MUTAFFİFİN SÛRESİ1Ölçekte ve tartıda hile yapanların vay haline! (.......)müptedadır. Haberi (.......)dır.. Ölçekte ve tartıda insanların haklarını eksiltenlerin vay haline. 2Ki onlar insanlardan ölçekle aldıkları zaman (haklarını) tastamam alanlar, Yani; onlar, insanlardan ölçekle aldıklarında haklarını tastamam alırlar (Dolgun ölçerler) insanlardan ölçekle aldıklarında onlara zarar verecek ve zulmedecek şekilde ölçtüklerinden -buna delalet etsin diye-(.......) harfi ceri yerine (.......) harfi çerini kullanmıştır. (.......) harfi cerinin (.......) ye taallûk etmesi de mümkündür. İhtisas ifade etsin diye fâil fiilden önce getirilir. Yani; “Hassaten insanlardan haklarını alırlar” , demektir. Ferrâ' şöyle demiştir: “Bu yerde (.......) ve (.......) harfi çerleri bir biri yerine gelirler. Çünkü o onun (kendisinden ölçekle aldığı kişinin) üzerine bir haktır. (.......) dediğinde sanki'Hakkımı aldım'demiştir. (.......) dediğinde ise sanki'senden aldım'demiştir.” 3Onlara (insanlara) ölçekle yahut tartı ile verdikleri zaman ise eksıltenlerdir. (.......) deki mensûb zamîrler (.......) ye dönmektedir. Yani; “Onlar için ölçüp tarttıklarında “demektir. Harfi cer hazfedilmiş ve zamîrler, fiile bitiştirilmiştir. Burada (.......) denildiği gibi (yukarıdaki âyette (.......) dan sonra) “tartarak aldılar” denilmedi, (.......) sözüyie yetinildi. Bu da (tahsis için değil) iktifa kabilindendir. (Burada), ölçüde hile yapanların ölçekle zarar verebildikleri ve hırsızlık yapabildikleri için ölçülen ve tartıları her şeyi ancak ölçekle aldıkları manası da muhtemeldir. Çünkü onlar kabı doldururlar ve doldurmada hile yaparlar. Verdiklerinde de her iki çeşitte eksiltebileceklerinden dolayı ölçerler ve tartarlar. “eksiltirler.” (.......), “tartıyı eksik yaptı” denir. 4-5Onlar (öldükten sonra) diriltileceklerini sanmıyorlar mı? Büyük bir günde. “Büyük bir günde... “kıyamet gününü kastediyor. Azar olsun diye nefyeden (.......) dan önce soru (.......) si getirdi. Bu (.......) tenbih için değildir. Bunda onların, ölçü ve tartıda hile yapmaya karşı gösterdikleri cüretle ilgili hallerini inkâr, bu hallerine karşı büyük bir hayret ifadesi vardır. Çünkü onlar, tekrar diriltileceklerini ve zerre miktarı zerreden hesaba çekileceklerini akıllarına getirmiyorlar ve tahmin etmiyorlar. Eğer onlar tekrar diriltileceklerine inansalardı ölçü ve tartıyı eksik tutmazlardı. Abdülmelikb. Mervan'dan şöyle nakledilmiştir: “Bedevinin biri ona şöyle demiştir: Allah'ın ölçü ve tartıda hileye sapanlara dair ne buyurduğunu elbette işitmişsindir.'“Bununla şunu kastetmişti: Ölçüde ve tartıda hile yapan kişiye işittiğin bu büyük tehdit yöneltildi. Sen ise Müslümanların malım ölçüsüz, tartısız ve zahmetsiz olarak alıyorsun. Hâl böyleyken sana ne yapılacağını düşünmüyorsun. 6Alemlerin Rabbi (olan Allah'ın hükmü) için insanların (kabirlerinden) kalkacağı günde? (.......) ile mensûbtur. “Alemlerin Rabbi için...” yani; O'nun emri ve karşılık vermesi için İbni Ömer'in (rhma) bu sûreyi okuduğu ve bu ayete gelince de hüngür hüngür ağlamaya başladığı ve devamını okuyamadığı nakledilmiştir. 7Hayır! Sakın (hileye sapmayın. Âhiret hesabını unutmayın) Çünkü kötülerin kitabı muhakkak ki siccindedir. “Hayır!” men ve tenbihtir. Yani; onları ölçü ve tartıda yapa geldikleri hileden, diriliş ve âhiret hesabı hususunda da gaflet göstermekten mendir. Onun, tevbe edilmesi ve pişman olunması gereken şeylerden biri olduğunu da tenbihtir. Bundan sonra genel olarak kötülerin tehdidini zikretmiştir. Şöyle buyurmuştur: “Kötülerin kitabı, Muhakkak ki siccindedir.” Yani; onların amel defterleri, siccindedir, demektir. 8-9Siccinin ne olduğunu sana hangi şey bildirdi? (o) yazılmış bir kitaptır. Eğer: “Allahu Teâlâ kötülerin kitabının siccinde olduğunu bildirmiştir. Siccini de yazılmış (mühürlenmiş) bir kitaptır'sözüyle tefsîr etmiştir. Sanki şöyle denilmiştir: Onların kitabı, yazılmış (mühürlenmiş) bir kitaptadır.'Bunun manası nedir?” Dersen, derim ki: “Siccin toplayıcı bir kitaptır. O, kötülüklerin divanıdır. Allah (celle celâlühü), onda şeytanların, insan ve cinlerin kâfirlerin amellerini tedvin etmiş, toplamıştır. O, yazısı açık, tam ve sağlam (yanlış ihtimali olmayan) bir kitaptır. Ya da onu görenin onda hayır olmadığını bildiği işaretli bir kitaptır.” “kumaşırı deseni, nakısı” kelimesindendir. Buna göre mana;'kötülerin amellerine dair yazıları şeyler bu divana kaydedilmiştir, şeklinde olur. Hapse sokmak ve baskı altına almak manasına gelen (.......) kelimes indendir. (.......) vezninde (.......) denilmiştir. Çünkü o, cehennemde hapsedilmeye ve baskı altında tutulmaya sebeptir. Ya da o, yedi kat yerin altına, korkunç ve karanlık bir yere atılmıştır. Orası da iblisin ve zürriyetinin meskenidir. Bu (.......) gibi sıfattan nakledilmiş özel bir isimdir. Tek bir sebebin -ki o da; sadece özel isim almasıdır- varlığından dolayı munsarıftır, cer ve tenvîn kabul eder. 10Yalan sayanların o gün vay haline! “O gün” o yazılanların çıkarıldığı gün. 11Ki onlar, o din gününü yalan saymakta olanlardır. “Din gününü” cezâ ve hesap gününü 12Hâlbuki onu haddi aşan, günaha düşkün olan her bir kişiden başkası yalan saymaz. “Onu” bu günü, haddi aşan ve günah işleyen kişilerden başkası yalanlamaz. 13Onun karşısında âyetlerimiz okununca “evvelkilerin masallarıdır” demiştir. Yani; ona Kur'ân okununca “Öncekilerin masallarıdır” der. Zeccâc şöyle demiştir; (.......) Hurafeler, efsaneler, demektir.” Tekili (.......) dür. (.......) (masal, yalan) ve (.......) kelimelerinde olduğu gibi. 14Hayır (hakikat öyle değil)! Bilâkis onların kazanmakta oldukları (irtikâp ede geldikleri ma'siyetler) kalplerini yenmiş (paslarıdırmış)tır. “Hayır!” sözü, haddi aşan günahkâr kişiyi bu sözü söylemekten mendir. (.......) (Bilâkisallallahü aleyhi ve sellem) sözü ise, onların dediklerinin tersini ifade etmektedir. Hafs, (.......) den sonra küçük bir duruşla (sekte ile) durmaktadır. Onların işleyip kazanmakta oldukları kalplerini örtmüştür. Yani; işledikleri günahlar, kalplerini, tamamım örtünceye kadar kaplamıştır. Hasen’in şöyle dediği nakledilmiştir: “Bu, kalp kararmcaya kadar peş peşe işlenen günahlardır.” Dehhak'ın şöyle dediği nakledilmiştir: “Reyn (paleyhisselâm), kalbin ölümüdür.” Ebû Süleyman'dan şöyle nakledilmiştir: “Reyn ve kasvet (kalp kâtiliği), ga/letin iki yularıdır. Tedavileri oruca devam etmektir. Eğer bundan sonra da kasvet kalırsa yemekte katığı terk etmelidir.” 15Hayır (inanmayanlar). Şüphesizi ki onlar o gün Rablerin(i gormek)den katiyen mahrumdurlar. “Hayır” sözü, kalbi paslarıdıran, karartan (işleri) işlemekten mendir. O gün onlar Rablerini görmekten mahrumdurlar, menedilmişlerdir. (.......); menetmek demektir. Zeccâc şöyle demiştir: “Bu âyet, mü’minlerin Rablerini göreceklerine delildir. Öyle olmasaydı tahsis bir mana ifade etmezdi.” Hasen b. Fadl şöyle demiştir: “Dünyada O'nu birlemekten mahrum oldukları gibi âhirette de O'nu görmekten mahrum olurlar.” Mâlik b. Enes (radıyallahü anh) şöyle demiştir: “Allah, düşmanlarını, O'nu görmesinler diye perdeler, mahrum bırakır. Sonra da O'nu görsünler diye dostlarına tecelli eder.” Denildi ki: “Onlar, Rablerinin iyiliklerinden mahrumdurlar” , demektir. Çünkü onlar dünyada iken O'nun nimetlerine şükretmediler. Dolayısıyla da buna karşılık olarak onlar âhirette O'nun iyiliklerinden ümitlerini keserler. Birinci tefsîr daha doğrudur. Çünkü Allah'ın (celle celâlühü) görülmesi iyiliklerin en üstünüdür. O'ndan mahrum kalmak da diğerlerinde mahrum kalmanın delilidir. 16Sonra onlar muhakkak ve muhakkak o alevli cehenneme gireceklerdir. Rablerini görmekten mahrum olmalarından sonra elbette ateşe gireceklerdir. 17Sonra da (onlara) “İşte (bu azap) sizin yalan saymakta devam ettiğiniz şeydir.” denilecek. Yani; İşte bu azap, dünyada iken yalanladığınız ve vukuunu inkâr ettiğiniz şeydir. 18Hayır! İyilerin (amel) kitap(lar)ı hiç şüphesiz “İlliyyin” dedir. “Hayır” sözü, yalanlamaktan mendi. “İyilerin kitabı” onların yazılı amelleri. Ebrar (iyiler); ölçüde ve tartıda hile yapmayan ve dirilişe inanan itaatkâr kişilerdir. Çünkü bu (Ebrar), Füccara (günahkârlara) karşı zikredilmiştir. Füccar da; “Onlar, din gününü yalanlayanlardır, şeklinde açıklanmıştır.” Hasen'dan şöyle nakledilmiştir: “İyi kişi; karıncayı incitmeyen kişidir.” İlliyyin; Meleklerin, ins ve cinden olan mü'minlerin işlediklerinin tamamını ihtiva eden divanı hayır için özel isimdir. (.......) kelimesinden (.......) vezninde (mübalağa için) gelmiştir. (.......) kelimesinin çoğulundan nakledilmiştir. Bu şekilde adlarıdırıl-, mıştır. Çünkü o, cennete en üstün derecelere yükselme sebebidir. Ya da o, ikram olsun diye kerubiyyunun (kerubiyyun: meleklerin büyükleridir. Cebrâîl, Mikail, İsrâ'fil onlardandır) mekânı yedinci kat göğe yükseltilmiştir. 19İlliyyinin ne olduğunu sana hangi şey bildirdi? Ey Resûlüm Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)! Onun hangi şey olduğunu sana bildiren nedir? 20- 21(O), yazılmış bir kitaptır. Ki huzurunda mukarreb (olan melek)ler bulunur. Yanında melekler bulunur. Denildi ki: “İyilerin ameli semâya yükseltildikçe bütün semanın mukarreb (melekleri) buna şâhit olurlar” , demektir. 22Şüphesiz o iyiler (cennet) nimet (leri) içindedirler. Şüphesiz ki iyiler cennetlerde ihsan olunan nimetler içindedirler. 23(Süslü) tahtlar üzerinde (kendilerine verilen nimetleri) temaşa edeceklerdir. (.......); Gelin evlerindeki süslü yataklar, demektir. Onlar, orada Allah'ın (celle celâlühü) ikramını, kendilerine verdiği nimetlere ve düşmanlarınm nasıl azap edildiklerine bakarlar. 24Öyle ki sen o nimetin (her dem taze) güzelliğini yüzlerinde (görünce) tanırsın. Nimetlenmenin mutluluğunu ve (bu mutluluğun) her dem tazeliğini yüzlerinde görürsün. 25Onlara mühürlü halis bir şaraptan içirilecek. “mühürlü halis içki” ; karışığı olmayan halis içkidir. 26Ki onun (içiminin) sonu misktir. O hâlde yarışmak isteyenler bunda yarışsınlar. Dünyada şarapların çamurla mühürlenmesine karşılık onun kapları miskle mühürlenir. Allahu Teâlâ dostlarına ikram olsun diye onların mühürlenmelerini emretmiştir. Ya da “sonu misktir” sözü içimin bittiği an misk kokusudur, demektir. Yani içilişinin bitiminde misk kokusu alınır. Ali'ye göre (.......) (mühürü) şeklindedir. Rağbet edenler işte bu halis içki ya da bu nimetlenme için rağbet etsinler, isteklensinler. Bu da ancak hayırlara koşturmak ve kötülüklere son vermekle olur. 27(O şarabın) katkısı “Tesnim” dendir. O halis şarabın katkısı tesnimdendir. Tesnim; Tesnim diye adlarıdırılrmş bir kaynak için özel isimdir. (.......); yükseltmek manasına gelen (.......) fiilinin maştandır. Çünkü o, cennetteki en üstün içecektir. Ya da o, onlara yukandan gelir ve kaplarına dökülür. 28(O), bir pınardır ki mukarrebler (yalnız) onu içerler. (.......) hâldir. Ya da medih üzere mensûb kılınmıştır. (.......) (ondan) manasınadır. İbni Abbâs ve İbni Mes'ud (radıyallahü anh) dan şöyle nakledilmiştir: “Mukerrebun (Allah'a yakrn olanlar) onu sade olarak katışıksız içerler. Ashâbı yemin için ise o(na katkı) karıştırılır.” 29Hakikat, günah işleyen (o kâfir)ler îman edenlerden kimini alaya alıp gülerlerdi. “Mücrimler” inkâr edenler. İnkâr eden mücrimler dünyada iken îman edenleri alaya alarak gülerlerdi. 30(Mü'minler) yanlarından geçerlerken birbirlerine kaş göz işaretleri yaparlardı. Onlar, kusur isnadı ve ayıplama kastıyla göz ucuyla birbirlerine mü'minleri işaret ederlerdi. Denildi ki: “Hazret-i Ali'nin (radıyallahü anh) de içinde bulunduğu Müslümanlardan bir gurup (radıyallahü anh) münâfıkların yanına gelmişti. Münâfıklar onlarla alay etmişler, gülmüşler ve birbirlerine kaş göz hareketi yapmışlardır. Hazret-i Ali'yi (radıyallahü anh) kastederek: - Şu dazlak kafalıyı görüyor musunuz? demişlerdi. Bunun üzerine Ali (radıyallahü anh), Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) inyanma varmadan bu âyetler indi.” 31Ailelerine döndükleri vakit (bu yaptıklarından) zevk duyarak dönerlerdi. Kâfirler evlerine döndükleri vakit onları dillerine doladıkları ve onlarla alay ettikleri için eğlenerek zevk duyarak dönerlerdi. Hafs’ın dışındakiler “mutlu bir şekilde” şeklinde okumuşlardır. 32Onları gördükleri zaman “Bunlar muhakkak sapıklardır.” derlerdi. Kâfirler mü'minleri gördüklerinde: “Bunlar yanlış yola girmiş sapıklardır.” dediler. Yani; “Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları aldattı, bu sebeple saptılar ve âhirette umdukları iyilikler için lezzetleri terk ettiler. Gerçeği hayale terk ettiler. İşte bu sapıkliğin ta kendisidir.” dediler. 33Hâlbuki onlar (mü'minlerin) üzerlerine gözcüler olarak gönderilmemişlerdi. Hâlbuki o kâfirler, mü'minler üzerine onların hallerini tespit etmek ve amellerine şâhit olmak üzere gönderilmediler. Bilâkis onlar nefislerini ıslah etmekle emrolundular. Dolayısıyla onlara gereken başkalannın durumlarını araştırmak ve onları akılsızlıkla suçlamak yerine bununla meşgul olmaktır. 34İşte bu günde îman edenler o kâfirlere gülüyorlar. “Bu günde” yani; kıyamet günü. Orada, dünyada onlar, (mü'minlere) güldükleri gibi burada karşılık olarak mü'minler kâfirlere gülerler. 35(Süslü) tahtlar üzerinde (onlara) bakarak. (.......) hâldir. Yani; Onlar, divanlar üzerinde emin oldukları hâlde onlara ve onların, izzet ve kibirden sonra içine düştükleri zillet ve horluğu bakarak gülerler. Denildi ki: “Kâfirler için cennete bir kapı açılır ve onlara'Haydi cennete'denir. Onlar oraya vardıklarında kapılar kapatılır da (bunu seyreden) mü'minler onlara gülerler.” 36(Nasıl) o kâfirler işleye geldiklerinin cezâsına çarpıldılar mı? “Bu zikredilenler onlara yapıldığında onlar, dünyada iken mü'minlerle alay etmelerinin cezâsını buldular mı?” demektir. Allahu a’lem. |
﴾ 0 ﴿