96

Sonra Yüce Allah, elçisi Hazret-i Muhammed'e, Yehudiler için:

Onları insanların hayata en düşkünü, olarak bulacağını ve bu yüzden de ölümü istemeyeceklerini bildiriyor.

Şirk koşanlardan daha tutkunu bulacaksın. İnsanlardan ve müşriklerden daha hırslı. Müşriklerin, onlar da insan oldukları halde, ayrıca ve özellikle anılması, bunların hayata olan şiddetli tutkunlukları dolayısıyladır. Bunda büyük bir kınama vardır. Çünkü müşrikler, dünya hayatından başka bir hayat tanımazlar. Bunların dünyaya düşkünlükleri de garipsenmemelidir. Çünkü cennetleri burasıdır.

Eğer hak bir kitaba sahip olan bir toplum, amellerin karşılığının verileceğini ikrar ederek hayata bunlardan daha çok düşkünlük gösteriyorsa, en büyük kınamayı hak etmiş olurlar. İşte bu müşriklerden

her biri bin yıl yaşamak ister. Bunu arzular ve bunu temenni eder. Bu, onların hayata düşkünlüklerinin anlatılması içindir. Böylece anlam, onlardan her birinin sonsuzluğu yakalamak ve bin yıllık bir ömre sahip olmak istediklerine işaret etmektedir. Bin sayısının özellikle anılması bu kimselerin, aralarında selamlaştıklarında karşılıklı olarak: ”bin yaşa", ”bin mehrican (bayram) lar" demelerindendir. ”Müşrikler" deyiminin mecûsiler için kullanılması da doğrudur. Çünkü onlar ”nur" (aydınlık) ve ”zulmet" karanlığa inanırlar.

Oysa içlerinden herhangi birinin çok yaşaması, kendisini azaptan yani ateşten, cehennemden

uzaklaştıracak değildir. Allah, onların yaptıklarını çok iyi görür. Görür anlamındaki ”hasır" kelimesi, arapçada bir şeyin içeriğini en ince noktasına dek bilen demektir. Yani Allah onların gizli amellerini, küfür, isyan ve günahlarını bilir. Hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. Allah, onları bunlarla cezalandıracak, dünyada rezil, rüsvay kılıp, âhirette de en büyük cezayı verecektir. Bu, Allah için zor değildir.

Kalbi katılaşmış olanların, kalblerini tedavi etmeleri gerekir. Bu da birkaç şekilde olur:

1- İlim meclislerine giderek, vaaz ve öğütlere kulak vermek, iyilere ilişkin haber ve menkıbeleri dinlemek suretiyle kendilerinde mevcut olan kötü huylarını terketmeleridir. Çünkü bunlar kalbleri yumuşatan şeylerdir. Kalblerin kararmasını engelleyen hususlardır.

2- Ölümü anmak. İnsanın ölümü çok hatırlaması, dünyaya karşı olan tutkunluğunu azaltır. Çünkü ölüm, toplulukları birbirinden ayırır, oğul ve kızları yetim bırakır.

3- Can çekişip ölmek üzere olanlara bakmak, yanlarında bulunmak. Çünkü ölüye bakmak, can çekişmesini seyretmek, ölümden sonraki şeklini düşünmek, gerçekten boğazdaki lokmanın yutulmasını engeller, iştahları keser. Kalblerden sevinci uzak kılar, uykuları kaçırır, bedenlerde rahatı yok eder. Böylece kişiyi amele yöneltir. Bundan böyle çalışıp yorulmaya, ölüm gelmeden önce ona hazırlık yapmaya çalışır. Çünkü bu, şiddetlerin en şiddetlisidir.

Rivayete göre sâlih kimselerden biri, Medine surları üzerinde durur ve her gün şöyle seslenirlerdi: ”Ey Medine halkı! Göç başladı! Göç başladı." derdi. Aradan zaman geçti. İnsanlar onun sesini işitmez oldular. Sorduklarında ”O öldü." denildi. Bunun üzerine insanlardan biri şu beyitleri söyledi:

Göçü anıp duruyordu.

Derken deveci devesini kapısına ıhtırdı.

Onu uyanık ve hazırlıklı buldu.

Zaten emelleri hiçbir vakit onu oyalamamıştı.

96 ﴿