49

Sizi, en dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Buradaki hitap yine İsrail oğullarınadır. Yani, yalnızca sizi, sizin atalarınızı kurtardığımız o anı ve dönemi hatırlayın. Kurtarma anlamına gelen ”necv" kelimesi aslında yüksek yer demektir. Darlıktan genişliğe çıktığı için kurtuluşa eren herkese bu anlamda nâcî yani kurtulan denir. Buna göre anlam şöyle olmaktadır: Atalarınızı en sağlam ve tehlikesiz bir yere getirdik ve üzerlerindeki eziyet ve işkenceyi önledik. Çünkü Firavun ile onun inancında olan ve onun yolunda gidenler kendilerine her türlü sıkıntıyı reva görüyorlardı.

Firavun, Amalika hükümdarlarına verilen bir lakaptır. Nitekim Fars (İran) hükümdarlarına Kisra, Rum (Bizans) hükümdarlarına da Kayser denilmektedir. İşte Firavun'un oldukça azılı bir kimse olması nedeniyle, ”te-fer'ane" kelimesi buradan türemiştir ki bu, ”kişi firavunlaştı, Firavun gibi azıp saptı, şımardı" anlamlarına gelir. Firavun'un asıl adı, Velid b. Mus'ab b. Reyyan'dır. Kıptî soyundandı. Dört yüz yılı aşkın bir hayat sürmüştür. İşte bu şahıs, ey İsrail oğulları, atalarınıza dayanılmaz işkenceler yapmıştı. Onları altından çıkamayacağınız zor işlere koşmuştu. Çünkü Firavun, İsrail oğullarım sınıflara ayırmıştı ve bir kısmını yapı ustası olarak, bir kısmını ziraat ve ekim işlerinde, kimisini de özel hizmetlerinde çalıştırıyordu. Aralarında iş yapamayacak olanlar varsa, bunlardan da cizye (vergi) alırdı.

Bir başka yoruma göre: ”Sizi, en dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında" âyetinin tefsiri, bundan sonra gelen ve:

Onlar, erkek çocuklarınızı boğazlayıp... kısmıdır. Sanki burada ortaya şöyle bir soru çıkıyor gibidir: ”O dayanılmaz işkence nedir?" Buna da: ”erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar" tarzında cevap verilmiş olmaktadır. Boğazlamak anlamındaki kelimenin şeddeli olarak ”yüzebbihûn ” tarzında gelmiş olması, çokluk ifade etmesi içindir. Yani sayılamayacak kadar çok sayıda erkek çocuğunuzu boğazladılar, anlamınadır. Burada erkek çocukların boğazlandığına dikkat çekiliyor, çünkü başkalarını kesmiyorlardı:

Kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Yani kız çocuklarınızı. Erkek çocukların boğazlanıp, kız çocuklarının sağ bırakılmasının sebebi şuradan kaynaklanıyordu: Firavun, rüyasında. Kudüs'ten kendisine doğru bir ateşin geldiğini görür. Bu ateş tüm Mısır'ı sarar ve Mısır'da bulunan ne kadar Kıptî varsa, oradan çıkarır. Ancak ateş, İsrail oğullarına dokunmaz.

İşte bu rüya Firavunu rahatsız eder ve çok korkutur. Tüm kahin ve sihirbazlarına bunun yorumunu sorar. Onlar da şu yorumda bulunurlar: İsrail oğullarından bir erkek çocuk dünyaya gelecek, senin ve saltanatının ortadan kalkması onun eliyle olacaktır. Bu yorum üzerine Firavun, bundan böyle İsrail oğullarından kimin erkek çocuğu dünyaya gelirse, hemen kesilmesi ve kız çocuklarına dokunulmaması emrini verdi. Bu arada İsrail oğullarından yaşlı erkekler de gün geçtikçe ölüyor, hızla azalıyordu. Bu durum karşısında Kıptîlerin ileri gelenlerinden biri, Firavunun huzuruna çıkıp: ”Efendim, İsrailoğullan arasında ölüm hızla artmış durumda, bunların küçük erkek çocukları boğazlanıyor, yaşlıları da ölüyor, bu iş böyle giderse, bundan böyle işlerimizi yapacak kimse kalmayacak ve biz kendimiz çalışmak zorunda kalacağız" diye endişelerini dile getirir. Bunun üzerine Firavun, erkek çocukların bir yıl öldürülüp, bir yıl sonraki dünyaya gelenlerinse sağ bırakılmasını istedi. Bundan böyle bu uygulamaya devam olundu. Hazret-i Harun (aleyhisselâm), çocukların boğazlanıp öldürülmediği, Hazret-i Mûsa (aleyhisselâm) da, çocukların kesilip öldürüldüğü yıl dünyaya geldi. Buna rağmen, Firavun ve etrafının çabaları, Allah'ın kazasını ve takdirini engelleyemedi.

Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı. İşte erkek çocuklarınızın öldürülmesi ve kızlarınızın hayatta bırakılması olayında sizin için büyük bir sıkıntı ve imtihan vardır. Çünkü kız çocukların sağ bırakılmalarının sebebi, gerçekten büyük bir sıkıntıdır. Gerçi görünürde onlar bağışlanıyor gibiyse de, aslında işkenceye terkedilmiş oluyorlar. Çünkü kadınlar köle ve cariye olarak zor işlerde çalıştırılacaklardır. Yüce Allah tarafından böyle bir durumun olması, onların sizin başınıza musallat kılınmaları, doğrusu çok büyük bir imtihandır.

Öte yandan işaret ismi olan ve ”zâliküm" (bunda) diye ifade olunan kelimeyle, İsrail oğullarınm Firavun ve adamlarından kurtulacaklarına işaret edilmesi de caizdir. Bu durumda ”imtihan" olarak tercüme edilen ”belâ" kelimesinin anlamı nimet olarak yorumlanabilir. Çünkü belâ sözcüğünün asıl anlamı denemek ve tecrübe etmek demektir. Bu anlamıyla, Allah kullarını deniyor, demektir. Bu deneme olayı bazan onlara şükretmeleri için menfaat sağlayacak şeylerle olur. Dolayasıyla bu, bir bakıma bir bağış, vergi ve nimettir. Bazan da Allah sabretmeleri için kıllarını zarar verici şeylerle imtihan eder. Bu da haliyle bir sıkıntı ve mihnet demektir. Çünkü deneme ve tecrübe, hem iyilikte ve hem kötü şeylerde de kullanılır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: ”Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz." (Enbiya: 35)

49 ﴿