266

Sizden biriniz arzu eder mi ki... Burada soru anlamındaki hemze, olması arzulanmayan şeyi red anlamınadır. Yani sizden herhangi birisinin arzulaması düşünülemez ki,

kendisinin, hurma ve üzümlerden oluşmuş, sık ağaçlarla kaplı ve ağaçların

altından ırmaklar akan bir bahçesi bulunsun. Orada kendisi için her çeşit meyveler olsun da... Meyvelerden meydana gelen, bunlara bağlı rızkı bulunsun da... Burada geçen ”semerât", genel anlamda tüm ürünleri değil çokluğu ifade etmektedir. Nitekim şu âyette de aynı durum ifade olunmaktadır: ”Kendisine her şey verilmiş." (Neml: 23)

Eğer nasıl ”hurma ve üzümlerden ibaret bir bahçe" dedi de sonra: ”Orada kendisi için her çeşit meyveler olsun" buyurdu diye sorulacak olursa, cevaben deriz ki: Hurma ve üzüm, ağaçların en değerlileri olduğundan dolayı, diğerlerinden üstün tutularak, bunlar söz konusu edilmiştir.

Kendisine ihtiyarlık çöksün... Tam bu sırada adam da yaşlanmış bulunsun ki, bu yaşlı kimsenin bu ürünlerden faydalanmaya daha çok ihtiyacı vardır.

Güçsüz de çocukları olsun. Bir de zayıf ve güçsüz çocukları var, henüz kendi başlarına iş yapabilecek ve kazanç getirecek durumda değiller.

Derken ona ateşli bir kasırga isabet edip yaksın. Adam yaşlı, çocuklar küçük, tek umutları bu bahçedir. Derken şiddetli bir fırtına ve kasırga burayı birbirine katıp kavuruyor. Her tarafı harabeye çeviriyor. Yaşlı adam şaşkındır. Gücü yoktur ki, onun gibisini tekrar diksin, yetiştirsin. Çocuklarından da kendisine bir hayır yok ki, yardımına koşabilsinler. Çünkü henüz küçüktürler, babalarına yardım etmekten acizdirler.

İşte bu gördüğün örnek, güzel işler yapan fakat bu güzelliklere ve iyiliklere riyakarlık ve eziyet verme gibi kötü işleri de karıştırdığından, tüm iyilikleri boşa gitmiş, kıyamet günü geldiğinde, o iyi amellere şiddetle ihtiyaç duyan fakat bunları bulamayınca da hasret ve üzüntü duyan kimsenin hali, âyette sözü edilen kimsenin durumuna benzetilmiştir.

İşte Allah, düşünesiniz diye, âyetlerini size böyle açıklar. İşte bu açık-seçik izahtan da anlaşıldığı gibi, tevhidin gerçekleşmesi ve dinin doğrulanması için Allah apaçık delilleri ortaya koyar ki, bunları düşünüp, kendinize ibret çıkarasmız, gereğiyle amel edesiniz.

Kuşeyrî şunları söylüyor: ”Allah bu âyetleri, ihlâslı insanlarla münafıkların birbirlerinden ayrılması için bir örnek olarak indirdi. Böylece Allah yolunda harcamada bulunanla, bâtıl yollarda mal harcayanlar birbirinden ayrılacaktır. İyi olanlar, amelleriyle temize çıkacak, kötüler ise amelleri boşa gidenler ve mallarıyla zarara girenler, hüsrana uğrayanlar olacaklardır. Bu yüzden mutlaka amellerin ihlâs temeline dayanması gerekir. Çünkü, meyvelerin köksüz olarak ayakta kalmaları mümkün değildir. Hazret-i Muaz b. Cebel (radıyallahü anh)'den rivayete göre, kendisi Yemen'e gönderildiğinde şöyle demişti: ”Ey Allah'ın Rasûlü! Bana tavsiyede bulun." Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) da şöyle buyurdu: ”Dinin de ihlâslı ve samimî ol. Bu durumda az amel de sana yeter."1140'

Riyanın tedavisi iki yolla sağlanır: Birisi, damarlarını kesmek ve köklerini söküp atmakla olur. Bu da haliyle, bununla ilgili sebepleri ortadan kaldırmakla mümkündür. Sebeplerin başlıcası ise, dünya sevgisi ile hemen bu dünyada olmasını istediği hoş ve lezzetli şeylerdir. İkinci yol ise, riyadan doğan tehlikeyi anında bertaraf etmektir, ibadet esnasında insana arız olan şeyleri hemen önlemektir."

Ebû Zer el-Gifarî (radıyallahü anh)'dan rivayete göre, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ”Ey Ebû Zer, gemiyi yenile. Şüphesiz deniz çok derindir. Fazlaca azık al, çünkü yolculuk uzundur. Yükünü azalt, çünkü yol korkuludur. Amelinde ihlâslı ol, çünkü gözcü herşeyi görendir. ” Burada geminin yenilenmesinden maksat, imanın güçlendirilmesi ve tevhidin pekiştirilmesidir. Denizden amaç, cehennemdir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: ”Sonra sakınanları kurtarırız. Zalimleri de orada (cehennemde) diz çökmüş olarak bırakırız." (Meryem: 72) Yolculuktan maksat, ahiret ve kıyamet yolculuğu, cennet azığından amaç, yapılan taatlardır. Cehennem azığı da, günahlardır. Yükten kasıt, günahlar ve hatalardır. Doğrusu ahiret yolu korkulu bir yoldur. Çünkü zebaniler, yükü ağır olanları yolda yakalarlar. Orada hiçbir kimse, en yakınları da olsa, başkalarının yardımına koşamaz. Çünkü Allah şöyle buyuruyor: ”Eğer yükü ağır gelen kimse, onu taşımak için başkasını çağırsa, onun yükünden hiçbir şey alınıp taşınmaz; akrabası bile olsa." (Fatır: 18) Gözcüden maksat, yüce Allah'tır. O, tertemizdir, ancak pak ve temiz olanı kabul eder. Nitekim Allah şöyle buyuruyor: ”Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa, iyi bir amel işlesin." (Kehf: 110) Yani yaptıklarından Allah'ın rızâsını gözetsin. Kudsî hadiste de şöyle buyuruluyor: ”Ben, şirk yönünden asla ortağa ihtiyaç duymayanım. Çünkü Ben, her türlü şirkten müstağniyim. Kim Benim için bir amel işler ve bu amelinde başkasını Bana ortak koşarsa, Ben ondan uzağım."

266 ﴿