191

Onlar, ayakta iken, otururken ve yanları üzerine yatarken, Allah'ı anarlar. Yani onlar, her durumda Allah'ı anarlar. Ayakta, otururken, yan yatarken... İnsan çoğu kez, bu hallerin dışında olamaz.

Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. Onların yaratılışından ibret alırlar. Düşünme olayı, yaratılış konusuna tahsis edilmiştir. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Yaratılanlar hakkında düşünün, yaratıcı hakkında düşünmeyin" buyurmuştur. Allah'ın zatı hakkında düşünmek yasaklanmıştır. Çünkü, Allahü teâlâ'nın gerçek mahiyeti, insan düşüncesine sığmaz. İnsan düşüncesi onu kavrayamaz. O'nun zatını düşünmek, insanlara bir fayda da sağlamaz. İnsan, nefis ve bedenden oluşmuştur. İbadet de, bedene ve nefse göredir. ”Allah'ı anarlar" ifadesinde, bedenle yapılan ibadete işaret edilmiştir. Bu ibadet ancak, bedenin organları aracılığıyla yapılır. ”Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler" ifadesinde ise, kalb ve ruhla yapılan ibadete işaret vardır.

Ata b. Ebî Rebah şöyle rivâyet eder: İbn Ömer ve Ubeydullah b. Ömer'le birlikte Hazret-i Aişe (radıyallahü anh)'nin yanına varıp, ona selâm verdim. Aişe (radıyallahü anh): ”Bunlar kim?" diye sordu. ”Ubeydullah b. Ömer" dedim. Bunun üzerine: ”Hoş geldin ey Ubeydullah b. Ömer. Neden beni ziyaret etmiyorsun?" dedi. Ubeydullah da: ”Seyrek ziyaret et ki, sevgin artsın" dedi. İbn Ömer ise: ”Bu kadar yeter. Hazret-i Peygamber'den gördüğün en garip şeyi bize anlat" dedi. Hazret-iÂişe (radıyallahü anh) de şiddetli bir şekilde ağladı ve: ”Onun her işi garipti. Bir gece bana gelip, yatağıma girdi. Cildi cildime değiyordu. Sonra bana: 'Ey Aişe! Rabbime ibadet etmek için bana izin verir misin?' dedi. Ben de: 'Allah'a yemin ederim ki, ben senin ibadetini de, bana yakın olmanı da seviyorum. Sana izin verdim' dedim. Bunun üzerine, kalkıp bir kırba su alarak abdest aldı. Sonra namaza durdu. Ayaktayken ağlıyordu. Gözyaşları beline kadar akmıştı. Sonra secdeye vardı ve yer ıslanıncaya kadar ağladı. Namazını bitirince, sağ yanına dayanıp, sağ elini sağ yanağına koyarak tekrar ağladı. Sabah ezanını okuduktan sonra Bilâl gelip, onu namaza çağırdı. Bilâl, onun ağladığını görünce, şöyle dedi: 'Niçin ağlıyorsun ey Allah'ın Rasûlü? Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affetmiştir.' Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): 'Ey Bilâl, şükreden bir kul olmıyayım mı? Nasıl ağlamam ki, 'Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışını.... bizi cehennem azabından koru' âyetine kadar olan kısım bana bu gece indi. Onu okuyup da düşünmeyenlere yazıklar olsun!' buyurdu. (73)

Başka bir hadiste de: ”Bir saat düşünme (tefekkür), altmış yıl ibadetten hayırlıdır" buyurulmuştur. Bunun iki sebebi vardır:

Birincisi; tefekkür seni, Allah'a ulaştırır. İbadet ise, Allah'ın sevabına ulaştırır. Seni Allah'a ulaştıran şey, Allah'tan başkasına ulaştırandan hayırlıdır.

İkincisi ise; tefekkür, kalbin; itaat da organların işidir. Kalp, organlardan daha şereflidir. Kalbin işi de, organların işinden daha şereflidir.

Bundan sonra Allahü teâlâ duâ öğretmeye başlıyor. Çünkü duâ, vesileyi sunduktan sonra insana fayda verir. O vesile de, Allah'ı anma ve Allah'ı düşünme gibi kulluk görevleridir.

Onlar düşünür

ve şöyle derler: 'Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Yer ve gökleri boş yere, hiçbir hikmetsiz yaratmadın. Onlar faydasız değillerdir. Aksine, yüce bir nizam içerisindeler ve büyük faydaları vardır. Gökler ve yer, kulların geçimlerini temin ettikleri vasıtalar ve dünya ile ahiretlerini bilmeleri için, kendilerine ışık tutan kaynaklardır. İlâhî kitaplar ve peygamberler, bunu böyle açıklamışlardır.

Seni, hikmetsiz ve boş şeyler yaratmak gibi sana lâyık olmayan şeylerden

tenzih ederiz. Bizi cehennem azabından koru! Cehennem azabı, Allah'ı tanımayanların cezasıdır. Burada, Allah'ı anmanın büyüklüğüne ve zikrin şu üç mertebesine işaret edilmiştir:

Birincisi dil ile zikretmek, ikincisi kalp ile düşünmek, üçüncüsü de, ruh ile tanımaktır. Çünkü, dil ile zikretmek, sahibini kalble zikretmeye ulaştırır. O da, Allah'ın kudretini düşünmektir. Kalp ile zikretmek de, ruhun makamına ulaştırır. Bu makamda da, eşyanın gerçeğini öğrenir, Allah'ın yarattığı şeylerdeki ilâhî hikmeti görür. Bundan sonra da: ”Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın" der.

Mü'min, her zaman, diliyle Allah'ı zikretmeli, bunu terketmemelidir ki; böylece, kalble zikretmeye ulaşabilsin. Daha sonra da, ruhun zikrine ulaşarak, yakîn ve marifeti elde etsin. Cahilliğin karanlığından kurtulsun, marifetin nuruyla aydınlansın.

Biliniz ki âyet, ayaktayken zikretmenin caiz olduğuna delildir. Bunun için, bazıları der ki: ”Kalplerini dinlendirmek için ayağa kalkmakta bir sakınca yoktur. Yeter ki, zikrederken birtakım hareketler yapmasınlar ve gerçekten kendilerinde olmayan şeyi, varmış gibi göstermesinler. Adaba aykırı olmamak şartıyla, zikretmenin özel bir durumu yoktur. Ayakta, oturarak, yatarak zikir yapılabilir. Fakat, sessiz bir şekilde Allah'ı zikretmenin, Allah'a daha sevimli olacağına ilişkin hadisler vardır. Keşşaf tefsirini şerheden zat, bu durumun makamlara göre değişebileceğini söyler.

Mürşid vasfına ulaşan şeyh, yeni müridine, sesli olarak zikretmeyi emreder. Kalbinde yerleşmiş olan değişik şeyler, ancak bu şekilde sökülüp atılabilir ve zikrine ancak böyle ulaşır. Onun için şeyh şöyle ifadede bulunur: ”Sesli bir şekilde zikretmek caizdir, hatta müstehabdır." Ancak riyâ ve gösterişten sakınmak şartıyla, insanları teşvik ederek dine heveslendirip, dinleyicileri zikir bereketine ulaştırmak için cehrî zikir (yüksek sesli zikir) yapılabilir. Bu gibi şeyler, ev, dükkân ve buna benzer yerlerde yapılınca, zikredenin sesini duyan herkes ona uyar. Kıyamet günü, onun sesini duyan kuru yaş, her şey, kendisine şahitlik yapar. Müezzinler hakkında da aynı şey vardır.

Bazı şeyhler ise, gizlice zikretmeyi uygun görmüşlerdir. Çünkü bu durum, gösterişten daha uzaktır. Bütün bunlarda, niyetin de önemli bir yeri vardır. Kimin niyeti samimi ise, yüksek sesle Kuran okur ve zikir yapar. Onun için hayırlı olan budur. Kim de, nefsinin gösterişe kaçmasından korkarsa, o da, gösterişe düşmemesi için sessizce zikir yapar. Bu onun için daha iyidir.

Bu konuda şunlar da söylenir: Aklı başında ve bu işleri bilen kimse, tek başına olduğu zaman, sessiz zikir yaparsa kendisi için daha iyidir. Eğer, avamdan birisi ise, sesli zikir yapması daha iyidir. Eğer zikir yapmak üzere toplanmışlarsa, sesli zikir yapmaları daha iyidir. Perdeleri kaldırmada, sesli zikir daha tesirlidir. Sevap yönünden ise, her biri hem kendi zikrinin sevabını alır, hem de arkadaşlarının zikrini dinlemesinin sevabını alır.175'

191 ﴿