194

Ey Rabbimiz! Bize peygamberlerin vasıtasıyla vaadettiklerini ver. Bize, peygamberlerinin dilinden vaadettiğin sevap ve ikramları lütfet.

Bizleri kıyamet gününde koru ve

rezîl etme. Sen vaadinden dönmezsin.' Bu duâların hepsi, yalvarıp niyazda bulunmanın en üst noktasıdır. Çünkü onlar, emirlere tam anlamıyla sarılamadıkları için, kendilerine vazedilenlerden olamamaktan korku duymaktadırlar. ”Sen va'dinden dönmezsin" ifadesi işi sağlama almak içindir. Ya da kulluk ve huşûda mübalâğa içindir. Kul, Allah'ın kendilerine vaadettiği kullar grubuna girebilmesi için, itaat ve ibadetlere koşsun.

Câbir'den rivâyet edilen bir hadis-i şerifte şöyle anlatılır: ”Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanındaydık. O bize: 'Size cennet odalarından bahsedeyim mi?' dedi. Bizler de: 'Bahset ey Allah'ın Rasûlü' dedik. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber: 'Cennette, dışarısı içeriden, içerisi de dışarıdan görünen odalar vardır. Orada, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir gözün de görmediği nimet ve lezzetler vardır' buyurdu. Ben: 'Bu odalar kimindir ey Allah'ın elçisi' diye sorduğumda ise: 'Selâmı yaygın hale getirenin, yemek yedirenin, oruca devam edenin ve insanlar uykudayken namaz kılanındır' buyurdu." (77)

İbn Mes'ûd'dan rivâyet edildiğine göre, Hazret-i Peygamber buyurdu ki: ”Cennete en son girecek olan kişi, bir yürüyüp, bir düşen kişidir. Onu ateş yakalar. Ateşten kurtulunca da ona dönüp şöyle der: 'Beni senden kurtaran Allah'ı tesbih ederim. Daha önce ve sonra, hiçbir kimseye vermediği şeyi bana verdi.' Onun için, gölgesi büyük olan bir ağaç yükseltilir. Onun gölgesini özler ve der ki: 'Ya Rabbi, beni ona yaklaştır. Başka birşey istemem.' Onu ağaca yaklaştırır ve suyundan içirir. Sonra onun için, öncekinden daha büyük bir ağaç yükseltir. O yine der ki: 'Ey Rabbiml Beni o ağaca yaklaştır.' Başka birşey istememeye de söz verir. Onu yaklaştırır ve öncekinden daha büyük bir ağaç yükseltir. Bu sefer yine, kendisini ağaca yaklaştırmasını ister. Yaklaştırdığı zaman ise, cennet ehlinin seslerini duyar: 'Ey Rabbim! Beni ona ulaştırırsan başka şey istemem' der. Bunun üzerine Allahü teâlâ da: 'Ey insan oğlu! Sen ne sözünde durmaz kimsesin. Kaç kere söz verdin, yalan söyledin? Sana, dünya ve onun gibisini versem rcızı olur musun?' Bunun üzerine insan oğlu: 'Sen benimle alay mı ediyorsun? Sen âlemlerin Rabbisin.'" Sonra İbn Mes'ûd güldü. Neden güldüğünü soranlara ise, ”Hazret-i Peygamber de böyle gülmüştü" cevabını verdi. Ona: ”Neden gülüyorsun Ey Allah'ın rasûlü?" diye sorduklarında da: ”Allah güldüğü için" cevabını alıyorlardı. Allah buyurur ki: ”Ben alay etmem. Fakat istediğimi yapabilirim,"

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: ”Sizden hiçbir kimse yoktur ki, kıyamet gününde, Allah onunla konuşmuş olmasın. Onların arasında, tercüman da yoktur. Sağına bakar, daha önce gönderdiğinden başka birşey görmez. Soluna bakar, daha önce gönderdiğinden başka birşey görmez. Kendisini ateş karşılar. Sizden biriniz, cehennemden korunabilirse, bir tane hurmayla bile olsa korunsun. ”

Rivâyet edilir ki: Kâfir bir kocakarı, kış günlerinde, kuşlara birazcık yem verirmiş. Zünnûn Mısrî bu kadını görür ve şöyle der: ”Allahü teâlâ, kâfir düşmandan birşey kabul etmez." Sonra da bu kadını, Kâbe'de müslüman olmuş olarak görür. Bu sefer kadın der ki: ” Ey Zünnûn! Gördüğün gibi, Allah bana İslâm'ı verdi."

194 ﴿