4

Onlar Bu âyet, kitap ehlinden iman edenler hakkında inmiştir.

Sana indirilene, tümüyle Kur'an'a ve baştan sona şeriata inanırlar. Âyette dili geçmiş zaman kipiyle, Kur'an'ın henüz tamamı inmemişken ve ileride inmesi beklenmekte iken, ”indirilene" şeklinde gelmesi, ileride inecek olan hükümlerin de kesinlikle ineceklerini göstermek içindir. Yahut da olması yaklaşmış olanı, tahakkuk edeceğinden dolayı olmuş yerine koymak içindir.

Ve senden önce indirilene inanırlar Tevrat, İncil ve diğer kitaplara da. Allah tarafından indirilen tüm kitaplara toptan iman etmek farz-ı ayındır. Fakat Kur'an'a ayrıntılı olarak iman, ilim ehline farzdır. Çünkü her müslümanın Kuranı tüm ayrıntılarıyla araştırıp buna göre onun tüm emirlerini ayrı ayrı öğrenmeleri bir güçlük doğurur ve onların geçimleri için çalışmalarını engeller.

Onlar, ahirete de kesinlikle inanırlar. Ahiret, ”âhir" kelimesinin dişilidir, ”ilk" olanın karşıtı olan ”son" demektir. Bu, ”ev" anlamındaki mahzuf ”dâr" kelimesinin sıfatıdır. Bunu da şu âyetten anlıyoruz: ”İşte ahiret evi." (Kasas: 83) Ahiret kelimesi çok kullanıldığından dolayı mevsufu terk edilen bir sıfattır. Dünyaya ”dünya" adının verilişi, ahirete yakın olmasından, ahirete de ”ahiret" adının verilişi dünyadan sonra gelmesindendir. ”İnanırlar", diye çevirdiğimiz ”îkân", bir şey hakkında kesin bilgi sahibi olmak, ondan asla şüphe ve kuşku duymamaktır. Bu, hem delil ve hem de teorik bakımlarından bir kesinliktir. Yani onlar kitap ehlinin duydukları şüphe ve kuşkuyu uzaklaştırarak bunu kesinlikle bilirler. Bunların iddialarına göre yemek, içmek ve evlenmek gibi şeylerden yararlanmak sadece bu dünyada insanın ihtiyaç duyduğu şeylerdir. Bu da yeryüzünde varlıkların devamı için şarttır. Halbuki cennet ehli bu gibi şeylere ihtiyaç duymazlar. Onlar için çocuk sahibi olma gibi şeyler yoktur. Cennet ehli güzel esen bir rüzgardan haz duyarlar, bir de geride kalan ruhlarla hep mutlu olurlar.

Ebu'l-Leys, ”yakîn"i üç derece olarak anlatıyor: ”Iyân bakımından yakın, habere dayalı yakîn ve delâlet itibariyle olan yakîn.

Iyân bakımından yakîn: İnsan bir şeyi görünce, o şeyle ilgili şüphesi ortadan kalkar.

Haber açısından yakînin örneği şudur: Bir kimse bizzat gidip görmemiş olsa bile, dünyada ”Bağdat" denilen bir şehrin bulunduğunu bilir. Bunu bilmesinin ve böyle bir şehrin varlığına inanmasının sebebi, kendisine verilen doğru haberdir. İşte buna haber açısından kesin bilgi denir.

Delâlet bakımından yakîn'in örneği ise, bir kimsenin bir yerden bir dumanın yükseldiğini gördüğünde, orada bir ateşin varlığını kesin olarak bilmesidir. Kişi bu ateşi görmese de, varlığına inanır. Dolayısıyla ahiret haktır. Çünkü ahiretle ilgili haber, görüldüğü andan itibaren açık ve seçik, kesin bilgiye dönüşecektir."

Ahirete kesin iman, ona hazırlanmayı gerektirir. Şu on şey, insanın gafletten hâlâ uyanmadığının göstergesidir:

1- İnsan, kesin olarak Allah tarafından yaratıldığını bilir, fakat O'na ibadet etmez.

2- Kendisine rızık verenin Allah olduğuna kesin inanır, fakat bununla tatmine ve huzura çalışmaz.

3- Dünyanın geçiciliğine kesin olarak inanır, buna rağmen ona dayanıp güvenmekte devam eder.

4- Vârislerinin kendisine düşman olacaklarını bildiği halde onlar için hâlâ mal toplamaya çalışır.

5- Ölümün kesin olarak geleceğini bilir, ancak bunun için hazırlık yapmaz.

6- Kabrin kendisi için sonunda mutlaka varılacak bir yer olduğunu kesin olarak bilir, fakat onu onarmaya çalışmaz.

7- Kesin olarak Allah'ın kendisini hesaba çekeceğini bilir, ama bunun için gerekli delilleri hazırlamaz.

8- Kesin olarak sırat köpürüşünden geçeceğini bilir, fakat hâlâ yükünü hafifletmeye çalışmaz.

9- Kesin olarak cehennem ateşinin kötülerin yeri olacağını bilir, fakat bundan kaçıp kurtulmaya çalışmaz.

10- Kesinlikle cennetin iyilerin yurdu olduğunu bilir, fakat bunun için gereken ameli işlemez. Nitekim bunlar Teysîr'de de anlatılmıştır.

4 ﴿