LEYL SÛRESİ1Andolsun: Bürüyüp örttüğü zaman geceye, Örtülen, ya: “Andolsun onu (güneşi) Örttüğü zaman geceye.” Şems, 4. âyetinde olduğu gibi güneştir ya da: “Geceyi gündüze örter, sarar” A’raf, 54; Ra’d, 3. âyetinde olduğu gibi gündüzdür. Ya da: “Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden...” Felak, 3. âyetinde olduğu gibi karanhğıyla örttüğü her şeydir. 2Açıl(ıp ağar)dığı zaman gündüze, Gece karanlığının zevaliyle ortaya çıktığında gündüze. 3Erkeği ve dişiyi yaratana, Tek bir sudan erkek ve dişiyi yaratmaya kâdir olan büyük kudret sâhibine andolsun. Yeminin cevabı “Sizin işiniz çeşit çeşittir.” sözüdür. 4Ki hakikaten sizin sa'y(u amel)iniz çeşit çeşittir. Ameliniz muhteliftir. İhtilafın açıklaması, devamında detaylarıdırıları şeydedir. 5(Bundan sonra) kim verir ve sakınırsa, Kim malının haklarını verir ve Rabbinden korkar da haramlarından sakınırsa. 6En güzeli de tasdik ederse. O en güzel dini -ki o; İslam dinidir- ya da en güzel mükâfatı -ki o; cennettir- ya da en güzel kelimeyi -ki oda; La ilahe illallah'tır- tasdik ederse, demektir. 7Biz de onu en kolaya hazırlarız. En kolay haslet için onu hazırlarız. O da; Rabbinin râzı olacağı şeyle amel etmektir. 8Ama kim cimrilik eder kendisini müstağni görürse, “Cimrilik eder -malıyla- kendini müstağni görürse,” Rabbinden azade olarak kendini kendine yeterli görür de O'ndan korkmazsa. Ya da dünya şehvetleri ile yetinip ahret nimetlerine karşı ilgisiz kalırsa, demektir. 9Ve en güzeli yalanlarsa, İslam'ı ya da cenneti. 10Biz de ona en güç olanı kolaylaştırırız. Biz de ona ateşe götüren hasleti kolaylaştırırız. Bu suretle taat (ve ibâdet) ona en güç ve en çetin bir şey gibi gelir. Ya da hayır yolunu “en kolay” diye adlarıdırdı. Çünkü onun neticesi kolaylıktır. Şer yolunu da “en güç” diye adlarıdırmıştır. Çünkü onun neticesi güçlüktür. Ya da o ikisiyle cennet ve cehennem yollarını kastetmiştir. 11O, helâk olduğu zaman malı kendisine asla fayda vermez. Helâk olduğunda malı ona fayda vermedi. (.......) fiili helâk olmak manasına gelen (.......) kelimesindendir. (.......) babmdandır. Ya da'kabre ya da cehennemin dibine düştüğünde', demektir. 12Şüphesiz bize âit olan, her hâlde doğru yolu göstermektir. Delilleri getirmek ve şeraitleri beyan etmek suretiyle hakka irşad etmek bize âittir. 13Elbette âhiret de dünya da bizimdir. Sapıtan kişinin sapması bize zarar vermez. hidâyete gelen kişinin hidâyeti de bize fayda vermez. Ya da onların her ikisi de bizimdir. Dolayısıyla onları bizden başkasından isteyenler gerçekten yolu şaşırmışlardır. 14İşte ben size alevlendikçe alevlenen bir ateş(in tehlikesin)i haber verdim. Sizi alev saçan ateşle korkuttum. 15Ki ona en bedbaht olandan başkası girmez. 16(Öyle bedbaht ki) O, hakkı yalanlamış, (îmandan) yüz çevirmiştir. Peygamberleri yalanlayan ve îman etmekten yüz çeviren kâfirden başkası ebedî kalmak üzere oraya girmez. 17-18Hâlbuki çok sakınan, malını (Allah yolunda sarfetmek suretiyle) temizlenmek için veren ondan uzaklaştırılacaktır. Temizlenmek için malını fakirlere veren mü'min ondan uzaklaştırılacaktır. (.......) kelimesindendir. Yani; “Allah (celle celâlühü), katında temizlenmeyi ister. Riya ve desinleri istemez.” Veya (.......) kelimesindendir. (.......) veznindedir. (.......) yı, (.......) den bedel kılarsan irapda mahalli olmaz. Çünkü o, sıla hükmüne girer ve sılaların da irapda mahalli yoktur. Eğer (.......) deki zamîrden hâl kılarsan o zaman mahallen mensûb olur. Ebû Ubeyde şöyle demiştir: (.......); haydut manasınadır. O da; kâfirdir. (.......) ise; sakınan, korunan manasınadır. O da; mü'mindir. Çünkü cehenneme giriş sadece şakilerin en yamanına mahsus değildir. Kurtuluş da müttakilerin en müttakisine mahsus değildir. (.......) (ateş) kelimesini nekra kıldı, bununla da en yaman eşkiyaya mahsus olan ateşi kastetti, şeklinde düşünürsen o zaman “En muttaki olan ondan uzaklaştırılacaktır.” sözünü ne yapacaksın? Çünkü onlardan sadece en muttaki olan(lar) değil, muttaki olan(lar) da bu ateşten uzakl aştırıl acaktır. Denildi ki: “Âyet, müşriklerden ve müzminlerden iki büyüğün durumu arasında ölçülü bir biçimde gelmiştir. İkisinin de sıfatı hususunda mübalağa kastedilmiştir. Bu göre “en şaki olan” , denilmiş ve o, cehenneme atılmaya mahsus kılınmıştır. Sanki cehennem sadece onun için yaratılmıştır. Yine “en muttaki olan” denilmiş ve o kurtuluşa mahsus kılınmıştır. Sanki cennet sadece onun için yaratılmıştır.” Denildi ki: “O ikisi, Ebû Cehil ve Ebubekir'dir (radıyallahü anh). Bunda Mürcie'nin inanışının sakatliğina delil vardır. Çünkü onlar cehenneme ancak kâfir olanlar girecektir, demektedirler.” 19O'nun nezdinde, hiç bir kimsenin -(Allah tarafından) mükâfat verilecek- hiçbir nimet (ve minnet)i yoktur. 20O, (bunu) sırf o çok yüce Rabbinin rızasını aramak için yapmıştır. Yani; Allah (celle celâlühü) katında hiç kimsenin karşılık verilecek bir nimeti yoktur. Ancak Rabbinin rızasını kazanmak için işlediği fiil müstesna. Ona karşı (Allah (celle celâlühü)) onu mükâfatlarıdırır. “Çok yüce” o, gücüyle şanıyla yücedir. Şanında ve delilinde güçlüdür. Bununla mekân itibariyle olan yükseklik kastedilmemiştir. Zira bu yaratılanların alâmetidir. 21Herhâlde kendisi de ileride hoşnud olacaktır. Onu râzı kılacağı ve gözünü aydın edeceği sevapla vaaddir. Bu, Allah Teala'nın, Peygamberine (aleyhisselâm): “Rabbin sana verecek sen de râzı olacaksın.” Duha, 5. şeklindeki kelamı gibidir. |
﴾ 0 ﴿