112Aksine, Onlar sanki ”bizim dışımızda kimse cennete giremez", demektedirler. Bu söz ile, onlara, evet sizden başkası cennete girecektir, durum sizin zannettiğiniz gibi değildir, diye cevap verilmiştir. Kim muhsin bir kişi olarak yani ihlâslı, alçakgönüllü ve boyun eğerek bütün varlığıyla, bütün amellerinde iyiliği gözeterek kendini Allah'a teslim ederse, hiçbir şeyi ortak koşmaksızın, samimi olarak yalnızca O'na yönelirse... Gerçek anlamda ”İhsan", bir işi lâyık olduğu şekilde yerine getirmektir. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ”İhsan" ı: ”Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmendir. Çünkü sen O'nu göreme sen de, O seni görüyor" sözleriyle açıklamıştır. Onun mükâfatı, yaptığı amelden dolayı kendisine söz verilen sevap, yani cennete girme vaadi Rabbinin katındadır. Yani kendisinin sahibi ve işlerinin düzenleyicisi olan Allah'tan gelmektedir. Onun bu mükafatı ne zayi olur, ne de eksilir. Onlara âhirette cennete girdiklerinde korku yoktur. Onlar, üzülmeyeceklerdir de. Nitekim Rabbimiz cennet ehlinin durumunu şöyle anlatıyor: ”Orada şöyle derler: Bizden üzüntüyü gideren Allah'a hamdolsun." (Fâtır: 34) Halbuki dünyada başlarına gelebilecek şiddet ve musibetlerden dolayı hep korkarlar. Yapamadıkları sâlih ameller için üzütülüdürler. Aslında mü'min, Allah'ın rahmetinden umudunu kesmeyeceği gibi, O'nun gazabından ve cezalandırmasından da emin olamaz. Nitekim şöyle denilmiştir: ”İki korku ve iki güven bir araya gelmez. Dünyada korkan, âhirette güvencededir. Dünyada kendisini emin gören de âhirette korkacaktır." |
﴾ 112 ﴿