182

Kim vasiyet edenin yanlış vasiyette bulunmak, vasiyetin miktarını aşmak, ya da vasiyet edilmemesi gerekeni vasiyet etmek şeklinde

bir haksızlık edeceğinden veya günah işleyeceğinden endişe eder de vasiyet edenle, vasiyet edilenin aralarını bulursa ona bir günah yoktur. Bu arayı bulma olayı, ölünün yaptığı vasiyetteki bir kargaşayı ortadan kaldıran herkes tarafından gerçekleştirilebilir. Bunlar arasında vali, veli, vasi, iyiliği emreden kimseler, müftü, hakim ve vârisler sayılabilir. Buna göre, kendilerine vasiyet edilen anne, baba ve akrabalarla diğerleri arasında arabuluculuk yapan, yani yanlış bir şekilde yapılan vasiyeti şeriatın hükümlerine göre düzelten kimseler için, yaptıkları bu değiştirme hareketinden dolayı herhangi bir günah yoktur. Çünkü bu, bâtılı değiştirip yerine hakkı yerleştirme olayıdır. Daha önce söz konusu edilen değiştirme ise farklıydı.

Şüphesiz Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. Bu, düzeltme görevini yüklenenler ve ıslah işini yürütenler için bir vaaddir. Günahtan söz edildikten sonra hemen bağıştan söz edilmesi, son derece uygun bir ifadedir. Çünkü değiştirme olayı, görünüşte bir öncekine benzerse de, yani günah işleyenin davranışı gibi görünse de, herhangi bir yanlışı hayra çevirmek eyleminin günahla bir ilgisi yoktur.

Şüphesiz vasiyet insanların buna ihtiyacı olduğu için müstehaptır. Nitekim genellikle insanoğlu, beklentileriyle aldanır ve amelini noksan bırakır. Herhangi bir hastalıkla karşılaşıp yok olmaktan korkunca, eksikliklerini malıyla giderme yoluna başvurma ihtiyacını duyar. Bir hadiste şöyle buyurulmuştur: ”Allah ömrünüzün sonunda malınızın üçte birini sadaka verme konusunda size lütuf ta bulunmuştur. Böylece amellerinizi artırmak amacıyla bu hakkınızı istediğiniz şekilde kullanırsınız." (9) Öte yandan, kişinin namazı ve orucu için fidye verilmesini vasiyet etmesi de güzel bir davranıştır. Buna göre her farz namaz ve vitir için olduğu gibi, Ramazan orucunun her bir günü yerine yarım sa' (= 1450 gr) buğday verilir. Ayrıca adak oruçlarında da durum böyledir. Öte taraftan hasımlarının ve alacaklılarının gönlünü almak için de vasiyet yapılabilir.

Anlatıldığına göre İmam Şafiî (radıyallahü anh), hayatının son zamanlarında hasta yat ağılıdayken: ”Filan adama söyleyin, ben ölünce cenazemi o yıkasın" demiştir. Şafiî vefat edince, bu zata haber verilir. Adam gelir ve İmam Şafiî'nin vasiyetini ister. Vasiyet getirilir ve orada, İmam Şafiî'nin yetmiş dirhem borcu olduğunu görür. Adam, borcu üzerine alır, öder ve: ”İşte bu, benim onu yıkamamdır ve bunu benden istemiştir" der.

Fahrettin er-Râzî tefsirinde, bir kısım önemli âlimlerden şunu nakleder:

"Ruhlar iki kısımdır: Nimet içinde olanlar ve azap görenler. Azap gören ruhlar, ziyaretten, istedikleriyle görüşmekten alıkonulmuşlar, hapsedilmişlerdir. Fakat nimet içinde bulunan ruhlar, serbesttirler, dolaşıp ziyaretlerde bulunabilirler, dünyada olup biten şeyleri aralarında konuşurlar, dünya ehlinden söz ederler. Her ruh, ameli kendisininki gibi olan arkadaşının ruhuyla beraberdir. Bu beraberlik berzah yurdunda ve âhiret yurdunda da sabittir. Kişi bu üç yurtta sevdiği ile beraberdir. Her yerde ve her durakta beraberlikleri sürer. Bu yüzden akıl sahibi kimse, hep iyilerle arkadaşlık kurmalı, gece gündüz âhiret hazırlığı içinde olmalı, mal ve mevkiye aldanmamak, uzun emeller peşinde koşarak Allah'la olan ilişkisini kesmemelidir. Çünkü dünya fani olduğu gibi, dünya üzerindeki her şey de fanidir. Öyleyse ey insanlar! Her zaman ve her yerde Allah'tan korkunuz!"

182 ﴿