ÂDİYÂT SÛRESİ1Andolsun o hani harıl koşan (at)lara. Koşan ve hani hani soluyan gazilerin atlarıyla yemin etti. (.......): Atların koşu esnasındaki nefeslerinin sesidir. İbni Abbâs (radıyallahü anh)’in da bunu söylediği ve: “Eh, eh” şeklinde çıkardığı sestir.” Dediği nakledilmiştir. (.......) kelimesinin mensûb kılınışı (.......) takdiri üzeredir. ( Yani; kendi lâfzından bir fiilin takdiri üzere mef'ûlu mutlak olmasıdır.) 2O (tırnaklarıyla) çakarak ateş çıkaranlara, Ateş böcekleri gibi ateş çıkaranlara. O da; onların (gazilerin atlarının) tırnaklarından (taşlara çarpmak suretiyle) çıkan kıvılcımdır. (.......): “Tırnaklarıyla taşlara hızla çarpmaktadırlar” , demektir. “hızla çarparak” demektir. (.......); “Ateş çıkartmak” demektir. Sen “Çakmak çaktı, ateş çıkardı. Çakmak çaka, ateş çıkarmadı.” dersin. (.......) kelimesi, (.......) ın mensûb olduğu şeyle mensûb olmuştur. 3Sabahleyin baskın yapanlara, Sabah vakti düşman üzerine akın edenlere. 4(Derken) orada tozu dumana katanlara, Bu vakitte tozu dumana katanlara. 5Bununla bir topluluğun ta ortasına girenlere yemin olsun ki, Bu vakitte düşman topluluklarından birine tam ortasından varanlara. (.......), “bir şeyi ortalanak, onun merkezinde olmak” manasınadır. Denildi ki: “(.......) deki zamîr, akın yerine ya da (.......) koşan atlara'sözünün de delalet ettiği üzere düşmana âittir.” (.......), kendi yerine ismi failin getirildiği fiil üzerine atfedilmiştir. Çünkü mana; “koşanlara, ateş çıkaranlara, akın edenlere, tozkoparanlara” şeklindedir. Yeminin cevabı; “Muhakkak ki insan Rabbine karşı çok nankördür. “cümlesidir. 6Muhakkak ki insan Rabbine karşı çok nankördür. (.......), çok nankördür, demektir. Yani; O, hassaten Rabbinin nimetine karşı çok nankördür, demektir. 7Hiç şüphesiz buna, kendisi de hakkıyla şâhittir. Şüphesiz ki o insan kendi nankörlüğüne hakkıyla şâhittir. Kendi nefsi aleyhine şehadet edecektir. Ya da tehdit yollu, şüphesiz ki Allah (celle celâlühü) onun nankörlüğüne şâhittir, demektir. 8Şüphesiz o, malı çok sever. Şüphesiz ki o mal sevgisinden dolayı cimridir, sıkıdır. Ya da o mal sevmek (onu kazanmak, eline geçirip toplamak) hususunda çok güçlüdür. Allah'a ibâdeti sevmek (malın şükrünü eda etmek) hususunda ise zayıftır. 9O hala (hakikati görüp) bilmeyecek mi, kabirlerin içindekiler (eşilip) çıkarıldığı zaman. O insan hala bilmeyecek mi? Kabirlerin içindeki ölüler diriltildiğinde... (.......) manasınadır. 10Göğüslerde ne varsa onlar da derlenip toparlandığı (zaman)? Gönüllerdeki hayır ve şer ayırd edilip açıklandığı zaman. 11O gün Rableri onlar(ın her halin)den elbette tamamıyla haberdardır. Hakkıyla bilendir. Binaenaleyh onlara hayır ve şer işlerine göre karşılıklarını verecektir. O (celle celâlühü), onların hâlini bütün zamanlarda bildiği hâlde. “o gün” kelimesini özellikle zikretti. Çünkü mükâfat ya da cezâ o gün meydana gelecektir. Allahu a'lem. |
﴾ 0 ﴿