4

Din gününün sahibidir. Ceza gününde her işin sahibi ve efendisi O'dur. ”Yevm" (gün) kelimesinin ”din" kelimesine muzaf kılınması (tamlama yapılması) aralarındaki yakın ilişkiden dolayıdır. Meselâ: ”Ahzab günü", ”Fetih günü" gibi, diğer zarfların da, içerisinde vuku bulduğu olaylara muzaf kılınması da böyledir. ”Din gününün sahibi" şeklindeki tahsis, onun büyüklüğü ve dehşeti, ya da o günde olayların tek tek ele alınarak varlık sahibiyle varlık arasındaki ilişkilerin kesilmesi ve hesabın tümüyle Allah'a bırakılması dolayısıyladır. Artık o günde Allah'dan başka ne bir mâlik, ne bir hâkim ve ne de hükmü geçerli olan biri var.

"Mülk" aslında bağ, bağlamak ve kuvvet manasınadır. Bu bakımdan kamil manada kuvvet sadece Allah'ındır. Hükmü geçerli olan da yine O'dur. Asıl velayet ve yetki Allah'ındır, geçerli tasarruf O'na aittir. Bunun kullar hakkında söz konusu edilmesi ancak mecazî anlamdadır. Çünkü kulların mülk ve varlıkları için bir başlangıç ve bir son vardır. Kullar tüm varlıklar üzerinde değil, bazıları üzerinde egemendirler. Ancak Hakk mabud olan Allah öyle değildir. O'nun mülkünün yok oluşu olmadığı gibi, mülkü bir başkasına da intikal etmez.

Bu âyeti ”Meliki" yerine ”Mâliki' olarak okumak, sevap yönünden daha faziletlidir. Çünkü bu durumda harf sayısı artmış oluyor.

Anlatıldığına göre Selcî şöyle demiştir: Ben, ”Mâliki" olarak okumayı alışkanlık haline getirmiştim. Ancak bazı ediplerden. ”Meliki" şeklinde okumanın daha beliğ olduğunu duydum ve bundan sonra ”Meliki" diye okumaya başladım. Bu arada bir zat rüyamda bana: ”Niçin hasenelerinden (sevap ve iyiliklerinden) onunu eksilttin? Yoksa sen, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şu sözünü işitmedin mi: 'Kim Kuran okursa, her harfi için on sevap yazılır dedi. ”Ben hemen uyandım ve bundan böyle eskiden okuduğum gibi okumaya başladım. Bu arada ikinci bir rüya gördüm, rüyada bana şöyle deniliyordu: ”Sen neden bu âdeti terke tmiy or sun, yoksa sen Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: 'Kuranı saygıyla ve tazim gösterilen bir kitap olarak okuyun sözünü duymadın mı?" Bunun üzerine hemen, bu konuları iyi bilen birine gittim. -Kaldı ki, Selcî'nin kendisi de kıraatte imamdı-. Gittiğim zattan ”Mâlik" ile ”Melik" arasındaki farkı ve inceliği sordum. Bana şu cevabı verdi: ”İkisi arasındaki fark büyüktür. Mâlik denildiğinde, bu dünyadaki şeylere sahip olan anlaşılır. Oysa ”Melik" denildiğinde, meliklere (hükümdarlara) malik ve sahip olan kimse anlaşılır.

"el-İrşad" adlı tefsirde, Haremeyn (Mekke ve Medine) halkının bu âyeti ”Meliki" şeklinde okudukları, bunun da ”Mülk" kelimesinden türetildiği, mutlak güç sahibi, açık istilâ, tam üstünlük, emretme ve yasaklama açısından tüm işlerde yetki sahibi anlamına geldiği, dolayısıyla ”melik" kelimesinin ”yevm" kelimesine muzaf olmasının daha uygun olduğu belirtiliyor.

Gerçi her iki şekil ve okuyuşun ayrı bir tercih sebebi vardır. Bu noktalar tefsirlerde anlatılmıştır. Öğrenmek isteyen oralara başvurabilir.

Âyette geçen beş sıfatın yorumu da adeta şöyle yapılmış oluyor: ”Seni yarattım, çünkü ben ilâhım. Seni nimetlerle yetiştirdim, çünkü ben, Rabbim. Sen bana âsi oldun, ben senin suç ve kusurunu örttüm. Çünkü ben Rahman'ım. Sen pişmanlık duyarak tevbe ettin, ben de seni bağışladım. Çünkü ben Rahîm'im. Sonunda ise bunun, mutlak bir karşılığı olmalıdır. Çünkü ben, din gününün sahibiyim."

Ayrıca, ”din gününün mâliki" âyetinin bundan başka birçok incelikleri vardır. Gerçekten insanın Melik'e muhalefete kalkışması, dünyanın harap ve yaratılanların yok oluşuna yolaçar. O halde melikler meliki olan Allah'a muhalefete kalkışmak acaba nasıl bir sonuç doğurabilir? Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: ”Bundan dolayı, neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp düşecektir." (Meryem: 90)

Allah'a itaat, iyiliklere bir sebeptir. Nitekim Allah şöyle buyuruyor:"Biz seni mıhlandırıyoruz. Güzel sonuç takva iledir." (Tâ Hâ: 132)

Halkın görevi meliklerine, meliklerin (hükümdarların) görevi de melikler meliki Allah'a itaat olmalıdır ki, böylece dünyanın düzeni sağlanmış olsun.

Bu âyetin inceliği de: ”Din gününün meliki" ifadesinin şu gerçeği dile getirmesidir: Mutlak ve kâmil anlamda Allah'ın mülkü, onun adaletiyle sağlanır. O şöyle buyurmuştur: ”Biz kıyamet günü muhasebesi için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez." (Enbiya: 47)

4 ﴿