220

Dünya ve âhiret hakkında (düşünesiniz diye Allah, ayetlerini açıklar.) Yani dünya ve âhiret işleri konusunda gereğince düşünesiniz diye. Bu sayede sizin için, hangisi daha uygunsa, dünyanızla ilgili hangi şey daha kolaysa ve âhiretiniz hakkında hangi şey daha yararlıysa onu alırsınız. Size âhirette zarar verecek şeylerden de uzak dururusunuz. İşte bütün bunlar için âyetlerini size açıklar.

Beg avî de şöyle diyor: ”Allah, dünya ve âhiretle ilgili işlerinizde düşünesiniz diye âyetlerini size açıklıyor. Dünyanın yok olacağım, fani olduğunu unutmamanız, böylece kendinize çeki düzen verip, dünyaya bağlanmaktan uzak durmanız gerekir. Âhirete ve onun baki oluşuna yönelmelisiniz. Böylece ona karşı rağbet duyarsınız." Bu âyet, insanı ihtiyaç fazlası mallarından tasadduka teşvik etmektedir.

Sana yetimlerden de yani onlarla beraber bulunmaktan

soruyorlar. Bu âyet, ”Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler" (Nisa: 10) âyetinden sonra nazil olmuştur. Çünkü halk, onlarla beraber olmayı, birlikte yemek yemeyi terketmişlerdi. Meselâ, eğer bir adamın yanında bir yetim varsa, onun için tek başına kalacağı bir ev yapar, tek başına yemesi için yemek pişirir ve böylece yetimlerin mallarını kendi mallarından ayırırlardı. Yetim için pişirilen yemekten artan kısım olursa, yetim malı yememek için, onu yemezler, dolayısıyla, yemekler bozulur ve atılırdı. Bu durum yetimlere de ağır gelirdi. İşte bunun üzerine, bu âyet inmiştir.

De ki: 'Onların işlerini düzeltmek, kendileri için daha hayırlıdır.

Onları ve mallarını ıslah etmek ve gerekeni yapmak için müdahalede bulunmanız, onları yapayalnız bırakmanızdan, onlara bakmamanızdan çok daha hayırlıdır.

Eğer onları aranıza alırsanız, onlar sizin din kardeşlerinizdir.'

Onlara faydalı olabilecek şekilde muamelede bulunursanız, onlar dinde sizin kardeşlerinizdir ve din kardeşliği, soy kardeşliğinden daha güçlüdür. Kardeşin görevi de, kardeşine yararlı olmak ve onu düzeltmek şeklinde olur.

İbn Abbas'tan rivayete göre: Âyette geçen ”muhalata", yetimin hurmasından, sütünden ve tabağından yemen, onun da senin hurmandan, sütünden ve tabağından yemesidir, diyor.

Ebû Ubeyd de şöyle demiştir: Bana göre bu âyet, yolcuların yol esnasında birbirine karşı davrandıklarının temelini oluşturur. Çünkü seferde bunlar, yiyeceklerini aralarında eşit olarak çıkarırlar. Bazı zamanlar da yiyeceklerin azlık ve çokluk durumlarına göre birbirlerinden farklı olurlardı. Halbuki azığı az olan herkes, arkadaşına isteyerek ikramda bulunmaz. Bu durum yetimlerin mallarında caiz olunca, diğerlerininkinde öncelikle caiz olur.

Allah bozguncuyu ıslah edenden ayırdetmesini bilir. Allah, yetimin inalını bozanı da, düzelteni de bilir. Allah için hiçbir şey gizli değildir.

Kimin yetimlere, onları bozmak için girip çıktığını ve kimin onları düzeltip ıslah ettiğini bilir. Onları müdahalelerine göre ya mükâfatlandırır veya cezalandırır.

Eğer Allah dikseydi sizi zor durumda bırakırdı. Sizi zora koşardı, size onlara müdahaleyi mutlak anlamda bırakmazdı.

Şüphesiz Allah, her şeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir. O, hikmetinin gereğine hükmeder.

Şunu da bilin ki, yetimlerle beraber olmak, işleriyle ilgilenmek yüce kimselerin ahlâkındandır. Hadiste şöyle buyurulur: ”Ben ve yetimin işlerini gören kimse, cennette şu iki parmak -şehadet parmağıyla orta parmağını göstererek- gibiyiz." Bu hadis yetimin hizmetinde bulunan, cennette Rasûlullah'ın huzurunda ve yanında bulunacağını gösteriyor. Yoksa derece bakımından onun derecesine ulaşır demek değildir.

Yetimi kendi evinde, tıpkı kendi çocuğunu eğitir gibi eğitir. Çünkü kişi kıyamette, ondan sorumludur, onun durumunu düzeltip ıslah eder. Terbiye de değişik olabilir. Bazan azarlamayla, bazan dövmekle, bazan ona verilmesi gereken ödülü vermemekle olabilir. Çünkü insanlar farklı karakter ve yapıdadırlar. Bir nefis var ki, şiddete ve sertliğe boyun eğer. Eğer buna yumuşak davranılır, iyilik yapılırsa, bu onu bozabilir. Bir nefis var ki, bunun bütünüyle aksi olabilir. Çünkü Allah, had cezalarını ve taziri kullarının terbiye ve tedibi için koymuştur. Bunlar, kişilerin yaptıkları kötülük derecesine göre uygulanır. Hatta tedip ve terbiye eden, bundan ötürü mükâfat da kazanır. Çünkü sorumludur. Rabbimiz: ”.. kendinizi ve ailenizi koruyun" (Tahrim: 6) buyuruyor: Hadiste de şöyle buyurulmuştur: ”Hepiniz çobansınız, ve gözetiminiz altında bulunanlardan sorumlusunuz. ”

"Eğer onları aranıza alırsanız onlar sizin din kardeşlerinizdir" âyeti, aynı zamanda şuna da işaret ediyor: İnsanlar, başkasıyla yemek yemeyi alışkanlık haline getirmeliler. Çünkü insanların en kötüsü, tek başına yiyendir. Hadiste şöyle buyurulur: ”Allah'ın en hoşlandığı yemek, üzerindeki ellerin fazla olduğu sofradır." Rivayete göre, sahabe: ”Ya Rasûlullah! Biz yemek yiyoruz, ama bir türlü doyamıyoruz. Bunun sebebi nedir?" diye sorduklarında, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Belki de sizler ayrı ayrı yiyorsunuz" buyurmuş, onların ”evet" demeleri üzerine Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ”Yemekte toplanın (beraber yiyin) ve besmele çekin ki, Allah yemeğinizi sizin için bereketli kılsın."

Anlatılan güzel bir hikâyeye göre, Nevadir sahibi Cümeyn'e: ”Falanca kimsenin yanında yemek yedin mi?" diye sorulur. O da: ”Hayır, fakat kapısından geçiyordum, o yemek yiyordu" der. ”Peki nasıl bildin?" derler. O da: ”Baktım ki, çocuklarının ellerinde sert fındıklar, bununla havadaki kuşları taşlıyorlar", cevabını verir.

Bir cimriye sorulur: ”İnsanların en kahramanı kimdir?" O da: ”Açlıktan insanların diş gıcırtısını duyup da, kesesinin ağzı açılmayandır." cevabım verir.

220 ﴿