74O halde, diinya hayatım ahiret karşılığında satanlar, yani Allah rızasını elde etmek için hayatlarım feda eden müminler, Allah yolunda savaşsınlar. Bazıları yavaş davransalar da, samimi müminler savaşa devam etsin. {Kim, Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona yakında} değeri biçilemiyecek derecede, büyük bîr mükâfat vereceğiz. Onun hakkı, büyük bir mükâfattır ancak. Yense de, yenilse de. Burada ince bir nokta vardır. Âyet-i kerimede: ”Öldürülür veya galip gelirse" buyurulmasının sebebi, mücahide, savaşta kararlı olup, kendisini şehitlikle yüceltmesi tenbihi yapılmaktadır. Mücahidin gayesi, sırf adam öldürmek değil, hakkı yüceltip, dini hâkim kılmaktır. Bu konuda. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Allahü teâlâ, Allah yolunda cihad etmek ve kelimetullahı tasdik etmek niyetiyle evinden çıkan kimseyi, cennete koymayı yahut da almış olduğu ecir ve ganimetle evine geri döndürmeyi tekeffül etmiştir" buyurmaktadır. Bir başka hadis-i şerifte: ” Allah yolunda bir gaziyi savaşa hazırlayan kimse, savaşmış gibidir. Savaşan bir gazinin, evinde bırakmış olduğu kimselere iyi muamelede bulunan kimse de, savaşmış gibidir" buyurulur. Savaşa giden gazinin, geride bırakmış olduğu insanların ihtiyaçlarını giderip, onlara iyi muamelede bulunmak da, savaşa katılmış kadar sevap kazandırır. Cihadın faziletleri sayılamıyacak kadar çoktur. Bu âyet, her ne kadar savaş hakkında inmiş ise de, hayırlara koşan insanlar da bu kapsama dahildirler. Yeter ki, vakit geçmeden, bu hayırları işleyebilsinler. Hazret-i Peygamber buyurur ki: ” Karanlık gece parçaları gibi fitneler gelmezden önce, salih amellere koşunuz. Öyle bir zaman olur ki adam, mü'min olarak sabahlayıp, kâfir olarak akşamlar. Ya da, kâfir olarak sabahlar, mü'min olarak akşamlar. Basit bir dünya menfaati karşılığında, dinini satar. ” Zübeyr b. Adiy anlatıyor: ”Enes b. Mâlike gelip, Haccâc'ın bize yaptıklarını şikayet ettik. O dedi ki: Sabredin! Hiçbir zaman gelmez ki, ondan sonra Allah'a kavuşuncaya kadar daha kötü bir zaman gelmemiş olsun. Ben bunu, Peygamberinizden işittim." Biliniz ki, nefis ve şeytanla savaşmanın silah ve malzemeleri, Allah'ı zikretmektir. Allah'ı zikretmekle insan, nefsânî duyguların esiri olmaktan kurtulur. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ” Hiçbir topluluk yoktur ki, Allah'ı zikretmek için otursunlar da, onların etrafını melekler sarıp rahmet kaplamasın ve onlara bir sekînet (huzur ve rahatlık) inmesin ve ayrıca Allahü teâlâ o topluluğu yüce katında olanların yanında anmasın." buyurmuştur. Ebû Vâkid el-Haris b. Avf (radıyallahü anh) anlatıyor: ”Hazret-i Peygamber mescidde oturuyordu. Onunla birlikte başka insanlar da vardı. Üç kişi içeri girip, ikisi Hazret-i Peygambere yöneldi, birisi ise gitti. Bu iki kişi, Hazret-i Peygamberi tanımışlardı. İki kişiden bir tanesi, halkada bir boşluk görüp, oraya oturdu. Diğeri ise, arkalarında oturdu. Hazret-i Peygamber işini bitirince: ”Bu üç kişinin durumunu size haber vereyim mi? Onlardan birisi Allah'a sığındı, Allah da onu korumasına aldı. İkincisi Allah'tan utandı, (orada bulunanları sıkıştırmak istemedi, Allah'ın Resulünden utandı) Allah da ondan utandı, (yani ona rahmetiyle muamele etti, onu cezalandırmadı.) Üçüncüsü de Allah'tan yüz çevirdi, Allah da ondan yüz çevirdi" buyurdu. ' |
﴾ 74 ﴿