BÜRÛC SÛRESİ

1

Andolsun burçlara mâlik olan göğe.

Bu, on iki burçtur. Burucun, yıldızlar ya da büyük yıldızlar olduğu da söylendi.

2

O va'd olunan güne,

Kıyamet gününe.

3

Şahidlik edene ve şahidlik edilene ki,

Yani; bu günde şâhit ve meşhut olanlara. Şâhit ile kast olunan; o gün hazır olup kıyameti gören mahlûkatın tamamıdır. Meşhut ile kast olunan da bu günde şaşkınlık veren şeylerdir. Nekra kılınmaları:

“Her nefis ne (hazırlayıp) getirdiğini bilir.” Tekvîr, 14. Âyetinde olduğu gibidir. Sanki: “şahidi ve meşHûdu ne kadar da çoktur.” denilmiştir. Ya da nekra kılınmaları vasıfta belirsizlik içindir. Sanki: “Vasıfları anlaşılmayan şâhit ve meşhut.” denilmiştir. Şâhit ve Meşhut kelimeleri hususunda müfessirler çok değişik şeyler söylemişlerdir. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ve kıyamet günü denilmiştir.

“Ben onların içinde olduğum sûrece onları kolladım.” Mâide, 117. âyetinde olduğu gibi.

Îsa (aleyhisselâm) ve ümmetidir, denilmiştir. Ümmeti Muhammed ve diğer ümmetlerdir ya da Hacerü'l-Esved ve hacılardır ya da:

“Hiçbir gün yoktur ki: Ben yeni bir günüm. Bende işlenen şeylere şahidim Dolaylısıyla beni ganimet bil Güneşim battığında kıyamete kadar bana yetişemezsin'diye nida etmesin.” hadisinde olduğu gibi günler ve geceler ile Âdemoğullarıdır. Ya da Hafaza melekleri ve Âdemoğullarıdır. Ya da:

“Şâhit olarak Allah yeter.” Âyetinde olduğu gibi, Allahu Teâlâ ve mahlûkattır. Ya da Peygamberler ve Muhammed (aleyhisselâm) dır.

Yeminin cevabı hazf edilmiştir. “Öldürüldü o hendeğin adamları.” âyeti buna delalet etmektedir.

4-6

Tutuşturucu (malzeme ile hazırladıkları) o ateşten hendeklerin sahipleri gebertilmiştir. Hani onlar da ateşin başında oturuyorlardı.

Yani; onlara lânet edilmiştir, demektir. Sanki şöyle denilmiştir: “Bu şeylere yemin ederim ki; onlar, -Kureyş kâfirlerini kastediyor-Ashâbı Uhdud'dan larıetlenmesi gibi larıetlenmişlerdir.” (.......) uzunca çukur, yani; yeryüzünde (açılmış) büyük yarık, demektir.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) den rivâyet edildiğine göre, hükümdarın birinin bir sihirbazı vardı. Yaşlanınca yanına sihiri öğrenmesi için bir çocuk verdiler. Çocuğun gidip geldiği yol üzerinde bir rahip vardı. Çocuk ondan (bir şeyler) duymuştu. Bir gün yolda giderken insanları bir köşeye sıkıştırmış bir yıları gördü. Eline taş aldı ve:

Allah'ım! Senin katında rahip, sihirbazdan daha makbul ise onu (yılarıı) Öldür.” dedi ve (taşı attı), yılarıı öldürdü. Bundan sonra çocuk anadan doğma körleri ve abraş hastaliği olanları iyileştirmeye başladı. Sultanın sohbet arkadaşı da kör olmuş onu da iyileştirmişti. Sultan onu gördü ve ona:

- “Sana gözünü kim geri verdi.” diye sordu, O da:

- “Rabbim” dedi. Bunun üzerine Sultan sinirlendi ve ona işkence etti. O da çocuğu söyledi. Çocuğa da işkence etti. O da rahibi söyledi. Rahip dininden dönmedi. Bunun üzerine baştan aşağıya doğru testereyle kesildi.

Çocuk da dininden dönmekten kaçmdı. Zirvesinden aşağı atılmak üzere yüksek bir dağa götürüldü. Çocuk Allah'a (celle celâlühü) dua etti. Dağ sarsıldı ve çocuğun dışındakileri üzerinden attı. Hepsi helâk oldu, çocuk kurtuldu. Bu sefer onu suda boğmak için büyük bir gemiye bindirdiler. Çocuk yine dua etti. Gemi alabora oldu. Herkes boğuldu, çocuk ise kurtuldu. Çocuk sultana:

“Sen, insanları geniş bir meydana toplayıp beni bir ağaca aşmadıkça ve benim sadağımdan bir ok alıp,'çocuğun Rabbinin ismiyle'deyip bana atmadıkça beni öldüremezsin.” dedi.

Bunun üzerine sultan onun dediğini yaptı ve oku attı. Ok çocuğun şakağına geldi. Çocuk elini onun üzerine koydu ve öldü. Bunun üzerine insanlar:

- “Çocuğun Rabbine inandık.” dediler. Bunun üzerine sultana:

- “Korktuğun şey başına geldi.” denildi. Bunun üzerine sultan derin yarıklar kazdırdı, onların içine ateş doldurttu. Dininden dönmeyenleri oraya attı. Sonunda bebeğiyle birlikte bir kadın getirildi. Kadın ateşe düşmekten korkup geri çekildi. Bunun üzerine bebek

- “Anacığım! Sabret. Sen hak üzeresin.” dedi. Bebek de anası da ateşe atıldı.

(.......) kelimesinden bedeli istimaldir. (.......) nin sıfatıdır. Büyük bir ateş olduğunu ve onda alevlerin kendisiyle, yükseldiği çok sayıda odun ve insan bedenleri olduğunu bildirmektedir.

7

Onlar (Allah’a) îman edenlere yapacakları (işkenceler) hususunda (hükümdarları nezdinde) şâhitlik edeceklerdi.

Yani; o kâfirler, mü'minleri yaktıklarına dair hükümdar katında birbirlerine şahadette bulunuyorlardı. Onlardan hiçbirini emredildiği görevden geri kalmadığına ve işkence işini bir başkasına havale etmediğine dair hükümdar nezdinde birbirlerine şahadette bulunuyorlardı. Bunda, mü'minleri sabra ve Mekke halkının ezalarına tahammül göstermeye teşvik vardır.

8

Onlar, içlerinden (mü'minlerin) o yegâne galip, her hamde layık Allah'a îman etmelerinden başka sebeple intikam almadılar.

Allah'a (celle celâlühü) îman etmelerinden başka hiçbir şey hususunda onları ayıplamadılar ve intikam almadılar.

Onlar da hiçbir ayıp yoktur, ne var ki kılıçları (körelmiştir).

Sözünde olduğu gibi. (Aslında burada bir kınama yoktur. Onların cesaretini ve savaşçılıklarını göstermektedir).

Yine:

(.......) şeklinde esre ile de okunmuştur. Fasih olan ise üstün olmasıdır. Azız ve Hamîd kelimeleriyle îman edilmeye müstahak olanın sahip olması gerekli vasıfları zikretti. O da; cezâlarıdırmasından korkuları yegâne galip olması ve verdiği nimeti sebebiyle de hamd edilmesi gereken ve sevap vermesi beklenen ihsan edici olmasıdır.

9

(O Allah ki) göklerin ve yerin mülk(ü tasamıf)u O'nundur. Allah her şeye hakkıyla şâhittir.

Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Dolayısıyla o ikisinde bulunan herkes O'na ibâdet etmesi ve O'na boyun eğmesi gereklidir. Bu, onların intikam aldıkları şeyin Hak olduğunu, ondan ancak onu yok etmeye çalışan kişinin intikam alacağını ve o intikam alanların büyük bir azapla Allah'ın intikamına maruz kalacaklarını ifade etmektedir.

Allah her şeye hakkıyla şâhittir.” sözü onlar için bir tehdittir. Onların yaptıklarını bildiğini ve buna karşılık cezâlarıdıracağını kastediyor.

10

Erkek mü'minlerle kadın mü'minleri belaya uğratanlar, sonra da tevbe etmeyenler (yok mu) onlar için cehennem azâbı vardır. Onlar için bir de yangın azâbı vardır.

“İşkence edenler” sözüyle özellikle Ashâbı Uhdud'dan, “îman edenler” sözüyle de ateş dolu yarıklara atıları insanların kastedilmesi mümkündür. Onların onları belaya uğratmasının manası; onlara ateşle işkence etmeleri ve yakmalarıdır.

“Sonra da tevbe etmeyenler...” küfürlerinden dönmeyenler. Onlar için küfürleri sebebiyle âhirette cehennem azâbı, dünyada da yangın azâbı vardır.

Rivâyet edildiğine göre o ateş onlar üzerine kapaklanmış ve onları yakmıştır.

“Mü'minlere işkence edenler” sözüyle -genel olarak- onlara işkence edenlerin “mü'minler” sözüyle de -genel olarak- işkenceye tabi olanların kastedilmesi mümkündür.

İnkâr etmeleri ve işkence etmeleri sebebiyle işkence edenler için âhirette iki azap vardır.

11

Îman edip de sâlih amel (ve hareket) edenler(e gelince:) Altlarından ırmaklar akan cennetler de onlarındır. Büyük kurtuluş (ve saadet de) budur.

Yani; Ashâbı Uhdud'un işkencelerine sabredenler için cennetler vardır. Ya da bu geneldir.

12

Rabbinin kıskıvrak tutup yakalayışı çok şiddetlidir.

Batş” ; sertçe yakalanak demektir. Bu, şiddet kelimesiyle vasıflarıdırıldığında daha da şiddetlenir, büyür. Kast olunan; Onun, gaddar zalimleri azâbıyla ve intikamla yakalanasıdır.

13

Muhakkak ki yoktan yaratan, sonra tekrar dirilten yalnız O'dur.

Yani; ilk olarak onları yarattı. Toprağa döndürdükten sonra da onları tekrar diriltir. Yoktan var etmeye ve tekrar diriltmeye güç yetirmesini güçlü ve sert bir şekilde yakalayıp cezâlarıdırmasına delil kılmıştır.

Ya da kâfirleri, onları yoktan var ettiği gibi sert bir şekilde cezâlarıdırmak için tekrar dirilteceği tehdidiyle tehdit etmiştir. Zira onlar yoktan var edilme nimetine şükretmediler ve yeniden dirilişi yalanladılar.

14

O, (tevbe eden mü'mirileri) çok yarlığayan, (dostlarını) çok sevendir.

O, ayıpları örten, günahları affedendir. Dostlarını sevendir. Denildi ki:

“Sevenin (sevdiklerine) istediklerini verdiği gibi taat ehline istediklerini verendir.”

15

Arşın sâhibidir. (Zatında da, sıfatlarında da) pek yücedir (büyüktür).

Arşın yaratıcısı ve mâlikidir. Hamza ve Ali'ye göre (.......),

(.......) nin sıfatı olmak üzere (.......) şeklinde cer iledir.

Allah'ın (celle celâlühü) mecdi; Onun azametidir. Arşın mecdi ise; onun yüceliği, büyüklüğüdür.

16

Ne dilerse hakkıyla yapandır.

(.......), hazfedilmiş bir müptedanın haberidir. Yaratmayı dilediğini yaratır, o da olur. Bunda kulların fiillerini yarattığına delalet vardır.

17-18

(Habibim) sana o orduların, Fir'avun ve Semûd'un haberi geldi mi?

Yani; Geçmiş milletlerdeki azgın kalabalıkların haberi sana geldi, demektir. (.......) den bedeldir. “Fir'avun” kelimesiyle onu ve kavmini kastetti. Mana; “Gerçekten sen bu orduların inkârlarından dolayı, peygamberleri ve onlara indirileni yalanlamalarını bildin.” şeklindedir.

19

Hayır! O inkâr edenler, hâlâ bir yalanlama içindedirler.

Hayır! Kavminden inkâr edenler (hâlâ) yalanlama içindedirler ve azâbı kendilerine gerekli kılmaktadırlar. Onlar, bu orduların durumundan ibret almıyorlar. Orduların durumunu bilmedikleri için değil, sadece inat olsun diye seni yalanlıyorlar.

20

Hâlbuki Allah (onları) arkalanndan kuşatıcıdır.

Yani; Onların hallerini bilendir. Onlara karşı gücü yetendir. Onlar ise O'nu âciz bırakamazlar.

“Onları arkalanndan kuşatmak...” bir temsildir. Çünkü bir şey kendisini kuşatandan kaçıp kurtulamadığı gibi onlar da ondan kaçıp kurtulamazlar.

21

Daha şüphesiz (kâfirlerin yalanladıkları) o (kitap) çok şerefli bir Kur'ân'dır.

Yalanladıkları bu şeyin mertebesi diğer kitapların hepsinden yüksek, nazmı ve icazı da onlardan daha yüce, şerefli bir Kur'ân'dır. Bazılarının zannettiği gibi uydurulmuş değildir. Öncekilerin efsanesi de değildir.

22

Ki korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfûz'da)dır o.

Şeytanların ulaşmasından korunmuş bir levhadadır o, Nâfi'ye göre (.......) şeklindedir. (.......) kelimesinin sıfatıdır.

Yani; “O tebdil ve tağyirden korunmuştur” , demektir.

Hasen'a göre levh: meleklerin gördüğü, okuduğu bir şeydir. İbni Abbâs (radıyallahü anh) ya göre ise:

“O beyaz bir incidendir. Uzunluğu gökle yer arası, genişliği de doğu ile batı arası kadardır. Kalemi nurdur ve her şey onda yazılıdır.” Mukâtil'e göre:

“O, Arşın sağ tarafindadır.” Denildi ki:

“Onun üst tarafı arşa tutturulmuştur. Alt tarafı ise kadri yüce bir meleğin kucağındadır.” Allahu a'lem

0 ﴿