224

Allah'a yemin ederek, O'nu iyilik yapmanıza, kendisinden korkmanıza, insanların arasını düzeltmenize engel kılmayın. Rivayete göre, Ensar'dan Beşir b. Numan, hanımını boşamıştı. Bu kadın, Abdullah b. Revâha'nın kızkardeşiydi. Sonra tekrar onunla evlenmek istedi. Abdullah ise, Beşir'in yanına gitmemeye, onunla konuşmamaya ve onunla kızkardeşinin arasını düzeltmemeye yemin etmişti. Bu durum kendisine söylenince: ”Ben, bunu yapmayacağım konusunda Allah adına yemin etmiştim. Benim için de, yeminimde durmam ve bundan vazgeçmemem gerekir" demişti.

İşte âyet bu olay üzerine nazil olmuştur. Ayette geçen ”urza" kelimesi, engel anlamınadır. Ayetin anlamı, Allah'ın adını anarak, bununla kendiniz için bir şeyleri engellemek istemeyin, iyilikleriniz için bunu bir mani olarak öne sürmeyin. Meselâ iyilik yapmak, korunmak ve insanların arasını düzeltmek gibi hususlarda bir engel olarak zikretmeyin demektir.

Allah, çok iyi işiten yeminlerinizi duyan

ve niyetlerinizi

çok iyi bilendir. O, kalblerinizde olanları, niyetlerinizi çok iyi bilir. O halde sorumlu bulunduğunuz şeyi yerine getirin ki, cezası gelip sizi bulmasın.

Âyet: Ben, hiç bir kimseye iyilikte bulunmayacağım, insanlar arasında kin ve düşmanlık başgösterirse, aralarını bulmayacağım diye Allah adına yemin eden herkesi kapsamına alır. Sanki Allah şöyle buyurur gibidir: Bütün bunlar hayır ve taattır, yeminleriniz bunlara bir engel oluşturmaz. Eğer siz bunları yapmayacağınız konusunda yemin ederseniz, yemininizin keftaretini, yani cezasını ödeyin ve o hayırları yapın. Bu iyilik, takva veya insanların arasını bulma olabilir. Hepsinin gereğini yapın ve sakın: ”Biz Allah adına yemin ettik, O'nun adına yemin ettiğimiz halde, yapmayacağız dediğimiz şeyi yapmaktan ve yeminlerimizi bozmaktan korkarız" demeyin. Çünkü hadiste şöyle buyurulmuştur: ”Kim bir şey üzerine yemin eder, sonra yemin ettiği şeyden başkasının daha hayırlı olduğunu görürse, hemen yemininin keffaretini ödesin ve daha hayırlı olanını yapsın."

Yeminini bozmadan önce keffaret vermek caiz değildir. Yeminini bozduktan sonra ise, mutlaka vermesi vaciptir. Bu konuda ittifak vardır. Kişi, pazarladığı malını da yemin ederek satma yoluna gitmemelidir. İster doğru olsun, ister yalan, hiçbir zaman yemin yoluna gitmesin. Çünkü eğer yemininde yalan ise, bu takdirde kasden yalan yere yemin etmiş olur ki, bu büyük günahlardandır. Böyle bir yemin ülkeleri darmadağın eder, terkedilmiş bir vaziyete getirir. Eğer yemini doğruysa, bu defa Allah'ı, yeminleri için bir engel ve destek yapmış olur ki, bu da kötü bir davranıştır. Çünkü dünya çok değersizdir. Bu bakımdan ortada hiçbir sebep yokken Allah'ı öne sürerek bir şeylere revaç kazandırmak iyi bir şey değildir. Dünya, buna değmez. Bir kimse, az veya çok, ne olursa yemin etmeye kalkışırsa, giderek dili buna alışır. Kişi hiçbir konuda yemine yönelmekten emin olamaz. Dolayısıyla Allah adını öne sürerek bir şeye yemin etmesin. Meselâ, ”Vallahi, Allah böyle yapacaktır" gibi bir şey söylemesin. Eğer, Allah'ın dostlarından biri böyle bir yemin ederse, Allah ona iyilikte bulunur ve ona bir ikram olarak yemininde doğru çıkarır. Nitekim şöyle varid olmuştur: ”Allah'ın öylesi kulları var ki. Eğer Allah adına yemin etse, Allah kesinlikle onu doğrular, yeminini gerçekleştirir."

Ebû Hafs bir gün yolda yürürken, dehşete kapılmış bir hamal ile karşılaşır. Ebû Hafs: ”Ne oldu sana?" der. Adam: ”Merkebimi kaybettim. Ondan başkasına da gücüm yetmiyor" cevabını verir. Ebû Hafs olduğu yerde durur ve : ”Allah'ım! İzzetin adına yemin ediyorum ki, bu adamın merkebi geri gelmedikçe buradan bir tek adım atmayacağım" der. Bunun üzerin hemen merkep ortaya çıkar. Bu olay, Şerhu'l-Meşarik adlı kaynakta da böyle geçer.

224 ﴿