118Bilmeyenler: Yani gerçekten cahil olan müşrik Araplar, ya da ehl-i kitap olup kendisini cahil gösterenler 'Allah bizimle, konuşsa, meleklerle aracısız olarak konuştuğu gibi bizimle de konuşsa ve senin elçisi olduğunu söylese, ya da peygamberlerle konuştuğu gibi bize de bir melek gönderip onun aracılığıyla, senin elçisi olduğunu bize bildirse veya bize bir mucize, senin doğruluğunu gösteren bir delil gelse ya' dediler. Bilmeyen, yani cahil kimseler böylece, kendilerinin de melekler veya peygamberler gibi önemli varlıklar olduklarını sanarak büyüktendiler. ”Allah niçin peygamberleriyle konuşuyor da bizimle konuşmuyor" dediler. Varlıkların en düşük derecelisi oldukları halde kendilerini böylesine büyük görmeleri ve en yüce âyetleri de küçümsemeleri gerçekten şaşılacak şeydir. Bunlardan öncekiler yani geçmiş ümmetler de bunların sözünün aynısını söylemişlerdi. Nitekim Yehudiler Hazret-i Mûsa'ya: ”Allah'ı bize apaçık olarak göster" (Nisa: 153) ve Hıristiyanlar da Hazret-i İsa'ya: ”Rabbinin, gökten bize bir sofra indirmeye gücü yeter mi?" (Mâide: 112) demişlerdi. Bunların istekleri doğru yolu bulmak için değil, inatlarında diretmek içindi. Hepsinin kalbleri birbirine benziyor. Yani katılık, körlük ve inatta, onların ve onlardan öncekilerin kalbleri aynıdır. Eğer bir kalbte küfür ve katılık yerleşirse, artık o, imandan uzaklaşır. Biz âyetleri açık mucizeler olarak kesinlikle bilen bir kavme, kesin gerçeği arayanlara açıkladık. Burada geçen ”kesin bilgi" anlamındaki ”yakîn" kelimesi, ”ilim" kelimesinden daha kapsamlı ve daha kesindir. |
﴾ 118 ﴿