117

İnkârcıların; övünmek, riya, şöhret ya da namları duyulsun diye

Bu dünya hayatında harcadıkları şeyin durumu; kendilerine inkâr ve isyan gibi şeylerle

zulmeden ve Allah'ın gazabına uğrayarak dönen

bir topluluğun ekinlerine isabet ederek onu yok eden çok soğuk bir rüzgârın durumuna benzer. Rüzgâr, inkârcılann ekinlerine isabet edip, her şeyi kökünden kazıyıp götürmüş, geriye hiçbir şey bırakmamıştır. Bu durum, inkârcılara bir cezadır.

Harcamış oldukları malların boşa gitmesi konusunda,

Allah onlara zulmetmedi. Fakat onlar, kendilerine zulmettiler. Çünkü onlar, Allah'ın rızasının dışında olan birtakım harcamalarda bulunmuşlardır.

İnkarcıların yaptığı infak (harcama), ya dünya menfaati için, ya da âhiret menfaati için olur. Eğer bu infak, dünya menfaati için olursa, elbette ki ahirette bir faydası yoktur. Eğer ahiret menfaati için infak yapılmışsa ki bu, ribat yani fakirler yurdu inşa etmek, köprü yapmak, fakirlere, yetim ve dullara yardım yapmak gibi hayır işleridir. Hayır ümidiyle bu tür infaklarda bulunan kimse, bundan çok hayır umar. Fakat âhirette, inkârının bütün bu hayırlarını boşa çıkarmış olduğunu görür. Bunun durumu fayda elde etmek için ekin eken ve çıkan bir rüzgârın, bütün ekinleri tahrip ettiği, bu sebeple kendisine üzüntü ve sıkıntıdan başka hiçbir şey kalmayan kimsenin durumuna benzer. Bu durumu: ”Biz, onların işlediği her ameli, ele alınıp saçılmış toz zerreleri yaparız"(Furkan: 23) âyet-i kerimesi de dile getirmektedir.

Mansur b. Ammar şöyle anlatır: ”Benim, Allah rızâsında birlikte olduğumuz bir dostum vardı. İyi ve kötii günlerimde beni ziyaret ederdi. Ziihd ve takva sahibi olup, zaman zaman ağlardı. Bir ara onu kaybettim. Zayıf ve halsiz olduğunu söylediler. Gidip kapısını çaldım. Kızı çıktı. İçeri girdiğimde, kendisini evin ortasında, yatağında yatar bir halde buldum. Yüzü kararmış, gözleri mavileşmiş ve dudakları kabarmıştı. Kendisine 'lâilâhe illallah'ı çok tekrar et' dedim. Gözlerini açıp, göz ucuyla bana baktı. Korktum ve kendisine şunu söyledim: 'Eğer bunu söylemezsen, seni yıkayıp kefenlemem ve cenaze namazını da kılmam.' Adam bana şöyle söyledi: 'Kardeşim Mansur, bununla benim aramda engel var.' Bunun üzerine ben de lâ havle çekip: 'Namaz, oruç, zühd ve takva nerede?' diye sordum. Adam da: 'Ey kardeşim! Bütün bunlar, Allah rızâsı dışındaydı. Bunları desinler diye yapıyordum. Kendi başıma kaldığım zaman, perdeleri indirir, kapıları kapar ve Rabbime isyan etmek suretiyle adeta onunla muharebeye kalkışırdım."

Akıllı insanın niyeti doğru olmazsa, hiçbir halde mal ve evlâdının çokluğu kendisini aldatmamalıdır. Nerede, Mevlâ'yı başkalarına tercih eden, fakirliği zenginlikten, zelil olmayı da üstünlükten daha hoş bularak, canlarını ve mallarını Allah yolunda harcayan insanlar!..

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ”Çoklukla övünmek, kabirlere varıncaya kadar sizi oyaladı" (Tekasür: 1-2) mealindeki âyetleri okur ve şöyle derdi: ”İnsanoğlu, 'malım malım' der. Yiyip tükettiğinden, giyip yıprattığından ve tasadduk edip verdiğinden başka ne malın var ”(46) Kanaatkâr olup, dünyaya ait isteklerini azalt, mal ve makam sahiplerine aldanma.

117 ﴿