A’LÂ SÛRESİ

1

Rabbinin o yüce ismini teşbih (ve tenzih) et.

Rabbi'nin (celle celâlühü) zatım ona layık olmayan şeylerden tenzih et.

(.......) sıladır, (yani; zaittir) Bu da, (.......) nın mekânda yükseklik manasına değil de kafir ve kudretin ta kendisi olan üstünlük manasına tefsîr edilmesiyledir. Denildi ki:

“Bu, (.......) da demektir. Nitekim bu sûre indiğinde peygamber (aleyhisselâm) Şunu secdelerinizde söyleyin'buyurmuştur.”

2

Ki o, (her şeyi) yaratıp düzenine koyandır.

Her şeyi yaratan ve onların yaratılışım mükemmel bir şekilde düzenleyendir. Onlarda düzensiz ve uygunsuz hiç bir şey var etmeyendir. Ancak ve ancak sağlam, muntazam bir şekilde var edendir. Bu da onun hikmet ve ilim sâhibi bir zât tarafından meydana geldiğine delalettir. Ya da menfaatine olarak ve işine yarayacak şeylerle onu düzenleyendir.

3

Takdir eden (ona göre de) yol gösterendir.

Yani; Her canlıya kendisine yarayacak şeyleri takdir eden, onları onlara hidâyet eden ve onlara onlardan yararlanma yolunu bildirendir. Ya da hidâyete sevk eden delalette bırakmayandır, şeklindedir. Ancak:

“Dilediğini delalette bırakır, dilediğini de hidâyete ulaştırır,” Nahl, 93;Fâtır, 8. ayetiyle iktifa edilerek “delalette bırakandır” sözü hazfedilmiştir.

Ali'ye göre (.......) şeklinde, şeddesizdir.

4

Yeşil otu çıkaran,

Hayvanların yiyeceğini bitiren,

5

Sonra da onu kapkara, kupkuru bir hale getirendir.

(.......) kupkuru, kınntı, döküntü, demektir. (.......) da kapkara demektir. (.......) in sıfatıdır.

6

(Habibim!) seni okutacağız da (asla) unutmayacaksın.

Kur'ân'ı sana öğreteceğiz de sen onu unutmayacaksın.

7

Allah'ın dilediği başka. Çünkü O, aşikârı da bilir gizliyi de.

Allah'ın (celle celâlühü) neshetmeyi dilediği müstesna. Bu, Allah'tan (celle celâlühü), vahyi muhafaza edeceğine dair peygamberine bir müjdedir. Ondan, Allah'ın (celle celâlühü) neshetmeyi dilediği şeyler müstesna hiçbir şeyin unutulmayacağım müjdelemektedir. Onları da hükmünü ve tilavetini kaldırmak suretiyle onun hafızasından siler.

İbni Keysan en-Nahvi bunu Cüneyd'e sordu. O da

- “Onunla amel etmeyi unutmayacaksın, demektir.” dedi. O da;

- “Senin dediğin gibidir.” dedi. Denildi ki:

(.......) sözü nehiy üzeredir. (.......) sözünde olduğu gibi âyet sonu sebebiyle ziyade kılınmıştır.

Yani; onun okuyuşundan ve tekranndan gaflet etme ki Allah'ın (celle celâlühü), tilavetini kaldırmak suretiyle sana unutturmayı dilediği hariç onu unutmayasın.

“O, aşikârı da bilir, gizliyi de.” yani; sen, unutma korkusuyla Cebrâîl'in (celle celâlühü) okuyuşuyla birlikte açıktan okuyorsun. Allah (celle celâlühü), onunla birlikte açıktan okuyuşunu ve seni buna götüren kalbindeki şeyi de biliyor, demektir. Ya da unutma korkusuyla içinden tekrar ettiğin şeyi biliyor da O, gizlediğini ve gizlemediğiniz sözlerinizi, fiillerinizi ve gizil açık hallerinizi bilir, demektir.

8

Seni en kolay olana muvaffak edeceğiz.

(.......) üzerine atfedilmiştir. (.......) cümlesi tırnak cümlesidir. Manası; seni en kolay olan yola muvaffak kılacağız, şeklindedir. Vahyin muhafazasını kastediyor. Denildi ki:

“Seni şerî'atlerin en kolayı olan İslam şerî'atine muvaffak kılacağız” , demektir. Ya da “Seni cennet amelini işlemeye muvaffak kılacağız” , demektir.

9

O hâlde eğer öğüt fayda verirse (durma) öğüt ver.

Kur’ân Ta öğüt ver.

(.......) in cevabı (.......) sözünün delalet ettiği şeydir. Denildi ki:

“Bunun zahiri şarttır. Manası ise; Onlara öğütün tesir etmeyeceğidir.” Yine denildi ki:

“Hatırlat. Sen ancak bir hatırlatıctstn.” âyetinde olduğu gibi mutlak şekilde öğüt verme ile ilgili bir ernirdir. Fayda vermesi şart koşulmarruştır.

10

(Allah'tan) korkacak olan öğüdü kabul eder.

Allah'tan (celle celâlühü) ve kötü akıbetten korkan kişi kısa zamanda öğüt alacak ve öğüdü kabul edecektir.

11

Bedbaht olan ise ondan kaçınır.

Kâfir ya da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e düşmanlıkta ileri giden kâfirlerin en azılısı öğüt almaktan uzaklaşır da onu kabul etmez. Denildi ki:

“Bu âyet Velid b. Muğire ve Utbe b. Rebia hakkında nâzil olmuştur.”

12

Ki o, en büyük ateşe girecek,

Cehennem ateşine girecek. En küçük ateş ise dünya ateşidir.

13

Sonra da orada ne ölecek ve ne de yaşayacaktır.

Sonra orada ölmez ki azaptan kurtulsun, rahatlasın. Kendisiyle zevk alacağı bir hayatı da yaşamaz.

sonra” ile söylendi, çünkü hayat ile ölüm arasında ileri geri gitmek, sürüklenmek, ateşe atılmaktan daha kötüdür. Şiddetin dereceleri hususunda o (ateşe atılmak) ondan daha geridedir.

14-15

İyi temizlenen ve Rabbinin adım zikredip de namaz kıları kimse umduğuna erişmiştir.

“Umduğuna erişmiştir” başarıya nail olmuştur. “İyi temizlenen...” şirkten temizlenen ya da namaz için temizlenen ya da zekâtı veren, demektir,

(.......) kelimesi (.......) kelimesinden geldiği gibi bu da (.......) veznindedir. (.......) kelimesinden gelmektedir.

“... Rabbi'nin ismini zikredip de namaz kıları...” Başlarıgıç için tekbir getirip de beş vakit namazı kıları, iftitah tekbirinin gerekliğine ve onun namazdan olmadığına bununla delil getirilmiştir. Çünkü namaz ona atfedilmiştir. O da ayrı olmayı gerektirmektedir ve yine iftitah tekbirinin Allah Azze ve Celle'nin isimlerinden her biriyle câiz olacağına bununla delil getirilmiştir. İbni Abbâs (radıyallahü anh) dan şöyle nakledilmiştir:

“Rabbi huzurundaki varacağı yeri ve makamı düşünür ve onun (Allah) için namaz kılar, demektir.” Dahhak'tan şöyle nakledilmiştir:

Mûsalla (namaz kılma yerinin) yolunda Rabbinin ismini zikredip (Mûsallaya tekbir alarak gidip) de bayram namazı kılın, demektir.”

16

Belki siz dünya hayatını (âhiretten) üstün tutuyorsunuz.

Ama, siz dünya hayatının âhirete yeğliyorsunuz, kendisiyle iflah olacağınız şeyi işlemiyorsunuz. Bununla muhatap olunan kâfirlerdir. Delili de: Ebû Amr'ın “üstün tutuyorlar” şeklindeki kıratıdır.

17

Hâlbuki âhiret daha hayırlı, daha kalıcıdır.

Âhiret, haddi zatında daha üstün ve daha devamlıdır.

18

Şüphesiz ki bu(nlar) evvelki sahifelerde.

“Bu” sözü (.......) dan, (.......) ya kadar olan söze işarettir.

Yani; bu sözün manası; o sahifelerde de gelmiştir, demektir. Ya da (.......) dan itibâren surenin tamamı o sahifelerde gelmiştir, demektir.

Bu âyet, Kur'ân'ın, namazda Farsça okunabileceğine delildir. Çünkü, Allah (celle celâlühü), onu bu nazım ve bu dille olmaksızın o sahifelerde zikretmiştir.

19

İbrâhîm ve Mûsa'nın sahifelerinde de vardır.

(Bu âyet) (.......) dan bedeldir. Hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur:

“İbrâhîm'in sahifelerinde şöyle geçmiştir: Akıllı insanın, dilini koruyan, zamanını (n değerini) bilen ve işine ihtiyacına yönelen biri olması gerekir.”

0 ﴿