5

Ancak sana kulluk ederiz ve ancak senden yardım bekleriz.

Burada, görüldüğü gibi tümleç başa getirilmiştir. Bunun sebebi tahsis, yani öncelikli aidiyettir. Biz ibadeti sadece sana tahsis ederiz, senden başkasına kullukta bulunmayız. İbadet, huzurun ve Allah'a karşı alçakgönüllülüğün son noktasıdır. Hazret-i İkrime: ”Kuranda ibadetle ilgili olarak anlatılan her şeyde tevhid amaçlanır. Nitekim tesbih, namaza; kunut da itaata işaret eder" demiştir. Yine Ayrıca ”sana kulluk ederiz" ve ”senden yardım bekleriz" ifadelerinde yer alan ”biz" çoğul zamiriyle, hem okuyanı, hem yanımızda bulunan hafaza meleklerini ve hem de cemaatte hazır bulunanları bu duanın kapsamına almış bulunuyoruz. Başka bir yorumda ise yapılan bu duâ ile kişinin hem kendisi, hem onun dışındaki tüm tevhid ehli kapsama alınır. Böylece kulun ibadeti de, cemaatin ibadetleri içine katılmış olur. Kulun ihtiyacı, cemaatin ihtiyaçları arasına katılarak huzura çıkarılıyor ki, onların da bereketi sayesinde kulun duası kabul görsün ve buna icabet edilsin. İşte cemaat da bunun için meşru kılınmıştır. Burada görüldüğü gibi, İbadet, yapılan tazim ve saygının en son şekli ve noktası olduğu için Allah'a tahsis edilmiştir. Bu manadaki bir saygı da, gerçekten her bakımdan nimeti sonsuz manada veren zata yaraşır. Allah, faydalanan yaratıklara bizzat ihsanda bulunan ve dünyadan yararlanmaları için kendilerine mümkün olan hayatı da bahşedendir. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: ”...Siz cansız iken sizi dirilten O'dur..." (Bakara: 28) ”Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan O'dur...". (Bakara: 29)

Çünkü kula ilişkin durumlar geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği ilgilendirir. Meselâ kulun geçmişini ilgilendiren durumu, yokluktan varlığa, ölümden hayata, acizlikten güç ve kuvvete, bilgisizlikten bilgiye geçişidir. Onun şimdiki zamanı ilgilendiren durumu ise, kula her türlü istek ve ihtiyaç kapılarının açık tutulması, kendisi için gerekli olan sebeplere sarılmasını zorunlu hale getirmesidir. İşte bunlara bu anlamda imkân veren de, Rahman ve Rahîm olan Rab'dır. Kulun geleceğini ilgilendiren şey ise, ”din gününün sahibi" olan Allah'ın, kulu işlediği amellere göre değerlendirip cezalandırması, ya da ödüllendirmesidir. Bu üç durumda da kulun yarar ve işleri ancak Allah'a dönmekle, sağlıklı bir düzene kavuşur. Kuşkusuz Allah'tan başka ibadete lâyık hiçbir varlık yoktur.

"Ancak sana kulluk ederiz ve ancak senden yardım bekleriz" âyetinde ”ancak sana" (iyyake) kelimesinin tekrarı, ibadete lâyık olduğu gibi, kendisinden yardım istenmeye de lâyık olanın yalnızca Allah olduğunu delille açıklamaya yöneliktir. Yardım ancak O'ndan istenir. İstiâne, yardım istemektir. Yani sana ibadet edebilmek için, yardımı senden isteriz; veya ibadet etmeye bir engel oluşturan şeytanla savaşmaya karşı senden yardım dileriz; ya da dünyamız ve dinimizle ilgili işlerimizi düzeltebilmemiz için yine yardımı senden bekleriz. Ayette ”sana kulluk ederiz" anlamındaki ”Na'budü" kelimesinin, senden yardım bekleriz anlamındaki ”nesteînü" kelimesinden önce gelmesi de sırf âyet sonlarına uyum sağlasın diyedir.

Bir de ibadetin yardım talebinden önce zikredilmesi duanın kabul edilmesine daha uygundur.

"Ancak sana kulluk ederiz" ifadesiyle insanda ilk anda doğacak olan kendini beğenme duygusu ”ve ancak senden yardım bekleriz" ifadesiyle ortadan kaldırılmış oluyor. Ayette kullukla yardımın bir arada anılmasında hem övünç ve hem de ihtiyaç duyma sözkonusudur. Övünç, kulun ibadet eden bir kimse olmasından, ihtiyaç duyma da, Allah'ın yardımına, kendisini başarıya ulaştırmasına, korumasına ihtiyacı olmasındandır. Burada Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat mezhebinin de haklılığı ortaya konuluyor. Çünkü burada, fiilin kula ait olduğu, ancak başarılı kılmanın ise Alllah'dan olacağı anlatılıyor. Nitekim yaratma fiilini buna örnek verebiliriz. ”Ancak sana kulluk ederiz" ifadesiyle, fiilin kuldan meydana geldiğini inkâr eden Cebriyenin, ”ancak senden yardım bekleriz" ifadesiyle de, başarılı kılmanın ve yaratmanın Allah tarafından olduğunu inkâr eden Mutezile'nin görüşleri reddedilmiş olmaktadır. Kuldan Allah'a ibadet etmesi ve yardımı da yalnlızca O'ndan beklemesi isteminken, bunun ancak, Allah'tan başkasına hizmette bulunmamak ve dileklerini yalnızca Allah'tan istemekle gerçekleşebileceği bildiriliyor.

Anlatıldığına göre, Süfyan-ı Sevrî bir akşam namazında, birkaç kişiye namaz kıldırırken, Fatihayı okuduğu sırada, ”ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım bekleriz" mealindeki âyete gelince, düşüp bayıldı. Ayıklığında niçin bayıldığı soruldu. O da şu cevabı verdi: ”Sen, neden doktor ve sultanların kapılarına gidersin? diye bir şeyin sorulması içime doğdu, işte bundan dolayı düşüp bayıldım."

Bu âyette yardım dilemenin sadece Allah'a tahsis edilmesi. Nemrud karşısında Hazret-i İbrahim'in gösterdiği durumun örnek alınması içindir. Çünkü Cebrail kendisine, ”Senin bir ihtiyacın var mı?" diye sorar. O, ”benim senden herhangi bir isteğim yoktur" der. Bu defa Cebrail, ”Allah'dan iste" der. Hazret-i İbrahim, ”benim bu durumumu Allah'ın bilmesi yeterlidir. Ayrıca O'ndan bir istekte bulunmama gerek yok" cevabını verir.

5 ﴿