46Yahudilerden bir kısmı, sözü asıl anlamından kaldırıp: Kaldırdıkları kelimenin yerine başka kelimeler koyarlar. Böylece, Allahü teâlâ'nın koymuş olduğu yerdeki kelimeyi kaldırmış olurlar. Kelimeleri tahrif etmek iki şekilde olur: Birincisi, kelimeyi istenen anlamın dışında yorumlamak suretiyle, bâtıl bir anlam çıkarmaktır. Zamanımızdaki bidat ehli kimselerin yaptığı gibi. Bunlar, kendi düşüncelerine aykırı olan âyetleri, kendi düşünceleri lehine yorumlarlar. İkincisi ise, kelimeleri, başka kelimelerle değiştirmek süreliyle yapılan tahriftir. Yahûdî bilginleri böyle yapıyorlardı. Tevrat'ta Hazret-i Peygamber'i anlatan ”Esmer Reb'a" kelimesini. ”Adem Tuval" ve ”recm" kelimesini de ”had" kelimesiyle değiştirmek gibi. Bunlar, inatlarını ve karşı gelmelerini tamamen gerçekleştirmek üzere, kendi bozuk görüşlerine uymayan sözler için: 'İşittik fakat, emrine karşı geldik, dinle dinlemez olası' derler. "Dinle, dinlemez olası" ifadesi iki anlam ifade eder. Birincisi, övme anlamına gelen ”lütfen dinle, sana zorla dinletecek halimiz yok" demektir. İkincisi ise, yermek manasını ifade eden ”dinle ey dinlemez olasıca ” demektir. Bu da ya sağırlıktan, ya da ölümden dolayı olur. Onların duası kabul olsaydı, Hazret-i Peygamber işitmez, olurdu. Sanki onlar bunu onun aleyhindeki beddualarının kabul olmasını temenni ederek söylüyorlardı. Onlar Hazret-i Peygamber’e Medih-övme manasını kasdettiklerini belirterek söylüyorlar. Fakat içlerinde ikinci yani yermek manasını gizliyorlardı. Yine dillerini eğerek ve dini kötüleyerek: 'Râina' derler. ”Râinâ" kelimesi de iki anlam ifade eder. Birincisi hayır ve iyiliktir. ”Bizi gözet ve kora, sözümüze kulak ver ki, seninle konuşalım." anlamınadır. İkincisi ise, kötülük, sövme ve tahkir etme anlamı ifade eder. Onlar bu sözü söylerken de görünürde, saygı ve ihtiram kasdediyorlardı. Onlar, bu ifadeleri, dillerini eğip bükerek kullanırlar ve böyle yapmaktaki amaçları da dinle alay etmektir. Eğer onlar, Allah'ın emirlerini ve yasaklarını işittikleri zaman, ”işittik ve karşı geldik" yerine, 'işittik, itaat ettik, ”dinle dinlemez olası" yerine dinle ve ”râinâ" yerine bizi gözet' deselerdi, ve sözlerinin altında şer ve fesat gizlemeselerdi kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı. Bu durum, kendileri için, daha dürüst ve daha âdil olurdu. Fakat böyle yapmayıp, inkârda devam ettiler, Fakat inkârları sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Onları yüzüstü bırakmış ve hidayetten uzaklaştırmıştır. Çünkü onlar, inkârı ve sapıklığı tercih etmişlerdi. Bundan sonra onlar, artık pek az inanırlar. Bundan kasıt, Hazret-i Mûsa'ya olan imanları ve Hazret-i Muhammed'e karşı olan inkârlarıdır. Bu âyette, dünyayı ahirete tercih eden, kötü ilim adamları kınanıyor. Hazret-i Peygamber: ”Allah rızasını kazanmak için elde edilecek olan ilmi, dünya menfaati için elde edenler, cennetin kokusunu alarnıyacaklardır" buyurmuştur. Şeyh Şâzelî de şöyle der: ”Faydalı olan ilim, Allah'a itaat etmede yardımcı olan, Ondan korkmaya devam ettiren ve O'nun hududuna tecavüz ettirmeyen ilimdir. O ilim, Allah'ı tanıtan ilimdir." Şeyh Ebûi-Hasan da der ki: ”İlimler, paralar gibidirler. Dilerse onunla sana fayda verir, dilerse zarar verir. Eğer ilmiyle beraber Allah korkusu mevcut olursa sana mükâfatı ve sevabı vardır. Aksi hakle, zararı ve cezası vardır. Senin leh veya aleyhine delil olacaktır o. Allah korkusunun belirtisi, dünyayı ve halkı bırakarak, şeytanla ve nefisle savaşmaktır." Şâir der ki: Takvası ilimde şeref olsaydı, Allah'ın yaratıklarının en şereflisi iblis olurdu. |
﴾ 46 ﴿