185

O sayılı günler, Ramazan ayıdır ki, Ramazan ayının faziletine ve derecesine dikkat çeken bu cümlenin zikredilmesinden maksat, diğer aylar içerisinde özellikle bu ayda orucun farz kılınmasmın sebebine işarettir. Sonra da: ”Sizden kim o aya erişirse, onu oruçla geçirsin" buyruğuyla farziyeti gösterilmiştir. Burada aya, Arapça ifadesiyle ”şehr" denmesi, şöhret bulması sebebiyledir. Ramazan kelimesi, Ramaza kelimesinin mastarıdır. Bu da yanmak anlamınadır. Bu adı alması, ciğerlerin açlık ve susuzluktan tutuşup yanmasından dolayı olabileceği gibi, bu ayda oruç tutulması nedeniyle günahların yanıp yok olması nedeniyle de olabilir.

İnsanlara doğru yolu gösteren, hidayeti ve hakkı bâtıldan ayırmayı açıklayan Kur'an, bu ayda indirildi. Kur'an bu ayda toptan dünya semasındaki Beytü'l-İzze denilen yere indirildi. Daha sonra Cebrail bunu yirmi üç yıl içinde, Rabbani meşiet gereği parça parça olarak indirdi. Kur'an kelimesi. Kar', kelimesinden alınmadır, bu da toplamak demektir. Çünkü Kur'an-ı Kerîm öncekilerin ve sonrakilerin tüm ilimlerini toplayan bir kitaptır. Yine bu Kur'an, insanlara sirat-ı müstakim denilen dosdoğru yolu gösterir. Çünkü bunda her türlü icaz yer almaktadır. Hakka sevkettiği için de âyetleri apaçık ve kesindir. Yine Kur'an, hak ile bâtılın arasını da ayırdeder. Kur'an'da sayısız hikmetler ve hükümler bulunmaktadır.

Sizden kim o aya erişirse, onu oruçla geçirsin. Sizden, şehirde olsun, köyde olsun, mukim olarak bu aya erişen herkes, bu ayda oruç tutsun. Kuşkusuz buradaki ”erişenler"dcn amaç, akıllı ve erginlik çağına ulaşmış sağlıklı kimselerdir. Buna göre ”oruçla geçirsin" ifadesi, bu nitelikleri taşıyan kimselerin, ister oruç tutma, isterse tutmayarak fidye verme arasında muhayyer bırakmayı neshediyor.

Kim hasta veya yolculukta olur da oruç tutamazsa başka günlerde kaza eder. Kim mukim ve hazır olduğu halde bu aya hasta olarak erişirse, sağlıklı bile olsa yolculukta bulunursa, bu kimseler tutamadıkları oruçlarını başka günlerde kaza ederler. Hasta ile yolcunun iftar konusundaki muhayyerlikleri ve ruhsatları burada yine tekrar edilmiştir. Çünkü Allah, ilk âyette gücü yeten mukim kimsenin, yolcunun ve hastanın oruç tutmalarını veya iftar etmelerini muhayyer bırakmıştı. Bu ikinci âyette ise, mukim olan kimsenin muhayyerliği, ”onu oruçla geçirsin" kavliyle neshedilmiştir. Eğer, sadece bir âyetle yetinilseydi, bu takdirde muhayyerliğin hepsi için neshedildiği ihtimali ortaya çıkardı. Allah, yolcu ile hastaya ruhsat verirken, neshin bir kısmını tekrar etmiştir ki, meselenin olduğu şekliyle kaldığı bilinmiş olsun.

Allah size kolaylık diler, size zorluk dilemez. Allah, size yolculukta ve hastalıkta iftarı, yani oruç tutmamayı mubah kılarak kolaylık diler. Yoksa yolculuk ve hastalık hallerinde oruç tutmanızı isteyerek zorluk istemez. Çünkü Allah, çok şefkatlidir ve rahmeti de boldur.

Muhammed Tirmizî, ”Âyette kolaylık anlamında olan ”yüsr" kelimesi cennetin adıdır. Çünkü her türlü kolaylık oradadır. Zorluk anlamındaki ”Usr" de Cehennemin ismidir. Çünkü her türlü zorluk oradadır" diyor.

Necmüddin de şöyle söylüyor: ”Allah, size kolaylık diliyor ki, aslında bundan zorluk vardır. Emri tutmak bakımından zora bakma, ancak beraberinde zorluk olan kolaylığa bak. Çünkü akıllı kimse, doktor kendisine acı bir ilâç verdiği zaman, içilecek ilâcın acılığına değil, bunun getireceği sağlığın tatlılığına bakar. Dolayısıyla o, ilâcın acılığına hiç bakmadan onu himmet gücüyle hemen içiverir."

Ki böylece sayıyı tamamlayasmız. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra hastalık ve yolculuk sebebiyle tutamadığınız oruçları kaza ederek ayın günlerinin sayısını tamamlamanız için size sayıya dikkat etmenizi emrettik.

Sizi doğru yola ilettiği için Allah'ı hamdederek

yüceltesiniz. Çünkü O, sorumluluktan kurtulmanız için size doğru yolu göstermiştir.

Ve şükredesiniz. Allah'ın vermiş olduğu bu nimetlere karşılık olarak dil, beden ve kalb ile şükredesiniz.

Şüphesiz tüm amellerde, özellikle oruçta niyet şarttır. Niyet kişinin, kalbiyle de oruç tutuğunu bilmesidir. Müslüman kimse, Ramazan gecelerinde zaten niyetsiz yapamaz. İmsak, bazan âdet gereği bazan iştahsızlıktan olabildiği gibi, hastalık ve riyazet, yani perhiz maksadıyla da olabilir. Bir de ibadet için imsak vardır. İbadet ise niyetsiz gerçekleşemez. Oruç için niyet, her gün şarttır. Çünkü her günün orucu, başlı başına bir ibadettir. Meselâ, insan, bir günkü orucunu ifsad ederse, yalnızca o gün için gerekeni yapacaktır. Yoksa o yüzden bütün bir ayın orucu geçersiz kılınmıyor. Ancak teravih böyle değildir. Teravih namazının her iki rekâtı için ayrı ayrı niyete gerek yoktur. Çünkü teravih namazının tamamı bir tek namazdır. Sahih olanı da budur. Oruç için niyet, zorluğu ortadan kaldırmak için gündüzün ortasına kadar da caizdir. Ayrıca hadislerde, oruca niyetin ancak geceden olabileceği konusunda gelen rivayetler, faziletinin azalacağına yorumlanmıştır. Yoksa oruç sahih olmaz anlamına değildir.

Ancak kaza oruçları, keffaret oruçları ve mutlak anlamdaki adak oruçları böyle değildir. Çünkü bunlar için belirlenmiş herhangi bir zaman yoktur. Dolayısıyla karışıklığı ortadan kaldırmak için, bu oruçlara geceden niyet gerekir. Yukarıda sözü edilen gündüzün ortası meselesi, ikinci fecirden büyük kuşluk vaktine kadar devam eden süredir. Dolayısıyla bu vakitten erken niyet edilirse, günün büyük çoğunluğu niyetli geçirilmiş sayılır. Ancak kişi bu vaktin geçmesinden sonra niyet ederse, zamanının çoğunun niyetsiz geçmesi sebebiyle, caiz olmaz. Çünkü itibar çokluğadır.

Teravih namazı müekked sünnettir. Raşit halifeler de buna devam etmişlerdir. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ”Allah, size orucu farz kıldı, ben de kıyamını (teravih namazını) sünnet kıldım." Hazret-i Ömer, Ramazan ayında kılınan teravihe işaret ederek: ”Bu, ne güzel bir bidattir." (83) derken şunu söylemek istemiştir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gerçi teravih namazını kılmıştır, fakat bunu devamlı kılmamıştır. Terkettiği de olmuştur. Ayrıca insanları bunun için bir araya getirmemiştir. Dolayısıyla, teravih namazını muhafaza etmek, insanlarla cemaat halinde toplanmak ve buna davet etmek bir bid'at, yani yeniliktir. Kurtubî'nin de tefsirinde geçtiği gibi, bu, övgüye değer bir bid'attır.

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ashabını Ramazanın gelişiyle müjdeleyerek şöyle buyurmuştur: ”Size Ramazan ayı, Mübarek bir ay gelmiştir. Allah size bu ayın orucunu farz kıldı. Bu ayda göğün kapıları açılır, cehennemin kapıları kilitlenir, şeytanlar da zincire vurulur. Bu ayda öyle bir gece var ki, bin aydan daha hayırlıdır. Kim bunun hayrından mahrum kalırsa, o her şeyden mahrum kalmıştır. ”(84) Bazı âlimler Ramazan ayında insanların birbirlerini tebrik etmelerinin buna dayandığını söylüyorlar. Sehâvî de ”el-Makasıdu'l-Hasene" adlı kitapta şöyle der: Bayramlarda ve bazı aylarda insanlar tebrikleşmeyi adet haline getirmişlerdir. İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: ”Kim, Cuma'dan ayrıldığında, kardeşiyle karşılaşırsa, ona ”Allah bizden ve sizden kabul etsin" desin" (85) Yine rivayete göre -komşuluk haklarından olarak- gelen merfu bir ifadede şöyle denilmektedir: ”Eğer komşusuna bir iyilik isabet ederse, tebrik eder, bir kötülük isabet ederse, taziyede bulunur veya hastalanırsa, ziyaret eder."

Orucun adabından birisi de, dış organları korumak ve içten geçecek kötü düşüncelere de engel olmaktır. Allah'a yaklaşmak, ancak haramları terketmekle sağlanır. Sünnet olan, iftarda acele etmek, sahuru da geciktirmektir. Çünkü gece orucu, yani iftar etmeksizin oruca devam etmek bid'attır. Şöyle rivayet olunur: ”Kim bir açı doyurursa veya bir çıplağı giydirirse veya bir yolcuya barınak temin ederse, Allah onu kıyamet zorluklarından korur." Abdullah b. Mübarek, her yıl fakirlere ve talebeye bin dirhem intakta bulunur ve Fudayl b. İyad'a derdi ki: ”Eğer sen ve arkadaşların olmasaydı, benim ticaretim de olmazdı, ticaret yapmazdım." Yine o, Fudayl b. İyad ve arkadaşlarına şöyle derdi: ”Siz dünyalıkla uğraşmayın, ilimle uğraşın. Ben sizin ihtiyacınızı karşılarım." Yahya el-Bermekî, Süfyan Sevrî'ye her ay bin dirhem gönderirdi. Süfyan da, secdesinde onun için şöyle duâ ederdi : ”Allah'ım! Doğrusu Yahya benim dünyalığımı karşılıyor, sen de onun âhiretini karşıla." Yahya ölünce, bazı arkadaşları kendisini rüyada görürler ve: Allah sana nasıl bir muamelede bulundu diye sorarlar. O da, Allah, beni Süfyan'ın duâsıyla bağışladı, der.

185 ﴿