FÎL SÛRESİ

1

(Habibim!) Rabbinin fil sahiplerine nasıl (muamele) ettiğini görmedin mi?

(.......) de istifham manası olduğu için (.......) değil de (.......) ile mahallen mensûbtur. Cümle (.......) nin iki mef'ûlu yerine geçmiştir.

görmedin mi?” sözünde hayrete sevketme vardır.

Yani; Allah'ın (celle celâlühü) ayetlerinden bu kadar büyüğüne şâhit oldukları hâlde Arapların hala inkâr etmelerinin hayret verici bir şey olduğunu Allah (celle celâlühü), Peygamberine ifade etmektedir. Mana şudur:

“Muhakkak ki sen Allah'ın, Habeşlilere yaptıklarının izlerini gördün ve o husustaki haberleri mütevatir olarak işittin. Dolayısıyla sen bunları görmüş gibi oldun.”

“... Fil sahiplerine...” Rivâyet olunduğuna göre Habeşistan kralı Eshame tarafından Yemen'e hükümdar tayin edilen Ebrehe b. Es Sabbah, San'a şehrinde Kulleys diye adlarıdırdığı bir kilise inşa etti Hacdan Mekke'den oraya yönlendirmek istiyordu. Kinane kabilesinden bir adam da bir gece oraya pisledi. İşte bu hadise onu kızdırdı. Denildi ki:

Bir gump Arap ateş yakmıştı. Rüzgâr onu (ateşi) götürdü ve kiliseyi yaktı. Bunun üzerine Ebrehe Kâ'be'yi yıkmaya yemin etti. Beraberlerinde Mahmûd adında bir fil olduğu hâlde Habeş ordusuyla yola çıktı. Fil, güçlü kuvvetli iri yapılıydı. Ondan başka on iki fil daha vardı. Mekke'ye bir mil uzaklıktaki Muğammes'e vardığında Abdulmuttalip onu karşıladı ve ona geri dönmesi için Tihame mallarının üçte birini teklif etti. Ancak Ebrehe bunu kabul etmekten imtina etti. Ordusunu hazırladı ve fili öne geçirdi. Onu Mescid-i Harâm'a çevirdiklerinde o diz çöküyor, gitmiyor, Yemen tarafına çevirdiklerinde ise koşarak gidiyordu.

Allah (celle celâlühü) onlar üzerine süsü sürü kuşlar gönderdi. Her kuşun gagasında ve ayaklarında mercimekten büyük nohuttan küçük taşlar bulunuyordu. Taşlar adamların başına düşüyor ve alt tarafından çıkıyordu. Her taş üzerinde üzerine düşeceği kişinin ismi vardı. Kaçtılar ve helâk oldular.

Ebrehe göğsü yanhp kalbi dışan çıkıncaya kadar ölmedi. Onun veziri Ebû Yeksûm da süratle kaçmıştı. Üzerinde uçan bir kuş vardı. Sonunda Necaşi'ye ulaştı ve başlarından geçen hadiseyi ona anlattı. Hadiseyi anlatınca onun üzerine de taş düştü ve o, Necaşî'nin önünde ölü bir şekilde yıkıldı.

Rivâyet edildiğine göre Ebrehe, AbdulmuttahVe âit iki yüz deveyi gasp etmiş, Abdulmuttalip de develeri için ona gitmişti. Onun görünüşü Ebreheyi etkilemişti. Çünkü o, iri yan, yakışıldı güleç yüzlü bir adamdı. Ona:

- “Bu, Kureyşin efendisi ve Mekke develerinin de sâhibidir. Ovalarda insanlara, dağ başlarında da vahşi hayvanlara yedirir.” denildi. Abdulmuttalip derdini anlatınca Ebrehe:

- “Gözümden düştün. Ben, asırlardan beri senin ve atalarının mabede ve hepinizin şerefi olan Kâ'be'yi yıkmaya geldim. Sen ise develerinin peşindesin.” dedi. Abdulmuttalip ona şu cevabı verdi:

“Ben develerin sâhibiyim. Kâ'be'nin de sâhibi var. O onu koruyacaktır.”

2

O, bunların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı?

Boşa çıkarıp iptal etmedi mi? Birinin tuzağı boşa çıktığında (.......) denir. İmruT Kays'a “kayıp sultan” denilmiştir. Çünkü o, babasının saltanatını kaybetmiştir.

Yani; onlar evvela hacıların yönünü oraya çevirmek için Kulleys kilisesini inşa etmek suretiyle Kâ'be'ye karşı tuzak kurdular. Bunun üzerine Allah (celle celâlühü) oraya ateş düşürmek suretiyle onların tuzaklarını boşa çıkardı. İkinci olarak da Kâ'be'nin yıkılmasını istemek suretiyle Kâ'be'ye karşı tuzak kurdular. Bu sefer de Allah (celle celâlühü), onlar üzerine kuşlar göndermek suretiyle onların tuzakların boşa çıkardı.

3

O, bunların üzerine sürü sürü kuş(lar) gönderdi.

EBâbil; sürüler, demektir. Tekili (.......) dür. Zeccâc şöyle demiştir: “Bir taraftan bir sürü diğer taraftan bir (başka) süıii demektir.”

4

Ki bunlar onlara pişkin tuğladan (yapılmış) taş(lar) atıyorlardı.

Allah (celle celâlühü) ondan râzı olsun Ebû Hanîfe (.......) şeklinde okumuştur.

Yani; Allah (celle celâlühü) ya da kuşlar onlara atıyorlardı.” demektir. Çünkü çoğul isim (.......) müzekkerdir. Mana üzerine müennes olmaktadır.

Siccil: Farsça olan (.......) (taş) ve (.......) (çamur) kelimelerini birleştirmek suretiyle Arapçalaştırılmış bir kelimedir. Cumhûrun görüşü bu yöndedir.

Yani (pişirilmek suretiyle çamurdan taşlaşmış) tuğla vs. dir.

5

Derken (Allah) onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi.

Kurdun yediği ekin gibi yaptı.

0 ﴿