İNFİTÂR SÛRESİ

1

Gök yarıldığı zaman,

(.......) yarıldı, demektir.

2

Yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman, Dökülüp düştüğü zaman.

3

Denizler kaynayıp birbirine karıştığı zaman,

Bir kısmına doğru bir kısminin genişletilmesi, önünün açılması ve böylece tamaminin bir tek deniz haline geldiği zaman.

4

Kabirler(in toprağı) alt üst edildiği zaman,

Kabirler deşildiği ve ölüleri çıkarıldığı zaman,

5

(Her) nefis önden ne yolladı, geriye ne bıraktıysa (artık hepsini görüp) bilmiştir.

Bu âyet (.......) nin cevâbıdır.

Yani; iyi kötü her nefis ibâdetle ilgili ne işlediyse ve neyi terk edip işlemediyse onu bilir. Ya da verdiği sadakalan ve (sadaka vermeyip de) geride bıraktığı mirası bilir, demektir.

6-7

Ey İnsan! O (lutfu) keremi bol Rabbine karşı seni aldatan ne? Seni yaratan, sana salim uzuvlar veren. Sana şu nizam ve itidali bahşedendir O.

Hitap dirilişi inkâr edenleredir. Rabbinin, yaratmak, düzenlemek ve ölçülü bir biçim vermek suretiyle sana olan ihsanına rağmen üzerine düşen görevi zayi edecek şekilde seni aldatan şey nedir? Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu âyeti okuduğunda: “Onu cehaleti aldatmıştır.” dediği nakledilmiştir. Ömer (radıyallahü anh)’in: “Onu ahmakliği aldatmıştır.” dediği nakledilmiştir. Hasen'in: “Onun şeytanı aldatmıştır.” dediği nakledilmiştir. Fudayl'm: “Bana sorulsaydı,'beni seni görememek aldattı', derdim.” dediği nakledilmiştir. Yahya b. Muaz'ın:

“Bana sorulsa,'önceden ve şu anda bana karşı gösterdiğin ihsanın beni aldattı'derim.” dediği nakledilmiştir.

“Seni düzenledi” Senin yaratılışını düzenli, azalarını tam kıldı. “Sana ölçülü bir biçim verdi” Sana, içinde hiçbir dengesizliğin olmadığı mutedil, uygun bir yaratılış verdi. İki koldan birini daha uzun, iki gözden birini daha büyük, bazı azaları beyaz bazılarını siyah kılmadı. Ya da senin yaratılışım düzgün kıldı. Hayvanlardan farklı olarak ayakta yürüyorsun.

Kufe kırâatine göre (.......) şeklinde şeddesizdir. Sağlamlaştırmak manasınadır.

Yani; “Bir kısım azalarını bir kısmıyla sağlamlaştırdı da yaratılışı düzgün, (azaları) bir birine uygun (bir varlık) oldun.”

8

Seni dilediği herhangi bir surette terkip edendir O.

(.......), tekid için ziyade kılınmıştır.

Yani; “O (celle celâlühü), seni, güzellik, çirkinlik, uzunluk, kısalık gibi muhtelif suretlerden, arzusunun gerektirdiği herhangi bir surette terkip ve tasvir etti.” demektir.

Bu cümle kendisinden öncesinin atfedildiği gibi atfedilmedi. Çünkü o, (.......) nin açıklamasıdır. Harfi cer -seni suretlerin birine koydu ve seni oraya yerleştirdi manası üzere- (.......) ye taallûk etmektedir. Ya da hazfedilmiş bir kelimeye taallûk etmektedir.

Yani; seni suretlerden birinde hâsıl olarak terkip ve tasvir etti, demektir.

9

Hayır hayır! Şüphesiz siz, dini yalanlıyor, cezâya inanmıyorsunuz.

“Hayır...” sözü, Allahu Teâlâ'dan gafletten mendir. Aslında siz dini -ki o; mükâfat ve cezâdır ya da İslam dinidir- yalanlıyorsunuz. Sevap ve azap verileceğini tasdik etmiyorsunuz.

10

Hâlbuki sizin üstünüzde hakiki gözcüler vardır.

Sizin üzerinizde amellerinizi ve sözlerinizi (kaydetmek suretiyle) muhafaza eden melekler var.

11

(Allah indinde) çok şerefli yazıcılar vardır.

Şunu kastediyor: yazıcılar, karşılığını görmeniz için aleyhinize amellerinizi yazdıkları hâlde sizler hala mükâfat ve cezâyı inkâr ediyorsunuz.”

12

Ki onlar ne yapıyorsanız bilirler.

Amellerinizden hiçbir şey onlara gizli kalmaz. Yazıcıların, övgü ile yüceltilmesinde mükâfat ve cezâ işinin yüceltilmesi, onun Allah (celle celâlühü) indinde büyük işlerden biri olduğu manası vardır. Bunda günahkârlar için uyan ve korkutma, müttakiler için de lütuf vardır. Fudayl b. İyaz, bu âyeti okuduğunda:

“Gafillere karşı ne şiddetli bir ayettir bu.” dedi.

13

İyiler, hiç şüphesiz Naim (cennetin) de,

Şüphesiz ki mü'minler Naim cennetindedirler.

14

Kötüler ise muhakkak alevli ateştedirler.

Şüphesiz ki kâfirler ateştedirler.

15

Din (cezâ) günü oraya gireceklerdir.

Mükâfat cezâ günü oraya girerler.

16

Ve onlar bundan ayrılanlar da değildir.

Yani; onlar, oradan çıkmayacaklardır.

“Onlar oradan çıkacak değillerdir,” Mâide, 37. âyetinde olduğu gibi. Daha sonra kıyamet gününün şanım yüceltti, şöyle buyurdu:

17

O din günü nedir? (Bunu) sana hangi şey öğretti?

18

O din günü nedir? Tekrar (bunu) sana hangi şey öğretti?

Soruyu tekid için ve günün dehşetini işaret için tekrar etti. Daha sonra onu “O, kimsenin kimseye yardım edemeyeceği bir gündür.” sözüyle açıkladı.

19

O, öyle bir gündür ki hiçbir kimse kimseye, hiçbir şeyle fayda vermeye muktedir olamayacaktır. O gün emir (yalnız) Allah'ındır.

Yani; “Hiçbir kimse hiçbir şekilde hiç kimseden azâbı uzaklaştıramaz ve hiçbir kimseye fayda veremez.” Şefâate de izinle sahip olur.

Mekke ve Basra kırâat ekolüne göre (.......) şeklinde merfûdur.

Yani; (.......) (o, bir gündür.) demektir.

Ya da (.......) den bedeldir. Mansup okuyan ise onu gizli bir (.......) (hatırla) ya da (.......) (Hesaba çekilirler, mükâfatlarıdırılır ve cczalarıdırılırlar) fiiliyle naspetmiştir.

“O gün emir (yalnız) Allah'ındır.”

Yani; o gün buyruk sadece Allahu Teâlâ'ya âittir. O günde hükmeden O'dur, (celle celâlühü) başkası değil.

0 ﴿