6

Bizi doğru yola ilet Bu, arzulanan yardımın açıklanmasıdır. Sanki: ”Sana nasıl yardım edeyim?" gibi bir soru sorulmaktadır. Buna da. ”Bizi doğru yola ilet" diye cevap veriliyor. Bir de, yapılan ibadetin hemen arkasından duâ yapmak, şer'î bir kuraldır.

"et-Teysîr" adlı eserde şöyle deniliyor: ”Ancak sana ibadet ederiz" ifadesiyle tevhîcl belirtiliyor. ”Ve ancak senden yardım bekleriz" cümlesiyle de yapılan ibadet sebebiyle Allah'tan yardım isteniliyor. ”Bizi ilet" ifadesi, kulun Allah'ın dininde sebatını istemesidir. Çünkü bu, ibadetin ve yardım istemenin gerçekleşmesidir. Kaldı ki, hidâyette sebatın istenmesi, en önemli ihtiyaçlardandır. Nitekim bu, tüm peygamberlerin ve velilerin istediği bir şeydir. Meselâ Hazret-i Yusuf, ”Beni müslüman olarak öldür" (Yusuf: 101) demişti. Firavun'un sihirbazları da: ”Bizi Müslümanlar olarak öldür" (A'raf: 126) demişlerdi. Sahabe de şöyle duâ ederdi: ”Canımızı iyilerle beraber al" (Al-i İmrân: 193). Bu zatların böyle duâ etmelerinin sebebi şudur: Kişi, görünüşteki durumuna güvenmemeli, gelecekte ne olacağını düşünmelidir. Çünkü ilerde durumu değişebilir. Meselâ İblis'i, Bersîsa'yı ve Belam b. Bâurâ'yı hatırlamalıyız. Önceleri ne idiler? Sonra ne oldular?

Kâdî Beyzavî Tefsirinde, Allah dostu arif bir kişinin şöyle dediğini nakleder: ”Bu âyetle kasdolunan şudur: bizi, sana götüren yola ilet. Çünkü içinden çıkılmaz karanlık halimizden kurtulmamız buna bağlıdır. Bedenlerimizde var olan perde ve engelleri de yok et ki, senin kutsal nurunla aydınlanalım ve seni senin nurunla görelim."

"Hidâyet" kelimesi, ya ”lam" veya ”ilâ" cer edatlarıyla geçişli duruma getirilir. Bu, tıpkı aşağıda mealini sunacağımız âyette ”seçti" diye geçen ”Ilıt cır e" fiilindeki gibidir. Burada ”kav m" kelimesinin başından ”min" hazfedilmiştir. ”Mûsa tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti." (A'raf: 155)

"Sırat-ı Müstakim" ifadesi, hak din olan İslâm dini yerine istiare olarak gelmiştir. Din, sırat diye adlandırılmıştır. Çünkü öğrenci ve isteyici mevkiinde bulunan kulun, mutlaka mesafeler alması, birçok sıkıntılardan geçmesi, birçok afetlere katlanması icabediyor. Böylece önceden eline geçiremediği ve kaçırdığı fırsatları değerlendirerek ikrama erişmiş olur.

Ayrıca kendisi doğru yolda olmasına rağmen ”Bizi doğru yola ilet" cümlesi, çeşitli şekillerde açıklanmıştır:

Birincisi: Kişinin Allah'ı tanımasından ve o yola girmesinden sonra, mutlaka ifrat ile tefrit arasında, orta bir yol tutması gerekir. Çünkü istenen, kişinin orta yola iletilmesidir.

İkincisi: Kul, her ne kadar Allah'ı bir delile dayalı olarak tanırsa da ayrıca bunun dışında daha başka deliller de bulunur. Bu bakımdan ”bizi ilet" anlamındaki ifade, ”bize, her şeyi, senin zatına, sıfatlarına ve fiillerine delâletleri bakımından tanıt ve öğret" demektir.

Üçüncüsü: Bunun anlamı: ”Şüphesiz bu benim dosdoğru yol umdur" (Enam: 153) âyeti gereğince, Allah'dan başka her şeyden yüz çevirmek ve tamamen Allah'a ve O'nun emirlerine yönelmektir. Böylece kişi, Hazret-i İbrahim gibi, çocuğunu kesmek, ya da Hazret-i İsmail gibi kesilmek emriyle karşı karşıya geldiğinde, bu emri, derhal yerine getirir. Hazret-i Yunus gibi, kendini denize atması gerekse atar; Hazret-i Mûsa gibi, en üst dereceye eriştiği halde, bir başkasına öğrencilik yapması gerekse, bunu hemen yapar. Ya da Yahya ve Zekeriya Peygamberler gibi, iyiliği emretme uğruna öldürülmek, ya da ikiye bölünmekle karşı karşıya bulunsa, derhal buna da rızâ gösterir. İşte bu makam, gerçekten ehil olmayanlar için çok zor bir makamdır. Ancak dikkat edilirse: ”Kendilerine nimet verdiğin kimselerin yoluna" denildiği halde, ”dövülenlerin ve öldürülenlerin yoluna" den ilmemesi peygamberlerin ve velilerin makamlarına bir teşvik ve bir kolaylık olsun diyedir. Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunun için şöyle buyurmuşlardır: ”Hûd sûresi ve benzerleri beni ihtiyarlattı." (8) Çünkü bu sûrede yüce Allah şöyle buyurmuştur: ”O halde emrolunduğun gibi dosdoğru ol." (Hûd: 112)

Doğrusu insanın doğuşu, yetişmesi, iç ve dış güçleri bakımından hem doğal ve hem ruhsal bir takım nitelikleri ve ahlâkları vardır. Ancak bunların da birtakım ifrat ve tefrit yönleri bulunur. Oysa gerekli olan her yönden işin orta yolunu bulmak ve bu noktada kalabilmektir. Bütün emirler bununla ilgili olarak gelmiş, âyetler de hep bu hususu haykırmışlardır. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: ”Eli sıkı olma..." (İsrâ:29).

Bu âyet, cimriliğe kaçmadan ve israfa sapmadan kişiyi orta yola teşvik ediyor. Yine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), yıl boyu oruç tutmak ve rahipler gibi inzivaya çekilmek konularında kendisine soru soran kimselere şöyle buyurmuştur: ”Doğrusu, nefsinin senin üzerinde bir hakkı, hanımının sende bir hakkı, ziyaretçilerinin sende bir hakkı vardır. O halde ara sıra oruç tut ve ara sıra da tutma. Gecenin bir kısmında ibadetini yap bir kısmında da uyu.,l(9)

İşte bu hal hemen her işte böyledir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: ”Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısına; ikisinin arası bir yol tut" (İsrâ: 110). ”(O, kullar) harcadıklarında ne israf, ne de cimrilik ederler; ikisi arasında bir orta yol tutarlar." (Furkan: 67)

Durum diğer ahlakî kurallarda da böyledir. Meselâ cesaret, atılganlıkla korkaklık arasındaki orta yoldur. Nitekim belagat da, anlaşılmayacak derecede kısa konuşma ile bıkkınlık veren uzatma arasındaki orta bir yoldur. Şeriatımız, korkutma ve teşvikle ilgili her konuda orta yolu açıklayıp bunun ölçüsünü koyduğu gibi, her halin ve hükmün, her sıfatın ve ahlâkın da orta yolunu açıklamış ve ölçüsünü koymuştur.

"Te'vilât-ı Necmiyye" de, hidâyet üç bölüme ayrılmıştır:

Birincisi: Genel, yani tüm canlıların kendileri için yararlı olan şeyi almaları ve zararlı şeyleri bırakmaları anlamındaki hidayet... Nitekim şu âyetle buna işaret ediliyor: ”Allah her şeye takdir ettiği şekli verip sonra da doğru yolu gösterendir. ” (Tâ-Hâ: 50) ”Biz, ona hayrı ve şerri, her iki yolu da göstermedik mi? ” (Beled: 10)

İkincisi: Seçkinler (havas)in hidâyeti, yani, mü'minlerin cennete yöneltilmesiyle ilgili hidâyet. Buna şu âyetle işaret ediliyor: ”...imanları sebebiyle Rahlen onları hidâyete erdirir... ” (Yunus: 9)

Üçüncüsü: En seçkin kimselere ait hidâyet. Bu gerçek anlamda insanı Allah'a yönelten hidayettir. Nitekim şu âyetle buna işaret edilmiştir: ”...De ki: Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur..." (Bakara: 120); ”...Ben Rabbime gidiyorum. O, beni doğru yola iletir." (Saffât: 99)

Burada belirtilmek istenen şudur: ”Ben, seni fazlım ve lütfumla yarattım. Yardımlarımın çekiciliği ve hidâyet nurumla bana yönelmen sayesinde, sana doğru yolu gösterdim. Ben seni bir nur kıldım. Sayende kullarımdan dilediklerimi doğru yola ilettim. Kim sana uyar ve senin hoşnutluğuna koşarsa, onları beşer varlığının karanlıklarından kurtarır, ruhanî olan varlık nuruna erdirirsin ve onları doğru yola iletirsin." Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmuştur: ”...Gerçekten size Allah'tan bir nur, apaçık bir kitap gelmiştir. Allah onunla, rızasına tâbi olanları selâmet yollarına eriştirir..." (Mâide: 15-16)

"Doğru yol", Kuranın gösterdiği ve tüm peygamberlerin efendisi Hazret-i Muhammed'in yaşadığı en doğru yol ve sapasağlam dindir. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmuştur: ”Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin." (Kalem: 4) Bu, sonunda insanı ya cennete götürür ki bu, Rabbimizin de buyurduğu gibi, amel defterleri sağdan verilecek olanların yoludur: ”Allah kullarını selâm yurduna (cennete) çağırır ve dilediğini hidayete erdirir." (Yûnus: 25), ya da insanı Allah'a yöneltir ki bu da, gerçekten Allah'a yakın olan ve hayırda önde bulunanlar içindir. Rabbimiz şöyle buyuruyor: ”...Şüphesiz ki sen, doğru bir yolu göstermektesin. O yol, Allah'ın yoludur..." (Şûra: 52,53)

Bu durumda sağcılar, yani defterleri sağ taraflarından verilenler için hangi imkânlar sağlanırsa, aynısı hayırda önde bulunanlar için de gerçekleşecektir. Çünkü onlar, sağcılara göre daha önceliklidirler. Bunlar Allah'ın cemaline şahit olacaklar ve O'nun celâlini keşfedecekledir. İşte bu ödül sadece resullerin efendisi Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ona uyanlar içindir. Nitekim Allah şöyle buyurmuştur: ”De ki: İşte bu, benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar basiret üzere Allah'a çağırırız." (Yusuf: 108)

6 ﴿