (.......) Kuvvet ve kudret en yüce ve en büyük olan Allah'a âittir. sözünü de çok çok zikret.”

Avf (radıyallahü anh) evine döndü ve karısına şöyle dedi:

- Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) benim ve senin (.......) sözünü çok çok zikretmemizi emretti.” Hanımı:

- Bize emrettiği şey ne güzel şeydir, dedi ve bunu zikretmeye başladılar. Daha (Avf) evdeydi ki birden oğlu kapıyı çaldı. Beraberinde yüz deve vardı. Düşmanın gaflet anında oğlu onları sevk etmişti. Bunun üzerine bu âyet indi.

“Kim Allah'a tevekkül ederse” -kim bir başkasına ve kendi tedbirine güvenmeyi terk edip işini Allah'a ısmarlarsa- o, -dünya ve âhirette- ona yeter.”

Hafs'a göre (.......) şeklindedir.

Yani; emrini yerine getirendir, demektir. Diğerlerine göre ise (.......) şeklindedir.

Yani; dilediğini yerine ulaştırandır. Dilediği her bir şey yerine gelmiştir. Arzuladığı hiçbir şey hususunda âciz kalmamıştır.

Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” Bir takdir ve bir vakit koymuştur. Bu, Allah'a (celle celâlühü) tevekkülün ve işlerin ona havale edilmesinin vacip olduğunu beyandır. Çünkü rızık ve benzeri her bir şeyin ancak onun takdiriyle ve onun tevfikiyle olduğu bilindiğinde kadere teslim olmaktan ve tevekkülden başka hiçbir şey kalmaz.

4

Kadınlarınız içinden adetten kesilmiş olanlarla, henüz adetini görmemiş bulunanlardan eğer şüphe ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise yüklerini bırakmaları, doğum yapmalarıdır. Kim Allah'tan korkarsa Allah ona işinde bir kolaylık verir.

“Kâdirılarınız içinden adetten kesilmiş olanlar...” Rivâyete göre bazıları:

- Hayız gören kâdirıların iddetini öğrendik. Peki adet görmeyen kâdirıların iddeti nedir? diye sordular da bu âyet nâzil oldu.

“Eğer şüphe ederseniz”

Yani; onların hükmü size kanşık gelir ve nasıl iddet bekleyeceklerini bilmezseniz “... onların bekleme süresi üç aydır.”

Yani; onların hükmü budur. Denildi ki:

“Bunun manası; hayızdan kesilme yaşına ulaşmış kâdirıların kanı hususunda, şüpheye düşmüşseniz, demektir.”

Yani; (hayızdan kesilme yaşını) bazıları altmış yaş, bazıları da elli beş yaş olarak takdir ettiler. Dolayısıyla (bu ihtilafa binaen) o hayız kanı mı, istihaze kanı mı diye şüpheye düştüyseniz, o kâdirıların iddeti üç aydır. Şüphe eden kâdirıların iddeti bu olunca şüphe etmeyen kâdirıların iddeti haydi haydi bu olur.

“Henüz adetini görmemiş bulunanlar...” Onlar küçüklerdir. Bunun takdiri; “Henüz adetini görmemiş olanların iddeti de üç aydır.” şeklindedir. Yukarıda zikri geçenin delaletinden dolayı cümle (onların iddeti üç aydır cümlesi) hazfedilmiştir.

“Gebe olanların vakti (besleme süresi) ise yüklerini bırakmaları, doğum yapmalarıdır.” Nas, boşanmış kadınları ve eşleri ölmüş kadınları kapsamaktadır. Ali ve İbni Abbâs (rhma) dan şöyle nakledilmiştir:

“Kocası ölen hamile kadınların iddet müddeti iddet müddeti en uzun olanıdır.”

“Kim Allah'tan korkarsa Allah ona işinden kolaylık verir.” Takvası sebebiyle onun işini kolaylaştınr ve onun meselesini halleder.

5

İşte bu, Allah'ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah'tan korkarsa Allah onun kötülüklerini örter. Ve onun mükafatım büyütür.

“İşte bu Allah'ın size indirdiği buyruğudur. “

Yani; iddet bekleyen bu kadmların hükmü hakkında bildirilenler Allah'ın (celle celâlühü) size levhi mahfuzdan indirdiği buyruğudur.

“Kim Allah'tan korkarsa...” kim, indirdiği bu hükümlerle amel etme hususunda Allah'tan (celle celâlühü) korkar ve sorumlu olduğu hakları muhafaza ederse Allah (celle celâlühü) onun kötülüklerini örter ve onun mükafatını büyütür. Daha sonra “... kim Allah'tan korkarsa...” sözündeki korkuyu (takvayı) açıkladı. Sanki, “İddetlerini bekleyen kâdirıların durumu hususunda takva ile nasıl amel edelim?” denildi de şöyle cevap verildi. “Onları ikamet ettiğiniz yerin bir kısmında oturtun.”

6

Onları gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıştırıp gitmelerini sağlamak için zarar vermeye kalkışmayın. Eğer hamile iseler doğum yapıncaya kadar nafakalannı verin. Sizin için çocuğu emzirirlerse onlara ücretlerini verin. Aranızda uygun bir şekilde anlaşırı. Eğer güçlüğe uğrarsanız çocuğu başka bir kadın emzirecektir.

(.......) min-i teb'îziyyedir. Kendisinden parça kılınan hazfedilmiştir.

Yani; onları oturduğunuz mekânın bir kısmında oturtun, demektir.

Yani; evinizin bir kısmında, demektir.

(.......) sözünün atfı beyanı ve onun tefsiridir. Sanki şöyle denilmiştir: “Onları gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun.”

(.......); genişlik, kuvvet ve takat demektir. Üç harekeyle de okunmuştur. Meşhur olanı ise ötre ile olanıdır. Nafaka ve ev, her boşanan kadın için vaciptir.

Mâlik ve Şâfiî'ye göre Fatıma binti Kays ile ilgili hadîsten dolayı üç talakla kesin boşanmış kâdirılar için nafaka yoktur. Onun kocası onun talakını vermişti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Senin için ne ev ne de nafaka var.” Ömer (radıyallahü anh)’in şöyle dediği nakledilmiştir:

“Bir kadının sözüyle Rabbimizin kitabım ve Peygamberimizin sünnetini terk edemeyiz. Belki de o unuttu. Ya da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) den işittiği'senin için ev ve nafaka vardır'sözünü karıştırdı.”

“Onları sıkıştırıp gitmelerini sağlamak için kendilerine zarar vermeye kalkışmayın.” Onlarla anlaşamayan Idşileri misafir etmek, onların yerini işgal etmek veya daha başka sebeplerden biriyle onları çıkıp gitmeye mecbur kalmaları için evde sıkıştırıp kendilerine zarar vermeyin.

“Eğer hamile iseler” yani; eğer boşanan kâdirılar hamile iseler “....doğum yapıncaya kadar nafakalannı verin.” Hamileliğin şart koşulmasının faydası şudur: Hamilelik müddeti bazen uzar. Birileri hamile olmayan kadının iddet müddeti miktan geçtiğinde nafakanın düşeceğini zannetmesinler diye bu vehmi yok etmiştir.

“Sizin için çocuğu emzirirlerse”

Yani; bu boşanan kâdirılar eğer sizin başka kadından ya da kendilerinden olan çocuğunuzu evlilik ilişkisi kesildikten sonra emzirirlerse “... onlara ücretlerini verin...”

Onların bu husustaki hükmü süt analarının hükmü gibidir. Çocuk onlardan olduğunda ayrılmadıktan sürece kiralanmaları câiz değildir. Şâfiî ise bunun hilafına hükmetmiştir.

“Aranızda uygun bir şekilde anlaşırı.” yani; ücret hususunda sünnete muvafık ve mürüvvete layık bir surette anlaşmak üzere istişare yapın ya da birbirinize emredin ki baba (ücreti) düşürmesin, ona da zorluk çıkarmasın, demektir. Kastofunan; onların birbirini zora sokmaktan men edilmesidir. Hitap babalara ve analaradır. Çünkü o, o ikisinin çocuğudur. Ve o ikisi onda ve ona karşı şefkat göstermenin gerekliliğinde ortaktırlar.

“Eğer güçlüğe uğrarsanız -eğer (anlaşmakta) güçlük çekerseniz (yani); ana, yabancı bir kadının emzirdiği ücrete râzı olmaz, baba da bundan fazlasını vermezse- çocuğu bir başka kadın emzireceklir.” O'na başka bir kadın (sütanne) bulunacaktır. Anadan başka emzirecek bir kadın bulunamazsa onu ana emzirecektir. Bunda zorluk çıkaran anneye bir parça kınama vardır.

“Onun adına” sözü, babanın adına demektir.

Yani; baba, kendi adına çocuğunu -eğer annesi zorluk çıkarırsa- emzirecek, zorluk çıkarmayan bir kadın bulacaktır, demektir.

7

İmkânı geniş olan, nafakayı imkânlarına göre versin. Rızkı daralmış bulunan da nafakayı, Allah'ın kendisine verdiğinden ayırsın. Allah hiç kimseye gücünün yettiğinden başkasım yüklemez. Allah, daima bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratır.

Her bir zengin ve her bir fakir gücünün yettiğini versin. Bununla, boşanmış kâdirılara ve süt emziren kâdirılara verilmesini emrettiği nafakayı kastetmektedir.

“Rızkı daralmış bulunan...” sözünün manası; Allah (celle celâlühü) onu yaşayabileceği miktarda rızıklandınnıştır, şeklindedir.

Allah, hiçbir nefse, ona verdiğinden başkasını yüklemez.” Allah (celle celâlühü) daima bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratır. Geçim hususunda sıkıntıdan sonra genişlik yaratır. Bu, güçlük içinde bulunan kişiye kolaylık vaadidir.

8

Rabbinin ve onun elçilerinin emrinden uzaklaşıp azmış nice memleketler halkı vardır ki biz onları çetin bir hesaba çekmiş ve onları görülmemiş (bilinmemiş) bir şaşkınlık verecek azâba çarptırmışızdır.

Rablerinin ve peygamberlerinin emrine isyan etmiş, kibir ve inat üzere ondan yüz çevirmiş olan memleket halkı var ki biz onları inceden inceye son derece çetin bir hesaba çekmiş ve onları şaşkınlık verecek azâba çarpUrrnışızdır.

Medine kırâat imâmları ve Ebû Bekir'e göre (.......) şeklindedir. Tanınmayan, büyük bir azâba..., demektir.

9

Onlar yaptıklarının karşılığım tatmışlardır. İşlerinin sonu tam bir hüsran olmuştur.

Yani; işlerinin sonu tam bir hasar ve helaktir. Kast olunan; âhiret hesabı, âhiret azâbı, orada tartıları cezâ ve karşılaştıkları ziyandır. Mazi (geçmiş zaman) kipiyle ifade edildi. Çünkü Allah'ın (celle celâlühü) vaadi ve tehdidine dair beklenen şeyler gerçekte tahakkuk edecektir. Olacak olan şeyleri de Allah (celle celâlühü) hazırlamış demektir.

10

Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ey inanan akıl sahipleri! Allah'tan korkun. Allah size gerçekten bir uyarıcı (kitap) indirmiştir.

Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır.” sözü, tehdidin tekran ve onun görüldüğünü beyandır. Sanki şöyle demiştir: Allah onlar için bu azâbı hazırlamıştır.”

“Ey inanan akıl sahipleri! Allah'tan korkun.” Ey îman eden akıl sahipleri! Allah'a (celle celâlühü) karşı takva ve O'nun azâbından sakınma bir lütuf (eseri) olarak sizde bulunsun, mümkündür ki “hesaba çekmez” sözü ile, kötülüklerin sayılıp dökülmesi, dünyada yaptıkları işlerin, aleyhlerine en ince aynnülarına varıncaya kadar ele alınması, hafaza meleklerinin sayfalarına kaydedilmesi ve dünyada iken maruz kaldıkları azap kastedilmiştir.

(.......) kelimesinin ve ona atfedilenin (.......) kelimesine sıfat olması ve (.......) cümlesinin de (.......) in cevabı olması mümkündür. Allah (celle celâlühü) size gerçekten bir uyancı kitap, yani; Kur'ân indirmiştir.

11

Îman edip sâlih amel işleyenleri, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size Allah'ın apaçık âyetlerini okuyan bir peygamber göndermiştir. Kim Allah'a inanır ve sâlih bir amel işlerse Allah onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Allah böylene gerçekten güzel bir rızık vermiştir.

(.......) kelimesi gizli bir fiil ile mensûbtur. Takdiri ise; “Rasûl gönderdi...” , şeklindedir.

Ya da (.......) kelimesi (.......) uyarıcı kitap'kelimesinden bedeldir. Buna göre sanki o, haddi zatında bir uyarıcı olmaktadır. Ya da muzafın hazfi takdirine göredir.

Yani; gerçekten Allah (celle celâlühü) size bir uyarı sâhibini elçi olarak indirmiştir (göndermiştir) demektir. Ya da:

“O (Kur'ân) sana ve kavmine hır şan, bir şereftir” Zuhruf, 44. âyetinde olduğu gibi “zikir” kelimesiyle şeref kastedilmiştir.

Yani; Allah (celle celâlühü) katında şeref ve izzet sâhibi, demektir.

“Rasûl (elçi)kelimesiyle de Cebrâîl (aleyhisselâm) ya da Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) kastedilmiştir.

“Okuyan” yani; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ya da Allah azze ve celle. (yani; Allah'ın (celle celâlühü) âyetlerini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ya da Allah azze ve celle okuyor, demektir.)

“Îman edip, sâlih amel işleyenleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için...” îman edip sâlih amel işleyenleri Allah (celle celâlühü) karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye.

“Îman edip sâlih amel işleyenleri...” yani; şu anda üzerinde bulundukları îman ve sâlih ameller onlarda oluşsun diye, demektir. Çünkü o inmeden önce onlar inanmıyorlardı. O indikten ve tebliğ edildikten sonra inandılar. Ya da îman edeceklerini (ilmi ezelisinde) bildiği kişileri çıkarmak için, demektir.

“... karanlıklardan aydınliği...” küfür ya da cehalet karanlıklarından îman ya da ilim aydınliğina demektir.

(.......) Medine ve Şam kırâat ekolüne göre (.......) onu sokarız'şeklindedir. (.......) de zamîri (.......) kelimesinin lâfzı üzere tekil getirdi. (.......) de manası üzere çoğul getirdi.

Allah, böylene gerçekten güzel bir rızık vermiştir.” Bunda, mü’minleri rızıklarıdırdığı şeye karşı bir taaccüb ve o şeyi yüceltme vardır.

12

Allah, yedi kat göğü ve yerden bir o kadarını yaratan Allah'tır. Allah'ın fermanı bunlar arasından iner ki, böylece Allah'ın her şeye kâdir olduğunu ve her şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz.

(.......) cümlesi, müpteda ve haberdir.

“Yedi kat göğü” müfessirler, göklerin yedi olduğu hususunda ittifak hâlindedirler.

(.......) kelimesi (.......) sözü üzerine atfen mensûbtur. Denildi ki:

“Kur'ân'da yerlerin yedi kat olduğuna delalet eden bundan başka bir âyet yoktur. Her iki gök arası beş yüz yıllık mesafedir. Her gök böyledir. Yerler de gökler gibidir.” Yine denildi ki:

“Yeryüzü tektir. Ancak iklimler yedidir.”

Allah'ın fermam bunlar arasından iner.” Allah'ın (celle celâlühü) emri ve kazası bunların arasında cereyan eder ve onlarda tasarrufu gerçekleşir.

(.......) daki (.......) fiiline taallûk etmektedir.

(.......) temyizdir. Ya da birinci lafızdan ayrı olarak mastardır.

Yani O (celle celâlühü), her şeyi bilmektedir. O (celle celâlühü), gaybları inceden inceye bilendir.

0 ﴿