MÜRSELÂT SÛRESİ

Bu sûre Mekke'de nâzil olmuştur, 50 âyettir.

1

Yemin olsun, (iyilik için) birbiri peşinden gönderilenlere,

2

Şiddetle eserek (zararlıları) savurup atanlara,

3

(Hakikat) tohumlarını yaydıkça yayanlara,

4

(Hak ile Batılı) birbirinden iyice ayıranlara,

5-7

(Allah'a yönelenleri) arıtmak (günahkârları) sakındırmak için öğüt telkin edenlere ki size vaad olunan şey muhakkak gerçekleşecek.

Allah sübhaneke ve Teâlâ, emirleriyle gönderdiği, estiklerinde savuran bir gurup melekle yemin etti. Ve yine Vahyi indirdiklerinde havada kantlarını açan ya da yeryüzünde şer'î hükümleri yayan ya da küfür ve cehaletle ölmüş olan nefisleri vahyettikleriyle dirilten, hak ve batılın arasını ayıran, hak edenler için özür olsun ya da yalanlayanlar için uyan olsun diye Peygamberlere (aleyhisselâm) zikri (kitabı) ilka eden bir gurup melekle yemin etti.

Ya da gönderdiği esip savuran azap rüzgârlarıyla, havada bulutu yayan ve onu:

Allah rüzgârı gönderir, bulutu, kaldırır, sonra onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder.” âyetinde olduğu gibi.

Dağıtan rahmet rüzgârlarında, ya Allah'ın (celle celâlühü) buluttaki nimetini gördüklerinde, tevbeleriyle ve istiğfarlarıyla Allah'tan özür dileyen, O'na şükreden kişiler için özür olsun diye, ya da şükretmeyen ve bunu (yağmurun yağdırılmasını) yıldızlara nispet eden kişiler için uyan olsun diye zikri ilka edenlere, sebebiyet yönüyle zikri ilka edenler olarak kılınanlara yemin etti.

(.......), hâldir.

Yani;'Birbirinin izini takip ederek, peyderpey'demektir.'At yelesi gibi birbirini takip edenler...'Ya da mef'ûlun lehtir.

Yani; ihsan ve iyilik için gönderilen demektir.

(.......) ve (.......) mastardırlar.

Ebû Bekir ve Hammad dışındaki Kûfe kırâat imâmları ve Ebû Amr'a göre (.......) şeklindedir. (.......) kelimesi, günahı sildiğinde kullanılan (.......) fiilindendir. (.......) kelimesi de (.......) ve (.......) kelimleri gibi (.......) veznindendir. Korkuttuğunda kullanılan (.......) fıilindendin. Mensûb olmaları (.......) kelimesinden bedel oldukları içindir. Ya da mef'ûlun leh oldukları içindir.

“Size vaad olunan şey muhakkak gerçekleşecek.” kıyamet gününün gelişine dair vaad olunduğunuz şey elbette olacaktır, inecektir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. Bu cümle yeminin cevâbıdır. Cevabı yemine bağlamak için buraya kadar duruş yoktur.

8-11

Yıldızların ışığı söndürüldüğü gök kubbe yarıldığı, dağlar ufalarııp savrulduğu ve peygamberlere (ümmetleri hakkında şâhitlik) vakti tayin edildiği zaman (artık kıyamet kopmuştur),

“Yıldızların ışığı söndürüldüğü” yıldızlar yok edildiği ya da ışığı gittiği..

(.......) nin cevabı hazfedil mistir. Ondaki amilde cevâbıdır. O da; hüküm ve âhiret işlerinin meydana gelmesidir. (.......) fiilinin açıkladığı bir fiilin failidir.

“Gök kubbe yarıldığı -açılıp kapı kapı olduğu- “dağlar ufalarııp savrulduğu -yerlerinden söküldüğü- peygamberlere (şâhitlik) vakti tayin edildiği zaman.”

(.......) ; Ebû Amr’ın kırâatinde olduğu gibi (.......) demektir.

(.......) dan bedel getirilmiştir. Peygamberlere vakit tayin edilmesinin manası; ümmetlerine şefâat için hazır olacakları vaktin açıklanmasıdır.

12

(Bu alâmetler) ne vakte ertelenmiştir?

“Ne vakte ertelenmiştir.” Ne vakte geciktirilmiştir, mühlet verilmiştir. Bunda o günü yüceltme ve o günün dehşetine karşı takdir vardır. (.......) kelimesinden olduğu gibi (.......) ecel, müddet, vade'kelimesindendir.

13

Hüküm gününe,

Te'cil gününü beyandır. O da; mahlûkat arasında hüküm verilen gündür.

14

(Rasûlüm!) Hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?!

Bu, bir başka takdir ve onun durumunun yüceltilmesidir.

15

O gün (peygamberi ve âhireti) yalanlayanların vay haline!

(.......), nekra da olsa müptedadır. Çünkü o, aslında fiili yerine geçmiş mensûb bir mastardır. Ancak o kendisine beddua elden kişinin helâk olması ve bu helâkin daim olması manasına delalet ettiği için merfû' kılınmıştır. “Size selâm olsun” En'am, 54; A'raf, 46; Ra'd, 24; Kasas, 55; Zümer, 73. onun bir benzeridir.

(.......) onun zarfıdır. (.......) onun haberidir. “Yalanlayanların” bu günü yalanlayanların.

16

Biz, (bunlar gibi inkârcı olan) öncekileri helâk etmedik mi?

“Öncekileri” yalanlayan geçmiş ümmetleri

17

Sonra geridekileri de onların arkasına takacağız.

Duruştan sonra başlarıgıç cümlesidir. Bu, Mekke halkı için tehdittir.

Yani; sonra sonraki benzerlerine öncekilere yaptığımızın bir benzerini yapacağız. Çünkü onlar da öncekilerin yalanladığı gibi yalanladılar, demektir.

18

İşte biz suçlulara böyle yaparız.

Bu kötü fiilin benzerini cürüm işleyen herkese yaparız.

19

O gün yalanlayanlara çok yazık!

“Yalanlayanlara” tehdit ettiğimiz şeyleri yalanlayanlara.

20

(Ey insanlar) Biz sizi hakir bir sudan yaratmadık mı?

“... hakir bir sudan “değersiz, adi bir sudan. O da; menidir.

21-22

Nitekim o suyu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirdik.

O suyu, içinde mekân tutabileceği bir karar yerine yerleştirdik. O da; ana rahmidir.

(.......) mahallen mensûbtur, hâldir.

Yani; Allah'ın (celle celâlühü) bildiği ve takdir ettiği malum vakte kadar geciktirildiği hâlde, demektir. O da; dokuz ay ya da daha fazlası ya da daha azıdır.

23

Biz buna güç yetirmişizdir. Biz ne mükemmel bir kudret sâhibiyiz!

Bunu takdir ettik. Demek biz onu ne güzel takdir edicileriz. Ya da buna güç yetirdik. Demek biz ne güzel güç getirenleriz.

Birinci tefsîr, Nafî ve Ali'nin (.......) şeklinde şeddeli okuyuşlarından dolayı ve:

“Nutfeden. Onu yarattı ve ona biçim verdi.” Abese, 19. âyetinden dolayı daha doğrudur.

24

O gün, yalanlayanların vay haline!

O gün, fıtratın bu gibi nimetlerini yalanlayanların vay haline.

25-26

Biz, yeryüzünü dirilere ve ölülere toplanma yeri yapmadık mı?

Bir şeyi bir araya toplayıp yığdığında (.......) denir. (.......) iki şeyi ya da daha fazlasını bir arada tutan şeye (.......) (mandal, ataş vs.) denildiği gibi toplayan yığan şeyin ismidir (Cins isim ya da isim alettir). (.......) kelimeleri de bununla mensûb oldular. Sanki “Dirileri ve ölüleri bir araya toplayan, yığan...” denilmiştir.

Ya da (.......) in delalet ettiği gizli bir fiille mensûb oldular. O da (.......) fiilidir.

Yani dirileri üstünde, Ölüleri de kanunda topluyor, yığıyor, demektir.

(.......) ve (.......) kelimelerinin nekra olarak getirilmesi yüceltme içindir.

Yani; sayılmayacak kadar çok diriyi ve sayıya hasredilemeyecek kadar çok ölüyü topluyor, yığıyor, demektir.

27

Yeryüzünde haşmetli dağlar yarattık. Sizlere tatlı sular içirdik.

“Dağlar” sabit dağlar. “... haşmetli...” yüksek. (.......); tatlı demektir.

28

O gün, yalanlayanların vay haline!

O gün, bu nimetleri yalanlayanların vay haline.

29

(İnkârcılara o gün şöyle denilir:) Haydi, yalanlamış olduğunuz azâba doğru gidin.

Yani; kıyamet gününde kâfirlere: “Haydi, yalanlamış olduğunuz ateşe doğru yürüyün” , denir.

30-31

Üç kola ayrılmış (ama) ne gölgelendiren ne de alevden koruyan bir gölgeye gidin.

(.......) gidin'te'kid için tekrarlanmıştır. (.......) gölge'; cehennemin dumanı.

“Üç kola ayrılmış...” büyüklüğünden dolayı üç kola ayrılmıştır. Aynı şekilde büyük duman da üç kola ayrılmıştır.

(.......) in sıfatıdır.

Yani; bugünün hararetine ve ateşin hararetine karşı onları gölgelendirecek yoktur, demektir.

(.......) mahallen mecrûrdur.

Yani; alevin ateşinden hiçbir şeyi onlardan uzaklaştıramazlar, demektir.

32

O, kızıl saray gibi kıvılcım saçar.

O ateş, büyüklükte saray gibi kıvılcımlar atar. Kıvılcım; ateşten çıkıp uçuşan şeydir. Denildi ki:

Kasr; kalın ağaç kütüğü, demektir. Bir tanesi (.......) dur.

33

Onun kıvılcımı sanki kızıl deve gibidir.

Ebû Bekir dışındaki Kûfe kırâat imâmlarına göre (.......), şeklindedir. (.......) kelimesinin çoğuludur. Diğerlerine göre (.......) şeklindedir. Çoğulun çoğuludur.

(.......) kelimesinin çoğuludur.

Yani;'sarıya çaları siyah renkli'demektir. Kıvılcımlar büyüklüğü ve yüksekliği itibanyla saraya benzetilmiştir. İriliği, uzunluğu ve rengi itibanyla da develere benzetilmiştir.

34

O gün, yalanlayanların vay haline!

O gün, bu niteliklere sahip olanı yalanlayanların vah haline!

35

O, (kâfirlerin) konuşamayacağı bir gündür.

(.......) şeklinde mensûb da okunmuştur.

Yani; size hikâye edilen bu (şey) o gün meydana gelecektir, demektir. İbni Abbâs'a (radıyallahü anh) bu âyet ve:

“Sonra siz, kıyamet günü Rabbinizin divanında davalaşacaksınız.” Zümer,31. âyeti soruldu da o şöyle dedi:

“O günde çeşitli duraklar vardır. Birinde davalaşırlar, diğerinde konuşamazlar,”

Ya da kendilerine fayda verecek şeyleri konuşamazlar, demektir ki onların konuşması konuşulmamış gibi kılınmıştır.

36

Onlara izin bile verilmez ki (sözde) mazeretlerini beyan etsinler.

Mazeret dileme hususunda onlara izin verilmez ki özür dilesinler. (.......) üzerine atıftır. Olumsuz manada gelmiştir.

Yani; Onlar için izin de özür dileme de yoktur, demektir.

37

O gün, yalanlayanlara çok yazık!

O gün, bugünü yalanlayanların vay haline.

38

(O zaman şöyle denir) Bu, hüküm günüdür. Sizi ve sizden öncekileri bir araya getirdik.

Haklı ile haksızı, iyi ile kötüyü cezâlarıdırmak (ya da mükâfatlarıdırmak) suretiyle ayırt etme günüdür. Ey Resûlüm Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) yalanlayanlar! Sizi de sizden önce yalanlayanları da bir araya getirdik.

39

(Azaptan kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hüenizi!

Azâbı defetme hususunda herhangi bir hileniz varsa, hilenizi nefsinizi azaptan kurtarmak suretiyle bana yapın.

(.......) müteaddîdir. Birine karşı hile yaptığında (.......) Falarıa hile yaptım.'denir.

40

O gün, yalanlayanların vay haline!

O gün, dirilişi yalanlayanların vay haline!

41

(O gün) takva sahipleri, gerçekten gölgeliklerde ve pınar başlarında bulunurlar.

Allah'ın (celle celâlühü) azâbından korkanlar gölgelerde ve cennette akan pınar başlarında bulunurlar.

(.......) kelimesinin çoğuludur.

42

Canlarının çektiğinden çeşit çeşit meyveler arasındadırlar.

“Canlarının çektiği...”

Yani; lezzetli ve iştah kabartan.

43

(Kendilerine) “Dünyada yapmış olduğunuz iyilikler sayesinde şimdi afiyetle yiyin için” (denir).

(.......) mahallen mensûbtur. (.......) zarfındaki (.......) nin zamîrinden hâldir.

Yani; Onlara kendilerine bu (söz) denildiği hâlde gölgelerde karar kılmışlardır. Dünyada işlediğiniz amellere mukabil afiyetle yiyin için.

44

İşte biz iyilik yapanları böyle mükâfatlarıdırırız.

Binaenaleyh iyilik yapın ki, bununla mükâfatlarıdırılasımz.

45

(Ama peygamberi ve âhireti) yalanlayanların durumu o gün çok kötü!

Cenneti yalanlayanların o gün vah haline!

46

(Ey inkârcılar!) yiyiniz, (dünyadan) faydalarıımz biraz! Gerçek şu ki, sizler suçlusunuz.

Cümle başlarıgıcıdır.

“Dilediğinizi yaptn.” Âyetinde olduğu gibi tehdit lâfzı üzere dünyadaki inkârcılara hitaptır.

“Faydalanınız biraz!” çünkü dünya metaı azdır.

“Sizler suçlusunuz” sizler kâfirlersiniz.

Yani; her suçlu (günahkâr) az günlerde yer (içer), faydalanır. Sonra da daimi bir azâba maruz kalır.

47

O gün, yalanlayanların vay haline!

O gün, nimetleri yalanlayanların vah haline!

48

Kendilerine, “Rükû edin” (namaz kılın) denildiği zaman onlar rükû etmezler.

Onlara: “Vahyini kabul etmek ve dinine tabi olmak suretiyle “Allah'a boyun eğin, ona tevazu gösterin ve bu kibirlenmeyi bırakın.” dendiğinde boyun eğmezler, bunu kabul etmezler ve kibirlerinde diretirler.

Ya da onlara “Namaz kılın” dendiğinde namaz kılmazlar.

49

O gün, yalanlayanlara çok yazık!

O gün, emri ve nehyi yalan sayanların vay haline!

50

Onlar artık ondan (Kur'ân'dan) sonra hangi söze inanacaklar?

Yani; Onlar semavi kitaplar arasında apaçık bir delil ve üstün bir mu'cize olmasına rağmen Kur'ân'a inanmazlarsa, ondan başka hangi kitaba inanacaklar, demektir.

Allahu A'lem.

0 ﴿