189

Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Göklerde ve yerde, yegâne tasarruf sahibi, ancak O'dur. Dilediği gibi yaratır ve yok eder. Dilediği gibi öldürür ve diriltir.

Allah'ın gücü, her şeye yeter. Onları cezalandırmaya yeterlidir.

Rivâyet edildiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Tevrat'ta olan bir şeyi, Yahudilere sorar. Onlar da, Tevrat'ta olanın tam tersini söylerler. Böylece, Hazret-i Peygamber'e, güya tasdik ettiklerini göstermiş olurlar ve yaptıklarına da sevinirler. Bunun üzerine bu âyet iner.

Bir rivâyette de, bunların hepsinin münafıklar olduğu söylenir. Bu görüş, âyetin görünür anlamına daha uygundur.

"Yapmadıkları ile övülmek isteyenler." Bunlar, mü'minleri sever görünüyorlar. İmanlı göründüklerine seviniyorlarmış. Halbuki, gönülleri inkâr doluymuş. Düşmanlıkta zirveye ulaşmışlar. Burada, mevsul ”ma"sını biraz iyilik yapıp, onunla kendisini beğenerek sevinen herkese şamil kılmak en iyisidir. Bu gibi kimseler faziletlerden yoksun oldukları halde, insanların, kendilerini övmelerini isterler. Buradaki sebebin özel oluşu, âyetin hükmünün genel olmasına engel teşkil etmez.

Bilmiş olun ki, dünya malına sevinmek ve insanlardan övgü beklemek, nefsine uyan ve dünyasına aldanan kimselerin yapacağı bir iştir. Bu kimseler, ahiretteki mutluluktan ve manevî yakınlıktan uzak kalmışlardır.

İmam Fahreddin er-Râzî tefsirinde şöyle der: ”İnsaflı olarak bakarsan, birçok insanın böyle olduğunu anlarsın. Dünyayı kazanmak için birçok hileler yaparlar. İsteklerini buldukları için de sevinirler. Sonra da bu adamlar, dindar, samimi ve namuslu insanlarmış gibi övülmek isterler."

Akıllı insanın yapacağı şey, haddi aşmamak ve kendisinin olmayan şeye sevinmemektir. Çünkü, bundan bir şey kazanmaz.

Bazıları da şöyle derler: ”Bazıları, senin hayırlı ve sâlih bir kimse olduğunu sanarak, seni överler. Bu durum, Allah'ın senin kötülüklerini gizlemesindendir. Sen, kendi kendini yer, kötüle. Çünkü kötülüklerini biliyorsun. Mü'min, kendisinde olmayan bir sıfatla övüldüğü zaman, Allah'tan utanır. İnsanların en cahili, kendisi hakkında, kendi kesin bilgilerini terkedip, insanların kendisini iyi hal sahibi bilmelerine aklanandır."

Hâris el-Muhâsibî de şöyle der:" Bâtıl şeyle övülmeye razı olan kimse kendisiyle eğlenilen kimse gibidir. Denir ki, insana içinden çıkan dışkının kokusu misk kokusu gibi gelir. O, buna sevinir ve onunla alay edilmesinden hoşnut olur."

Arif kişi, övme ve yerme konusunda aynı tavrı takınır. Övülmekten dolayı sevinmediği gibi, yerilmekten de rahatsız olmaz. Halkın söylediğinden dolayı nasıl sevinsin? O, kendisini en iyi bilendir. Eğer övülmesine sevinip gururlanırsa, aldanmış demektir.

Şeyh Abdullah Kureşî şunu anlatır: ”Bazı insanlar, sâlih bir zata şikâyette bulunup, herkese iyilik yaptığını, fakat bu iyiliği kendi içinde tadmadığını söylemişler. Sâlih zat da şöyle demiş: ”Senin yanında şeytanın kızı vardır. Kalbindedir o. O, dünyadır. Baba, kızını evinde mutlaka ziyaret etmek isteyecektir. O ev, kalbindir. Şeytan, o eve girmemelidir. Aksi halde fena olur. Hadis-i Kutside Allahü teâlâ şöyle buyurmuş: ' Ey Davudi Eğer beni seviyorsan, dünya sevgisini içinden çıkar. Benim ve dünyanın sevgisi asla aynı kalpte bulunmaz'

Rivâyete göre İsa (aleyhisselâm), arkadaşlarına demiş ki: ”Ölülerle oturmayın, kalpleriniz ölür." Arkadaşları da: ”Ölüler kimdir?" diye sorunca, İsa (aleyhisselâm) da: ”Dünyayı sevip, onu isteyenlerdir" diye cevap vermiştir.

189 ﴿