95Fakat ellerinin yapıp öne sürdüğü işlerden yani işlemiş oldukları Hazret-i Peygamber ve Kur'an'ı inkâr, Tevrat'ı tahrif gibi cehenneme girme sebepleri olan suçlardan dolayı ölümü asla, ne şimdi, ne gelecekte ve ne de herhangi bir zamanda istemeyeceklerdir. Burada ”ellerinin" kelimesinin özellikle belirtilmesi, yapılan şeylerin genellikle elle yapılması dolayısıyladır. Allah, zalimleri çok iyi bilir. Allah bunları ve bunlardan meydana gelen şeyleri çok iyi bilir. Bu bir tehdittir. Rivayete göre, eğer Yehudiler ölümü arzulamış olsalardı, onlardan her biri kesinlikle can çekişir ve anında ölürlerdi de yeryüzünde asla bir tek yahudi bile kalmazdı. ”Ölümü asla istemeyeceklerdir" ifadesi bir mucizedir. Çünkü bu, gaybla ilgili bir haberdir. Nitekim haber verildiği gibi de olmuştur. Eğer, ”Temenni kalbte olan bir olaydır. Dolayısıyla onlar ölümü istediler mi, istemediler mi, bilinemez" diyecek olursan, cevabımız şudur: Temenni kalbe ait bir şey değildir. Bu, insanın dilini ilgilendiren bir sözdür. Meselâ, keşke benim, için şu iş böyle olsaydı, gibi. Nafi diyor ki: ”Yanımızda bir yahudi oturuyor ve bizimle tartışıyordu. Bu arada: ”Sizin kitabınızda, ”ölümü temenni edin" ifadesi yer alıyor. Ben ise ölümü istiyorum, ama gördüğünüz gibi niçin ölmüyorum?" dedi. İbn Ömer bunu duyunca, hemen evine girdi, kılıcını aldı ve çıktı. Yahudi onu görünce kaçmaya başladı. Bunun üzerine İbn Ömer şöyle dedi: ”Allah'a yemin ederim ki, eğer ona yetişseydim, kesinlikle boynunu vururdum. Bu cahil yahudi zannetti ki ölümü temenni etmeme her zamanki Yehudiler içindir. Oysa bu Hazret-i Peygamberi görüp tanıdıktan sonra inatlarında direnen ve onun peygamberliğini inkâr eden Yehudiler içindir. Yahudiler, kendilerinin Allah'ın oğulları ve sevgilileri olduklarını iddia ettikleri gibi, cennetin de yalnızca kendilerine ait olduğunu ileri sürdüler. Oysa insan, sevgilisinin huzuruna girmekten rahatsız olamaz; oraya gittiği zaman intikam korkusu yaşayamaz. Aksine insan, sevdiğine bir an önce kavuşmayı bekler. Kendilerine ”bunu isteyin" denilince onlar bunu arzu etmezlerse iddialarında yalancı oldukları ortaya çıkar. Halbuki Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ölüm temennisini yasaklayarak şöyle buyurmuştur: ”Biriniz, başına gelen bir zarar sebebiyle ölümü istemesin. Ancak: Allah'ım, eğer hakkımda yaşamak hayırlıysa beni yaşat, eğer ölmek hakkımda hayırlıysa, beni öldür" desin.(40) Sâlihlerden biri de şöyle der: "Eğer kızlarım ve günahlarım olmasaydı, Kesinlikle ölümü ister ve ona koşarak giderdim." Selıl-i Tûsterî de: ”Şu üç kişiden başkası ölümü temenni etmez: Ölümden sonra nelerin olabileceğini bilemeyen cahil adam; Allah'ın kendisi için belirlediği kaderden kaçan kişi ve Allah'a kavuşmayı içtenlikle isteyen kimse" der. Ölümün en büyük belâ ve en büyük felâket olduğunu bil. Bundan daha büyüğü, ölümü unutmak ve onun için gerekli olan ameli terketmektir. Gerçekten ölümden ibret almak isteyenler için çok ibretler vardır. Nitekim: ”Nasihatçı olarak ölüm yeter" denilmiştir. Doğrusu ölümü hatırlayan kimse, dünya arzularından el etek çeker. Fakat gafil kalbler hep vaizlerin uzun uzadıya anlatmalarına, süslü püslü kelimelerle meseleyi aktarmalarına muhtaçtırlar. Öyle olmasaydı Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: ”Lezzetleri yok eden ölümü çok amn."(41) hadisi ile Allahü teâlâ'nın: ”Her nefis ölümü tadacaktır." (Âl-i İmran: 185) Buyruğu, dinleyen için yeter ve buna bakar da bununla meşgul olurdu. Akıllı kimse, ölüme, ölmeden önce istekle koşar, nefsini de düşük huylardan arındırır. |
﴾ 95 ﴿