171

Onlar, Allah'ın nimet ve lütfunu müjdelerler. Bu müjdenin tekrar edilmesi, zikredilen müjdenin sadece korku ve üzüntünün olmamasından ibaret olmayıp onlarla birlikte, değeri takdir edilemiyecek kadar büyük mükâfatlar da bildirmektedir. Bu mükâfatlar, dünyada işledikleri amellerin karşılığıdır. Ayette geçen ”Lütuf-Fadi" dan maksat da ”Güzel davrananlara, daha güzel karşılık ve fazlası var"(Yunus: 26) âyetinde olduğu gibi, fazla, ziyade demektir.

Ve ister şehit olsun, ister olmasın,

Allah'ın, bütün

mü'minlerin mükâfatını zayi etmeyeceğini müjdelerler.

Bu âyetin zahirinden anlaşıldığına göre, öldürülmüş olanların ruhları, bedenlerinden ayrılmış olsalar bile, şu anda canlıdırlar. Onların elan canlı olduğunu söyleyenler ruhun mu, yoksa bedenin mi canlı olduğu konusunda ihtilâf etmişlerdir. Olayı biraz daha açıklığa kavuşturmak için, şu ön bilgileri vermek gerekiyor:

İnsan olarak ortada görünen şu varlık, sadece görünürdeki şu bedenden oluşan bir varlık değildir. Aksine onda, bedene aykırı olan bir varlık daha vardır. Nitekim, görünen şu beden, yağ ve buna benzeyen şeylerle, erir, çözülür, birtakım değişimlere uğrar. Neticede, insan denen varlığın, görünenin dışında bir varlık olduğu anlaşılır. Böylece ateşin odundaki ve yağın susam içerisindeki durumu ne ise, ruhun bedendeki durumunun da o olduğu görülür. Ruh, cisim değil, cisim içerisinde değil, kendi kendine kâim bir cevher de olabilir.

İki görüşe göre de, beden öldüğü zaman, ruhun canlı olarak kaldığı belirtilmiştir. Amellerine göre, sevap ya da azap çeker. Bedenler öldükten sonra, nefislerin bâkî kalacağı konusuyla ilgili, aklî ve naklî birçok deliller olup, bu deliller birbirini destekler. O delillere dönüp bakmak gerekir. Bu âyet, kabir sevabı konusundaki şüpheleri de ortadan kaldırır. Kabir azabı konusunda ise, şu âyet vardır: ”...Boğuldular ve ateşe sokuldular" (Nuh: 25) Boğulduktan sonra ateşe sokulmaları iki şekilde izah edilebilir: Ya bedenlerin ölümünden sonra, nefisler ölmediyse veya deriz ki, Allah onları öldürdü, sonra onlara hayat verdi. Bu konuda bazı haberler de gelmiştir.

Hazret-i Peygamber, şehitlerin niteliği konusunda şöyle buyurur: ”Onların ruhları, yeşil kuşların kursaklarındadır. Onlar, cennet nehirlerine gelirler, cennet meyvelerinden yerler. Cennette, istedikleri yere giderler. Arşın altında, altından kandillere sığınıp, orada kalırlar. Yemeklerinin, köşklerinin ve içeceklerinin güzelliğini gördükleri zaman: Din kardeşlerinin cihada rağbet etmeleri için: 'Keşke bizim ulaşmış olduğumuz nimetleri ve Allah'ın bize neler yaptığını kavmimiz de bilse' derler." Bunun üzerine Allahü teâlâ: ”Ben, sizin adınıza bunu kardeşlerinize haber vereceğim" buyurdu. Onlar da buna sevindiler ve müjdelendiler"

Bunun üzerine Allah bu âyeti indirdi. Cesetlerin ölmediği görüşünde olanlar ihtilâfa düştüler. Bazıları şöyle dedi: ”Allah, bu şehitlerin cesetlerini, göklere arşın altındaki kandillere yükseltir. Saadet ve keramet çeşitlerini de oraya ulaştırır." Diğerleri de şu görüşü ileri sürdüler: ” Onları yerde bırakır ve dirilterek, bu saadetleri kendilerine ulaştırır."

171 ﴿