TEKVÎR SÛRESİ

1

Güneş dürül(üp söndürül)düğü zaman,

Işığı söndürüldüğünde (.......), sarık sarıldığında kullanılan “Sarık sarıldı” sözündendir.

Yani; onun ışığı dürülür de onun ufuklardaki yaygınliği ve intişarı kaybolur, gider. (.......) fâil olarak merfûdur. Refeden amili (.......) kelimesinin açıkladığı gizli bir fiildir. Çünkü (.......) kendisinde şart manası olduğundan dolayı fiil ister.

2

Yıldızlar (kararıp) düştüğü zaman,

Yıldızlar düştüğü, döküldüğü zaman.

3

Dağlar (yeryüzünden koparılıp) yürütüldüğü zaman,

Dağlar yeryüzünden koparılıp yürütüldüğü ve uzaklaştırıldığı zaman. Ya da havada bulutların yürütüldüğü gibi yürütüldüğü zaman, demektir.

4

Gebe develer (başıboş) sahverildiği zaman,

(.......) kelimesinin çoğuludur. O da; On aylık gebe devedir. Senenin tamamında doğuruncaya kadar bu isimle adlarıdırılırlar. Develer ihmal edildiği zaman sahipleri kendi dertlerine düştükleri için onları başıboş bırakırlar. Hâlbuki Araplar, en kıymetli malları olduğu için onları bu hale (on aylık hamilelik dönemine) ulaştıklarında hapsederler, diğerlerini salarlardı.

Yezidî'ye göre (.......) şeklinde şeddesizdir.

5

Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman,

Her taraftan toplandıklarında. Katâde şöyle demiştir:

“Sineğe varıncaya kadar her şey kısas için diriltilir. Aralarında hükmedildikten sonra onlar toprağa dönüştürülürler. Onlardan ancak Tavus ve benzerleri gibi Âdemoğluna mutluluk verenler kalır.”

İbni Abbâs'tan şöyle nakledilmiştir:

“Onların hasredilmesi ölümleridir. (

Yani; ölümde toplanmalarıdır.)

Kıtlık yüzünden insanlar öldüğünde ve malları helâk olduğunda “kıtlık onları helâk etti” denir.

6

Denizler kaynatıldığı zaman.

Mekke ve Basra kırâat ekolüne'göre (.......) şeklinde şeddesizdir. Fınnı odun doldurduğunda, yani; fınn dolduğunda kullanılan (.......) sözündendir. Denizler bir tek deniz oluncaya kadar birbirine akıtıldığı zaman.

“Cehennemliklerin azap olunması için ateşlerle doldurulduğu zaman...” da denilmiştir.

7

Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiği zaman.

Her nefis kendi benzeriyle bir araya getirildiğinde. Sâlih kişi Sâlihlerle cennette, hayırsız da hayırsızlarla cehennemde bir araya getirildiğinde, demektir. Ya da ruhlar bedenleriyle birleştirildiğinde. Ya da amel defterleriyle ve amelleriyle bir araya getirildiğinde ya da mü'minlerin nefisleri hurilerle, kâfirlerin nefisleri de şeytanlarla bir araya getirildiğinde, demektir.

8-9

Diri diri gömülen kızın hangi suç(ların)dan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman.

(.......); Toprağa, diri diri gömülen kız çocuğudur. Araplar kız çocuklarını fakirlik korkusuyla ve köle haline getirilmeleri endişesiyle gömüyorlardı. Günahsız yere öldürüldüğünü söylemesi için ona yumuşak, lütufkâr bir soru sondur. Ya da kendisini öldüreni göstermesi için sorulur. Ya da bu, muhatap olmamak suretiyle onu öldüreni azardır.

“Ey Meryem oğlu Îsa! Sen mi insanlara'Beni ve annemi Allah'tan başka iki ilâh edinin'dedin.” Mâide, 116. âyetinde olduğu gibi.

Yezid'e göre (.......) şeklinde şeddelidir. Bunda, müşrik çocuklarınm azap edilmeyeceklerine ve günahsız yere azap edilmeyeceğine delil vardır.

10

(Amel) defterleri açılıp (yayıldığı) zaman,

Amel defterleri açıldığı zaman Medine kırâat ekolüne, Şam kırâat ekolü, Âsım, Sehl ve Ya'kûb'a göre (.......) şeklinde şeddesizdir. Kastolunan; amel defterleridir. İnsan ölünce amel defterleri dürülür. Daha sonra hesaba çekildiğinde (bu defterler) açılır. “Amel defterleri sahiplerine dağıtıldığı zaman.” manasının kastedilmesi de mümkündür.

11

Gökyüzü sıyrılıp (açıldığı) zaman,

Zeccâc şöyle demiştir. Tavan söküldüğü gibi sökülür.”

12

O alevli ateş (cehennem) daha ziyade kızış tırıldığı zaman,

Cehennem şiddetli bir şekilde tutuşturulduğu zaman, Şam, Medine kırâat ekolü ve -Hammad ve Yahya rivâyeti hariç- Âsım mübalağa için (.......) şekhnde şeddeli okumuşlardır.

13

Cennet (mü'minlere) yaklaştınidığı zaman,

Cennet takva sahiplerine yaklaştınidığı zaman. Nitekim bu:

“Cennet de müttokilere yaklaştırtlnuştır, uzak değildir.” Kâf,31. âyetindeki gibidir. Bütün bunlar on iki tespittir. Altısı dünyada, diğerleri âhirette meydana gelecektir.

Surenin başından (.......) ın sonuna kadar vakfe yoktur.

Çünkü (.......) de ve ona atfolunanlar da mensûb kıları amil onun cevâbıdır. O da (.......) dür. Ancak nefesin kesilmesi zaruretinden dolayı her âyet sonunda durmaya cevaz verilmiştir.

14

(Her) nefis ne hazıriamışsa (artık hepsini görüp) bilmiştir.

Yani; Her nefis hayır ve serden ne yapıp getirdiğini bilir, demektir.

15

Demek ki hakikat sizin dediğiniz gibi değildir ey kâfirler.

Andederim) gündüz gözden kaybolup giden,

(.......) zâidedir. Geri dönüp gizlenenlere yemin ederim. Yıldızı burcun sonunda görürsün bir de bakarsın ki o tekrar başa dönmüş.

16

Gece dönüp gelerek ışık veren ve akıp giden yıldızlara,

Akıp akıp yuvalarına giden gezegenlere, (.......); vahşi bir hayvan ağaçlar arasındaki yatağına girdiğinde kullanılan “Vahşi hayvan (ceyları vs.) yatağına girdi.” sözündendir. Denildi ki:

“Onlar; parlayan beş yıldızdır. Merih, Zühal, Utarit, Zühre ve Müşteri. Onlar güneş ve ayla birlikte seyrederler ve dönerler. Ta ki güneşin ışığı altında gizlenirler. Onların hunûsu dönüşleridir. Kunûsu ise güneşin ışığında gizlenmeleridir.” Denildi ki:

“Onlar bütün yıldızlardır.”

17

Karanlığa yöneldiği zaman geceye,

Karanlığı ile geldiğinde ya da yöneldiğinde (sabaha yöneldiğinde) geceye andolsun, demektir. (.......) kelimesi ezdaddandır. (iki zıt manaya gelen kelimelerdendir.)

18

Ağırmaya başladığında sabaha ki;

Tanyeri ağardığında, sabah vakti tatlı tatlı rüzgârlar estiğinden bu mecazen onun nefesi olarak adlarıdmlmıştır.

19

Şüphesiz, Muhakkak o (Kur'ân) çok şerefli bir elçinin (getirdiği) kelamdır.

Şüphesiz o Kur'ân, Rabbi katında çok şerefli bir elçinin Cebrâîl (aleyhisselâm)’in getirdiği kelamdır. Kur'ân ona isnad edildi. Çünkü onu indiren o'dur.

20

(Bir elçi ki) çetin bir kudrete mâliktir. Arşın sâhibi (olan Allah) nezdinde çok itibarlıdır.

Mükellef kılındığı işlere karşı kuvvet sâhibidir. Onları ita hususunda ne âciz kalır ne de zaafa düşer. Arşın sâhibi Allah (celle celâlühü) katında makam ve mevki sâhibidir. Makam ve mevkiin durumu o makam ve mevkideki kişinin durumuna göre olunca onun makam ve mevkisinin büyüklüğüne delalet etsin diye “Arşın sâhibi nezdinde...” buyurmuştur.

21

Orada kendisine itâat olunan, bir emindir.

Yani, göklerde olanlar ona itâat ederler, demektir. Ya da arşın sâhibi huzurunda olanlar ona itâat ederle, demektir.

Yani; Allah'ın (celle celâlühü) huzurunda melaike-i Mukarrebin ona itâat ederler. Ondan emir alırlar ve onun görüşüne müracaat ederler.

“Bir emindir” vahiy hususunda emindir.

22

Sizin arkadaşırıız bir mecnun değildir.

“Arkadaşırıız” sözüyle Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’i kastediyor. Arkadaşırıız kâfirlerin zannettiği gibi mecnun değildir. Bu da yeminin cevabına atıftır.

23

Andolsun ki o (arkadaşırıız) onu apaçık ufukta görmüştür.

Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Cebrâîl (aleyhisselâm) ı asli suretinde güneşin doğduğu ufukta apaçık görmüştür.

24

O gaybden dolayı asla zan altında değildir.

Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) cimri değildir.

(.......) kelimesindendir. O da; cimrilik demektir.

Yani; o, kâhinlerin bahşiş koparmak için yaptıkları gibi vahiy hususunda cimrilik etmez, demektir. Bilâkis o, onu kendisine bildirdiği gibi bildirir. Ve bildiğinden de hiçbir şeyi gizlemez.

Mekke ekolü, Ebû Amr ve Ali'ye göre (.......) şeklindedir. Töhmet manasına gelen (.......) kelimesindendir.

Yani; O, gayb hususunda töhmetli değildir ki kendisine vahyedilen şeyden bir kısmım azaltsın ya da ona bazı şeyler ilave etsin.

25

O (Kur'ân) da taşlanmış (kovulmuş) bir şeytanın sözü değil.

O, Kur'ân, tardedilmiş, kovulmuş şeytanın sözü değildir. Bu:

“O Kur'ân'ı şeytanlar indirmedi.” Şuara, 210. Âyeti gibidir.

Yani; o, bazı kulak hırsızlarının sözü ve onların kâhin dostlarına ilham ettikleri ilhamı değildir.

26

O hâlde nereye gidiyorsunuz.

Yoldan aynlmak ya da ara yollara girmek suretiyle ana caddeyi terk edenlere, “Hangi yola gidiyorsunuz?” denildiği gibi. Bu, onların delalette olduğunu beyandır. Onların hâli, hakkı terk etmeleri ve ondan bâtıla intikalleri hususunda o yoldan çıkanın haline benzetilmiştir. Zeccâc şöyle demiştir:

“Bunun manası;'size açıklarıan bu yoldan daha açık hangi yola giriyorsunuz?'şeklindedir.” Cüneyd de şöyle demiştir:

“Bizden uzaklaşıp nereye gidiyorsunuz. Hiçbir şey yoktur ki bizim yanımızda olmasın, demektir.”

27-28

O, âlemler için (hele) sizden doğruluk isteyenler için bir öğütten başkası değildir.

Kur'ân, âlemler için, yani; mahlûkat için ancak bir öğüttür.

(.......) den bedeldir.

Yani; Kur'ân, doğru hareket etmeyi dileyenler için bir öğüttür. Şunu kastediyor:

“İslam'a girmek suretiyle doğru hareket etmeyi dileyenler öğütten istifade ederler, faydalanırlar. Tamamına birden öğüt verilse de sanki onlardan başkalanna onunla öğüt verilmemiştir.”

29

(Bununla beraber o doğruluğu) âlemlerin Rabbi olan Allah dilemeyince siz dileyemezsiniz.

Alemlerin Rabbi, mahlûkatın sâhibi Allah dilemedikçe siz doğru hareket etmeyi dileyemezsiniz. Allahu a'lem.

0 ﴿