57

Ve sizi bir bulutla gölgeledik. Bu yedinci ikram ve nimet olmaktadır. Ey İsrailoğullan, bulutu üzerinizde bir şemsiye gibi gölge kıldık. Bu olay Mısır ile Şam arasında yer alan Tîh çölünde geçmiştir. Çünkü Yehudiler Mısır'dan çıktıklarında, Kızıldeniz'i geçince, hiçbir yapının bulunmadığı bir çölde kaldılar. Allah, kendilerine zalimlere ait bir şehre girip, onları öldürmelerini emretti. Onlar da önce bunu kabul ettiler. Ancak şehre yaklaştıklarında, bu şehir halkının çok zorba ve zalim olduklarını öğrendiler. Bunun üzerine gitmek istemediler ve Hazret-i Mûsa'ya: ”Sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız" (Mâide: 24) dediler. Allah da bir ceza olmak üzere, onların yeryüzünde, yani çölde kırk yıl şaşkın bir şekilde dolaşmalarını takdir etti. Bu arada şiddetli sıcaklar altında, susuzluk sıkıntısıyla karşı karşıya kaldılar. Acıklı durumlarından Hazret-i Mûsa'ya şikayette bulundular. Allah da kendilerine merhamet etti, üzerlerine nurdan bir direk indirdi ve kendilerine beyaz ve ince bir bulut gönderdi. Bu bulut, yağmur bulutundan da güzeldi. Gündüzleri onları güneşin sıcağından, yakıcılığından koruyordu. Yahudiler daha sonra Hazret-i Mûsa'dan yiyecek istediler. Hazret-i Mûsa da Rabbine duâ etti, Allah duasını kabul etti.

Duanın kabulünü âyetin şu ifadeleri dile getiriyor:

Size kudret helvasıyla bıldırcın kuşunu indirdik. Kudret helvası kar gibi bembeyazdı. Yağla yoğurulmuş bal macununa benziyordu. Ya da, kudret helvası olarak ifade olunan ”menn" kelimesi, Allah'ın, kullar tarafından bir yorulma ve ekim olmaksızın kendilerine lütfettiği her nimet demektir. Nitekim Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ”Yer elması, Allah'ın kullarına bir lütfudur. Bunun suyu da gözlere şifadır."m Kudret helvası, tıpkı kar yağar gibi, sabahleyin tanyerinin ağarmasından itibaren güneş doğuncaya kadar yağardı ve bıldırcın kuşları da kendilerine gelirdi. Böylece herkes ertesi güne kadar olan ihtiyacını bu şekilde sağlardı.

'Size rızık olarak verdiklerimizin temizinden yeyin,' dedik. Onlara; temiz ve helâl olarak verdiğimizden yeyin, kudret helvasından, bıldırcın kuşundan alın ve yiyin, fakat depolayıp saklamayın. Emrime karşı gelmeyin, dedik. Fakat onlar buna rağmen kaldırıp depoladılar, eti kurutup sakladılar. Çünkü tükenir diye endişeye kapıldılar. Böyle depolamaktan, saklamaktan menedildikleri halde, Allah'ın emrine karşı gelerek bunu yaptılar. Eğer kaldırıp saklamasalardı, bu nimet kendileri için hep devam edecekti.

Onlar bize değil... Bunlar bu değerli nimetlere karşı nankörlük ederek zulmettiler ve yasaklı ol amalarına rağmen yiyecekleri alıp depoladılar. Fakat Onlar bu davranışlarıyla

ancak kendi nefislerine zulmettiler. Çünkü artık azabım onlar için hak oldu. Onlar her gün üzerlerine inen nimetin kesilmesine neden oldular. Oysa bunu elde etmek için dünyada bir sıkıntıya katlanmadıkları gibi, âhirettte de hesaba çekilmeyeceklerdi.

Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Eğer İsrail oğulları olmasaydı yiyecekler bozulmaz, etler kokmazdı. Eğer Havva olmasaydı, kadın cinsi hiçbir dönemde kocasına ihanette bulunmazdı" buyurmuştur.

57 ﴿