217Sana haram ayda savaş etmekten soruyorlar. Rivayete göre Hazret-i peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cemaziyelahir ayında, Abdullah b. Cahş ile beraberindeki sekiz muhaciri bir seriye için göndermişti. Onların komutanı Abdullah b. Cahş'a bir mektup yazıp verdi ve: ”Allah'ın adıyla yola devam et. İki günlük yol yürüdükten sonra mektubu aç. Bundan önce açıp okuma. İki günlük yol yürüdükten sonra konakladığında, mektubu aç ve arkadaşlarına oku. Sonra da verdiğim talimat gereğince yoluna devam et. Seninle birlikte yürüyen arkadaşlarından herhangi birini yürüme açısından kerih görme." buyurdu. Abdullah b. Cahş iki gün yola devanı etti. Sonra konakladı ve mektubu açtı. İçinde şu ifadeler yer alıyordu: ”Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Bundan böyle, Allah'ın bereketiyle, sana uyan arkadaşlarınla birlikte yürü. Batn-ı Nahle denilen yere kadar git. Orada, Kureyş kervanım bekle ve gözetle. Belki bize ondan bir haber getirebilirsin." Abdullah, mektubu okuyunca: ”İşittim ve itaate hazırım" dedi. Sonra da durumu arkadaşlarına anlattı: ”Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), sizden herhangi birinizi zorlamaktan beni menetti. Sizden şehitlik isteyenler varsa, gelsin. Gelmek istemeyenler de geri dönsün" dedi. Sonra yola koyuldu. Arkadaşları da kendisiyle geldi ve hiçbiri ondan ayrılmadı. Mekke ile Taif arasındaki Batn-ı Nahle denilen vadiye geldiler. Bu sırada Kureyş Kervanı da geçiyordu. Yükleri kuru üzüm, yiyecek ve gıda maddeleriydi. Taif ticaretinden dönüyorlardı. İçlerinde Amr b. Hadramî de vardı. Rasûlullah'ın ashabını görünce korktular. Abdullah b. Cahş: ”Adamlar sizden ürperdi" dedi. İçinizden birinin saçını tıraş edin de, onlara gözüksün. Ukkaşe'nin saçını traş ettiler. Sonra o, bu haliyle onlara göründü. Kureyşliler: ”Bunlar umreden dönen bir topluluktur, bize bir zararları olmaz" deyip rahatladılar. Bu olayın olduğu günü, seriyede bulunan Müslümanlar Cemaziyelahir'in son günü olarak biliyorlardı. Oysa aslında Recep ayına girilmişti. Aralarında istişarede bulundular ve dediler ki: ”Eğer bu adamları geceye bırakırsak, haram aya girerler ve böylece sizden kurtulmuş olurlar." Bunun üzerine onlara baskın yapmaya karar verdiler. Vakid b. Abdullah es-Sehmî, Amr b. Hadramî'ye bir ok atarak onu öldürdü. Müminler, Hakem b. Keysan ile Osman b. Abdullah'ı esir alarak ticaret kervanıyla birlikte Medine'ye, Rasûlullah'a geldiler. Bu olayı fırsat bilen Kureyşliler: ”Muhammed, Haram ayı çiğnedi, onu helâl saydı. Halbuki her yıl korkudan güvencede olduğu bu ayın hürmetini o çiğnedi. Bu ayda kan akıttı, esir aldı" diyerek propagandaya giriştiler ve Mekke'deki Müslümanları ayıpladılar. Mekke'li müşrikler, oradaki Müslümanlara: ”Ey dinsizler ve sapıklar topluluğu! Sizler haram ayı helâl kıldınız. O ayda savaştınız, adam öldürdünüz" dediler. Bu durum Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a ulaştı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Abdullah b. Cahş ile arkadaşlarına: ”Ben size haram ayda savaşmanızı emretmedim" buyurdu. İnsanlar bu konuda bir hayli işi ileri götürdüler. İşte bunun üzerine Allah, bu âyeti indirdi. Buna göre anlam şöyle oluyor: Müslümanlar senden, haram ayla yani Recep'le ilgili bilgi edinmek istiyorlar. Bu ayda savaş etmek haram olduğu için, haram ay diye adlandırılmıştır. Ey Rasûlüm Muhammed, onlara cevap olarak de ki; 'O ayda savaşmak, Allah katında büyük bir günahtır. Fakat Allah yolundan alıkoymak, O'nu inkâr etmek, insanları Mescid-i Haram'dan menetmek ve oranın halkını yerinden çıkarmak, Allah katında en büyük bir günahtır. Kulu, Allah'a götüren ve yaklaştıran İslâm'a girmeyi engellemek, Allah'ı inkâr etmek, Müslümanların Mekke'ye girmelerine, Kabe'yi ziyaret etmelerine engel olmak, Mescid'in bulunduğu şehirde oturan Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)i ve müminleri buradan çıkarmak, Allah katında ceza ve günah bakımından, Müslümanların Amr b. Hadramî'yi haram ayda öldürmelerinden daha büyük ve daha iğrençtir. Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha büyük bir suçtur.' Yani sizin işlediğiniz Müslümanları Mekke'den çıkarmak, şirk ve halkı İslâm'dan menetmek gibi suçlar, bu konuda fitne çıkarmanız, haram ayda Amr b. Hadramî'yi öldürmekten daha büyük bir suçtur. Kâfirlerin gücü yetse sizi dininizden döndürünceye kadar durmadan sizinle savaşırlar. Bu âyet onların, düşmanlıkta ne kadar ileri gittiklerini gösteriyor. Ey müminler! Kâfirler sizinle mücadele etmek ve savaşmakta o kadar kararlılar ki, sizi hak olan dininizden döndürüp, bâtıl olan dinlerine çevirinceye kadar, bunu sürdürürler. Eğer buna güçleri yetse, hiç durmadan gerekeni yaparlar. Bu, onların bâtıl inançlarında ne denli katı olduklarını gösteriyor. Sanki şöyle deniliyor: Onlar bu imkânı nereden bulabilirler ki? Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, Kim bunu yapar, onların saptırması ve aldatmasıyla İslâm'dan döner ve bu haliyle de ölür ve tekrar İslâm'a dönmezse, işte onların, dünya ve âhiret amelleri boşa gitmiştir. Bu dinden dönüp bu hallerinde ısrar edenlerin, müslümanken yaptıkları bütün ameller, her iki dünyada da boşa gitmiştir. Dünyada boşa gitmesi; dinden döndüğü için yakalanması halinde öldürülmesi, nikâh bağlarının sona ermesi, Müslümanlara ait mallara mirasçı olmaktan yoksun kılınmaları ve buna benzer şeylerin tümünü kaybetmelerindendir. Âhirette ise, sevabı ve varacakları güzel yeri kaybetmişlerdir. Âyetin zahirine göre, zikredilen hükümlerin sabit olması için vefatın mürted iken olması gerekir. Buda, dünya ve âhirette tüm amellerinin boşa gitmesi ve içinde ebedî kalmak üzere cehennemlik olmasıdır. Eğer dinden dönen kimse, yeniden İslâm'a girerse, o zaman yukarıdaki hükümlerden hiçbiri kendisi için sabit olmaz. Bu bakımdan İmam Şafiî, bu âyeti delil kabul ederek mürtedlik, amellerin boşa gitmesine sebep olmayıp, ancak mürted, bu haliyle ölürse, öldüğü andan itibaren tüm amelleri boşa gider, demiştir. Ebû Hanife'ye göre ise, mürtedlik mutlak anlamda tüm amelleri boşa çıkarır. Kişi sonradan müslüman da olsa, önceki amelleri boşa gitmiştir. Ebû Hanife de: ”Eğer onlar Allah'a şirk koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri hoşa giderdi" (Enam: 88) âyetiyle: ”Kim dini inkâr ederse, şüphesiz onun, daha önceki amelleri boşa gider" (Maide: 5) âyetinin genel anlamından hareketle bu ictihadda bulunmuştur. İşte cehennemlikler onlardır. Oradan ayrılmazlar. Onlar orada, ebedî olarak kalacaklardır. Tıpkı öteki kâfirler gibi. Mutlaka mü'minin sâlih amel işlemesi ve amelini boşa çıkaracak şeylerden de korunması gerekir. Çünkü dinden dönmenin sebebi, işi tam anlamıyla ve kesinlikle bilmemelerindendir. Böyle olmasaydı, şeytan gerçek müslümamn çevresinde nasıl dolaşabilir? Tüm kayıtlardan kurtulmuş ve tek mabud olarak Allah'a ulaşmış bir mü'min bu duruma nasıl düşebilir? Şeyh İbn Serrac'ın da söyledikleri şöyledir: Cüneyd Bağdadiden şunları dinlemiştim: ”İblis'i rüyamda, adeta çıplak gibi gördüm ve: ”Sen halktan utanmaz mısın?" diye sordum. Bana şöyle dedi: ”Eğer bunlar halktan olsalardı, çocukların topla oynadıkları gibi onlarla oynamazdım." Bu defa: ”Peki, halk dediğin de kimler oluyor?" dedim. Onlar hep Mescide devam edenlerdir ki, vücudumda derman bırakmazlar; kalbimi yakarlar. Ne zaman onları gözüme kestirmeye uğraşırsam, hemen beni Allah'a işaret ederler, onların zikirlerinin nuruyla yanacak gibi olurum" cevabını verdi. Sonra şöyle devam etti: ”Ben hemen uyandım ve geceleyin mescide vardım. İçeride, üç kişinin oturduğunu gördüm. Başlarını hırkalarıyla örtmüşlerdi. Benim içeri girdiğimi hissettiklerinde biri başını çıkarıp şöyle konuştu: ”Ey Ebe'l-Kasım! Sana bir şey söylendiğinde, hemen onu kabul eder, dinler misin?" "Şimdi onların Allah'a itaatlerindeki gayretlerine bir bak, Allah'tan başkasıyla ilgilerini kesmelerindeki saflığa dikkat et. Bunlar gerçekten hakiki Müslümanlardandır. ” Bu incilerin nazımı bu fakir diyor ki: Bana şeyhim Allame -Allah kendisini selamette baki kılsın- Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: ”İslâm garip olarak başladı ve başladığı gibi de garip olarak dönecektir. ”' ' hadisiyle ilgili olarak şöyle dedi: Burada İslâm'dan murat, gerçek İslâm'dır. Bunun sahibi asla irtidat etmez. Garip oluşu da, kendisinin bir arkadaşının ve sırdaşının olmamasıdır. |
﴾ 217 ﴿