132

İbrahim de bunu oğullarına vasiyet etti. Hazret-i İbrahim kendi nefsinde kemale erince, başkasına da bu kemale ermesi için tavsiyede bulundu. Bu da, Hazret-i İbrahim'in dinî ve dünyevî bakımından hayırlı ve yararlı olarak gördüğü şeyi, bir lütuf ve ihsan mahiyetinde, çocuklarına tavsiyesidir. Bu tavsiye oğullan ifadesinden anlaşılacağı üzere erkek çocuklarına demektir.

Yakub da onu yani Hazret-i İbrahim'in tavsiye ettiği şeyi

tavsiye ederek: Hazret-i Yakub, Hazret-i İbrahim'in torunu ve Hazret-i İshak'ın oğludur. Oniki çocuğuna vasiyette bulunmuştur. Yüzkırkyedi yıl yaşadı ve Mısır'da vefat etti. Mukaddes topraklara (Kudüs) götürülüp, orada babası İshak'ın yanına defnedilmesini istemiştir. Bunun üzerine Hazret-i Yusuf kendisini alıp oraya götürmüş ve dedesi İshak'ın yanına defnetmişti.

'Oğullarım! Allah sizin için bu dini yani dinlerin en seçkini olan ve Allah katında ondan başkası olmayan İslâm'ı

seçti. O halde sizler sadece Müslümanlar olarak yani tevhid dininde samimi ve Rabbiniz hakkında iyi niyet besleyerek

can verin' dedi. Bu, görünürde ölümle ilgili bir emirdir. Ancak gerçekte, müslüman olarak yaşamakla ilgili bir emirdir ve İslâm'ın terkedilmesi yasaklanmaktadır. Çünkü ölüm onların ellerinde değildir. Bu olay, Hazret-i Yakub'un Mısır'a geldiğinde, oradaki halkın putlara taptığını görmesi üzerine olmuştu. Hazret-i Yakub oğullarına, İslâm dininden ayrılmamalarını ve bunda sebat etmelerini tavsiye etti. Onun bu vasiyetini özellikle çocuklarına yapması, İslâm'ın başta gelen ve ihtimam gösterilmesi gereken bir şey olduğuna işaret etmektedir. Çünkü insan, kendisine en yakın olan kimselere şefkate, sevgiye, iyilik ve hayır istenmeye en lâyık olan kimselere tavsiyede bulunur. Bunun yanında oğulların iyi ve hayırlı kimseler olması, halkın da iyiliği demektir. Çünkü kendisine uyulan kimse eğer sâlih olursa, uyanlar da her bakımdan onun gibi salaha ve iyi olmaya çalışırlar. Din konusunda mutlaka tavsiyede bulunulması ve uyarı yapılması gerekir. Şüphesiz, kötü kimselerle ünsiyet peyda eden kimselerin, onların ahlâklarıyla ardaklanmalarından, onların yaptıklarını yapmalarından korkulur. Bu da, onları uçuruma yuvarlar.

Ebû Ubeyd Sûrî bazı ihvanına şöyle yazmış: ”Doğrusu sen, uzun ömrün boyunca hep dünyayı düşünerek sabahladın. Yaptığın kötü şeylere mukabil Allah'tan lütuf ve ikram bekledin. Gerçekte sen hep soğuk bir demiri dövüp durmaktasın vesselam. Gerçi insan Allah hakkında hüsnü zan sahibi olmalıdır. Fakat bu, kişinin durumunu, ahlâkını ve amelini ıslah etmekle olabilir."

Hasan-ı Basrî şöyle diyor: ”Birtakım kimseler, dünyadan göçünceye kadar hep arzuları peşinde koştular, iyilik namına hiçbir şey yapmadılar. Onlardan biri: ”Ben Rabbim hakkında iyi şeyler düşünüyorum" der. Oysa yalan söylemektedir. Çünkü Rabbi hakkında güzel düşünseydi, güzel amel işlerdi."

132 ﴿