DUHÂ SÛRESİ

1

Andolsun kuşluk vaktine.

Kastolunan; kuşluk vaktidir. O da; güneşin kükseldiği zamanda gündüzün başıdır. Yemin için kuşluk vakti tercih edilmiştir. Çünkü o, Allah'ın (celle celâlühü), Mûsa (aleyhisselâm) ile konuştuğu ve sihirbazların (mağlup olup) secdeye kapandığı saattir. Ya da kastolunan; “Sükuna erdiği dem geceye.” âyetindeki geceye karşılık olması sebebiyle gündüzün tamamıdır.

2

Karanlığı çöktüğü zaman geceye ki,

“Sükûna erdi” , demektir. Kastolunan; onda insanların ve seslerin sükûna erişidir. Yeminin cevabı: “Rabbin seni terk etmedi, darılmadı da.” cümlesidir.

3

(Habibim!) Rabbin seni terk etmedi, (sana) darılmadı da.

Seni seçtiğinden beri seni terketmedi ve seni sevdiğinden beri sana buğzetmedi.

(.......); Terketmede mübalağadır, (mutlaka terk edip bırakmak manasınadır) Çünkü seni ayrılarak kesin terk eden, seni terk etmede mübalağa etmiştir. Rivâyet olunduğuna göre Rasûlulah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e vahyin gelişi birkaç gün gecikti. Bunun üzerine müşrikler:

Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Rabbi onu terk etti ve ona darıldı.” dediler de, bunun üzerine bu âyet nâzil oldu.

(.......) âyetinde Ahzâb, 35. (.......) den zamîri -(.......) deki (.......) yi kastediyor- hazfettiği gibi (.......) dan da zamîri hazfetmiş tir. (.......) ve (.......) kelimeleri de bunun gibidir. Bu, hazfedilenin belü olmasından dolayı lâfzı kısaltmadır.

4

Elbette âhiret senin için dünyadan hayırlıdır.

Yani; Allah'ın âhirette senin için hazırladığı Makam-ı Mahmud, etrafında toplarııları havuz ve vadolunmuş hayır senin için, dünyada hoşuna giden şeylerden daha hayırlıdır. Denildi ki:

“Bunun, kendisinden öncesine bağlanması şu şekildedir: Terketmenin ve darılmanın olumsuzlanmasının zımnında, Allah'ın (celle celâlühü) habibi olduğun hâlde Allah (celle celâlühü) sana vahyetmek suretiyle seninle irtibata devam edecektir', manası olduğundan -ki bundan büyük bir üstünlük de göremezsin- ona onun ahretteki hâlinin, peygamberlerin önüne geçmesinden, ümmetinin diğer ümmetlere şâhitlik etmesinden ve sair şeylerden dolayı bundan daha büyük olacağını haber vermiştir.”

5

Muhakkak ki Rabbin sana verecek sen de râzı olacaksın.

Rabbin sana (âhirette) sevap, şefâat makam ve sair şeyler verecek, Sen de râzı olacaksın. Bu âyet nâzil olduğunda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Öyleyse ben ümmetimden tek bir kişi bile ateşte olduğu hâlde asla râzı olmam.”

(.......) nin başına gelen lam, cümlenin manasını te'kid eden ibtida (.......) ıdır. Müpteda hazf edilmiştir. Takdiri:

(.......) şeklindedir.

yemin ederim” şeklinde okuyanların okuyuşu da böyledir. Çünkü bundaki mana da (.......) şeklindedir. Bu doğrudur, çünkü eğer o yemin lamı olsaydı müzarinin başına ancak tekid (.......) uyla gelirdi. Dolayısıyla onun ibtida (.......) olduğu taayyud etmiştir. Onun (.......) i da ancak müpteda ve haberin başına gelir. Dolayısıyla zikrettiğimiz gibi müpteda ve haber takdiri gerekmektedir. Bunu aynı şekilde Keşşaf sâhibi de zikretmiştir. Keşf adh tefsirin sâhibi de onun yemin (.......) ı olduğunu zikretmiştir.

Te'kid (.......) u getirilmemiştir. Çünkü (.......) ın (ibtida (.......) ı olmadığım) yemin (.......) ı olduğunu bildirmek için getirilir. Onun (.......) nin başına gelmesi sebebiyle ibtida (.......) ı olmadığı zaten bilindi. Çünkü ibtida (.......) ı, (.......) nin başına gelmez. Te'kit harfi ((.......)) ile tehir harfi (.......) nin birlikte zikredilişi, ihsanın gecikse de mutlaka olacağım bildirmektedir. Daha sonra ancak ve ancak en güzeli ve haynn artışım beklemesi göğsünün durulmaması ve sabrının azalmaması için, Allah'ın (celle celâlühü) fazlından beklenenin geçmişe kıyas edilmesi için onun ilk hâlinden başlayarak ona olan nimetlerini saydı, şöyle buyurdu:

6

O, seni bir yetim olarak bulup barındırmadı mı?

(.......) kelimesindendir. O da; ilim/bilme manasınadır. İki mensûb, onun iki mefulüdür. Mana; “Ebeveynin öldüğünde sen yetim değil miydin?” şeklindedir.

“Seni barındırdı” yani; seni, sana bakması ve yetiştirmesi için amcan Ebû Talib'e sığındırdı ve seni ona verdi.

7

Seni (çocukluğunda) kaybolmuş bulup da yolunu doğrultmadı mı?

“Kayıp” ; nübüvvet ilkelerini, şerî'at ahkâmını ve vahiy yolu nedir bilmeyen ve onlara vakıf olmaya, demektir.

“Doğrultmadı mı?” şerî'at ve Kur'ân'ı sana bÜdirmedi mi? Denildi ki:

Ebû Talip onu götürdüğünde Şam yolunda kaybolmuştu da Allah (celle celâlühü) onu kafileye kavuşturmuştu.

Bu ayetten onun hak yoldan ayrıldığını ve sapıklığa düştüğünü anlamak câiz değildir. Zira Rasûlulluh (sallallahü aleyhi ve sellem) ilk hâlinden kendisine vahyin gelişine kadar putlara ibâdet etmekten ve fısk-u fücur sahiplerinin pisliklerine bulaşmaktan korunmuştur.

8

Ve O seni bir yoksul olarak bulup zengin etmedi mi?

Seni, fakir bulup da Hatice'nin malıyla ya da ganimet (ler)den verdiği malla zengin kılmadı mı?

9

O hâlde sen de yetime güzel davran (kahretme)!

Zayıf olduğu için malını ve hakkını zorla gaspetme.

10

Sâile gelince: (Onu) da azarlayıp kovma.

Onu azarlayarak kovma. Az biraz ver ya da güzellikle gönder. Suddî'den şöyle nakledilmiştir:

“Kastolunan ilim talebesidir. O sana geldiğinde azarlayıp kovma.”

11

Bununla beraber Rabbinin nimetini (durmayıp minnetle, şükürle) söyle (anlat).

Yani; Allah'ın (celle celâlühü) sana verdiği nübüvveti anlat ki o, nimetlerin en üstünüdür. Doğru olan ise; onun, Allah'ın (celle celâlühü) ona ihsan ettiği nimetlerin tamamım kapsamasıdır. Ayrıca bunun kapsamına Kur'ân ve şerî'atin talimi de girmektedir. -Allahu a’lem-

0 ﴿