103Hep birlikte, toplu olarak Allah'ın ipine sımsıkı sarılın. İslâm dinine, ya da Allah'ın kitabına sarılın. ”Habl" kelimesi, ip anlamında olup istiare yoluyla İslâm dini, veya Kuran anlamında kullanılmıştır. Bunlardan herbiri, ipe benzer. Çünkü, zor bir yola giren, her an için ayaklarının kaymasından korkar. Bu yolun iki tarafında ve iki ucundan bağlı bir ipe tutunursa, korktuğundan emin olur. Ebedî saadet yolu da böyledir. Kaygan bir yoldur. Ondan saptırıcı etkenler çoktur. O yolda, halkın çoğunun ayağı kaymıştır. Kim yüce Kur'ân'a ve sapasağlam şeriat kanunlarına sımsıkı sarılırsa, dosdoğru yola iletilir ve cehenneme götüren sapıklıktan emin olur. Sakın kitap ehli gibi, aranızda ihtilâfa düşerek haktan ayrılmayın. Allah'ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ki, siz câhiliye döneminde düşmanlar idiniz. Aranızda düşmanlık, kin ve devam edegelen savaşlar vardı. Denilir ki bunlar, Evs ve Hazrec kabileleriydi. Bunlar arasında öfke ve düşmanlık olmuş ve savaşmışlar. Savaşları da tam 120 yıl sürmüş. Ve Allahü teâlâ, sizi İslâm olmaya muvaffak kılarak, kalplerinizi birbirinize alıştırdı da, bu alışma sayesinde, O'nun nimetiyle kardeşler olmuştunuz. Birbirini seven ve Allah'ın yolunda olan kardeşler oldunuz. Böylece, birbirine nasihat eden, biribirini seven ve hak yolda birleşen insanlar haline geldiniz. Halbuki yine siz, daha önceleri, bir ateş çukurunun tam kenarında iken... İnkârınızdan ötürü, cehennem ateşine düşmek üzereydiniz. Ölüm sizi, o haldeyken yakalamış olsaydı, içine düşerdiniz. Bu durum, onların cehenneme düştükten sonraki muhtemel hayatlarını temsildir. Ateşin kenarında oturmuş, ateşe düşmek üzereyken, oradan da sizi O kurtarmıştı. Sizi İslâm'a iletmek suretiyle, ateşe düşmekten kurtardı. İşte Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece âyetlerini açıklar. Bu açıklamaların sebebi, sizin hidayette sebat etmeniz, doğru yoldan sapmamanız içindir. Biliniz ki Allah, müminlere, önce takvayı, sonra onun yoluna sıkı sıkıya sarılmayı, sonra nimetlerini hatırlamayı emrediyor. Çünkü insanın fiilleri, ya korkudan, ya da hevesle birşeyi istemesinden meydana gelir. Korku, hevesle istekten önce gelir. Çünkü, zararın giderilmesi, faydanın celbedilmesinden önce gelir. Tıpkı insanın kötülüklerden arınması, güzel ahlâk ve iyi amellerle süslemeden önce olması gibi. "Allah'tan hakkıyla korkunuz" ifadesi, Allah'ın cezasını hafifletmeye işarettir. Sonra bunu, Allah'ın dinine sımsıkı sarılma emrine bir sebep kılıyor. Sonra da bunu, heves, istek (rağbet) izliyor. ”Allah'ın size olan nimetini hatırlayın." âyetindeki gibi. Akıllı insanın yapacağı şey, Allah'ın emrine boyun eğmek, O'nun hükmüne itaat etmek, O'nun ipine sımsıkı sarılmak ve dinde ayrılığa düşmemektir. Şeyh Nasr Abâdî şöyle der: ”Takva sahibi insanın dört alâmeti vardır. Bunlar, Allah'ın helâl ve haramlarını koruyup onlara riayet etmek, elinden geldiğince çalışmak, sözüne sadık olmak ve elde olana kanaat etmektir." |
﴾ 103 ﴿