243Şu binlerce iken, ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Bu hitap, onların kıssasını duyan kitap ehli ve tarihçilerden herkese yöneliktir. Buradaki ”görmek"ten maksat, kalb yönünden görmektir ki, bu, bilmek anlamındadır. Bir bakıma; ”Onlara ait bilgiler tâ gelip sana da ulaşmadı mı?" demektir. Âlimler: ”Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bizzat göremediği, fakat Kur'an'da ”görmedin mi?" tarzında gelen her ifade: ”Bunların bilgisi gelip sana ulaşmadı mı?" anlamındadır, diyorlar. Teysîr'de ise, bunun gerçek anlamı, ”bunları bil" demektir, deniliyor. Bunun anlamı: ”Habibim! O yurtlarını ve evlerini terkedip binlerce kişiye ait haberi sen de bilmektesin" şeklindedir. Ancak bu çıkıp gidenlerin sayılarının ne kadar olduğu konusunda ihtilâf edilmiştir. Doğrusu bunların onbinin üzerinde olduğudur. Çünkü ”ülûf kelimesi cem-i kesrettir. Evlerini terkedip çıkmalarının sebebi de ölümden korktukları içindir. Allah onlara 'ölün' dedi. Bir meleğin ağzıyla Allah onlara ”ölün" dedi. Buradaki ifadenin Allah'a isnadı, korkutmak ve işin önemini vurgulamak içindir. Onlar da bundan sonra öldüler. Sonra onları diriltti. Allah sonra, geride kalan ömürlerini tamamlamaları için diriltti. Böylece kaderden kaçmanın bir anlamının olmadığını bilsinler istedi. Hasan (Basrî)'nin anlattığına göre yüce Allah, onlara ceza olması için, ecelleri henüz bitmeden onları öldürdü. Sonra, geri kalan ömürlerini bitirmek için tekrar onları diriltti. Bunlarla ilgili kıssayı tefsirciler kitaplarında zikretmişlerdir: Bunlar İsrail oğullarından büyük bir topluluktu. Bir kasabada yaşıyorlardı. Taun (veba) salgını geldi. Bunun üzerine hepsi de evlerini bırakıp kaçtılar. İki dağ arasında bulunan Efyah vadisine gidip orada konakladılar ve kurtulma umuduyla beklemeye başladılar. Ancak vadinin alt ve üst taraflarından birer melek, bunlara ”ölün" diye seslendi. Hemen hepsi orada ölüverdiler. Haliyle bu, Allah'ın emri ve dilemesiyle olan bir şeydir. Üzerlerinden tam sekiz gün geçti. Hepsi şişip kalmışlardı. Bu arada Hazkîl peygamber yanlarından geçti. Hazret-i Hazkîl (aleyhisselâm), Hazret-i Mûsa'dan sonra peygamber olarak gelmişti. Bu ölüleri görünce, durdu ve hayretler içinde bunların hallerini düşünmeye başladı. Bu sırada Allah kendisine: ”Sana bir mucize göstermemi ister misin?" diye vahyetti. O da: ”Evet" dedi. Allah da şöyle buyurdu: ”O halde şöyle seslen: Ey kemikler! Allah, sizin benim yanımda toplanmanızı emrediyor." İşte bu seslenişten sonra kemikler vadinin alt ve üst taraflarından toplanarak birbirleriyle birleşip kaynaştılar. Sonra Allah, kendisine: ”Ey ruhlar, Allah sizin yerlerinizi almanızı emrediyor" diye seslenmesini vahyetti. O da gerekeni yaptı ve hepsi dirilmiş olarak kalktılar. Bu arada şöyle diyorlardı: ”Allah'ım! Seni takdis ve tenzihle hamd ederiz. Sen her şeyden münezzehsin. Senden başka hiçbir ilâh yoktur." Sonra da hepsi yerlerine ve yurtlarına, kavimlerinin yanına döndüler. Ecelleri sona erinceye kadar bir süre daha yaşadılar. Bu kıssanın yararı, Müslümanları cihad konusunda gayrete getirmek ve onlara cesaret vermektir. Şehadet sebeplerini ve yollarını araştırmalarını, Allah'a tevekküle ve O'na teslim olmaya teşviktir. Çünkü ölümden kurtuluş yoktur. Madem kurtuluş yok, o halde ölümümüzün Allah yolunda olması daha iyi değil midir? Şüphesiz Allah, insanlara karşı ikram sahibidir. Çünkü O, kullarına ibret alma yolunu ve ileriyi görme gerçeğini gösterdi. Fakat insanların çoğu gerektiği gibi O'nun fazlına ve ikramına şükretmezler. |
﴾ 243 ﴿