86

Müminler tarafından,

size selâm verildiği zaman, siz de ondan daha güzel iyle karşılık verin. ”Ve aleykümüsselânı ve ralımetullahi" demek suretiyle, bereketin artmasını dileyin. Böylece, zararlardan kurtulup, faydanın devam etmesine ulaşırsınız. Hazret-i Peygamber şöyle buyurur: ” Kim, es-selâmü aleyhim derse, kendisine on iyilik yazılır. Esselâmu aleykum ve rahmetullah diyene, yirmi iyilik yazılır. Esselâmu aleykum ve rahmetullahi ve berekâtühü diyene ise, otuz iyilik yazılır.

Selâm, sağlıklı ve uzun ömürlü olmak için bir duadır. Daha sonra ise, her türlü dua anlamında kullanılır olmuştur. Araplar, birbirleriyle karşılaştıkları zaman: ”Hayyâke'llah" (Allah seni yaşatıp, uzun ömür versin) derlermiş. Bazıları da: ”Bin yıl yaşa" dermiş. Daha sonra ise, Allahü teâlâ'nın kanunu bildiğimiz selamlaşmayı getirmiş ve: ”... Kendinize güzel bir dilek olarak selâm veriniz" (Nûr: 61) buyurmuştur. İslâm'ın getirmiş olduğu selâmda, Arapların selâmına karşı daha bir üstünlük vardır. Çünkü bu selâm, din ve dünya için karşılaşılması muhtemel olan belâ ve musibetlerden kurtuluş için bir duadır. Bir insan diğerine," esselâmu aleykum" dediği zaman, onun sağlık ve selâmeti için dua etmiştir. Bu selâm, karşısındaki insanın kurtuluşuna ve güvenliğine bir garanti teşkil eder. Selâm verilmek sûretiyle: ”Sen benden emin ol, benden sana asla hiçbir kötülük gelmez" anlamı ifade edilir. Selâmet (kurtuluş), uzun ömürlü olmayı da kapsar. Halbuki Arapların dualarında, bu tip incelikler bulunmuyordu.

Bir de es-selâm Allahü teâlâ'nın isimlerinden biridir.

Selâmı ilk veren kimse dilerse, ”selâmun aleykum" dilerse, ”es-selâmu aleykum" der. Çünkü bu iki şekil de, Kur'an'ın metninde birkaç yerde mevcuttur.

Tâhâ suresinin 47. âyetinde: ”Ve'sselâmu alâ menittebea'l-hüdâ" şeklinde, Neml sûresinin 57. âyetinde de ”Ve selâmun alâ ibadihi..." şeklinde geçmektedir.

Veya selâma

aynısıyla karşılık verin. Verilen selâma karşılık vermek vaciptir. Muhayyerlik ise, verilen selâma ilâve yapmak veya yapmamaktadır.

Şüphesiz Allah, her şeyi hesap edendir. Yapmış olduğunuz her şeyi lıesap eder, ona göre size ceza, ya da mükafat verir. Onun içindir ki, emredilmiş olduğunuz şekilde aranızda selâmlaşmaya dikkat ediniz.

Sünnete göre selâmlaşma, şu şekilde olur:

Binekle giden yürüyene, küçük büyüğe, azlık çokluğa selâm verir. Çocuklara selâm vermek de, vermemekten daha faziletlidir.

Kurtûbî: ”Genç yabancı kadınlara selâm verilmez. Çünkü onlarla konuşmakta, fitne korkusu vardır. Bu, ya şeytanın vesvesesi ile olur, yahut da, hâin gözün bakışı ile olur," der. Yaşlı yabancı kadınlara selâm vermek, güzeldir. Müslüman olan herkese, tanışan da, tanımasan da, selâm verilir. Tavla ve satranç oynayana (oyun esnasında) selâm verilmez. Şarkı-türkü söyleyene, def-i hacet için oturana ve banyoda soyunmuş halde olana da selâm verilmez. Zimmî kimseye de mecbur kalmadıkça selâm verilmez. Ancak bir zaruretten dolayı ya da onun yanında işi varsa selâm verilir.

Kâfir kimsenin dünyasının ıslahı için, dua edilebilir. Nevevî der ki: ”Kitap ehli kimseye selâm vermek haramdır. Bir insana selâm vermek, onu yüceltmektir. Bir mü'minin, kâfiri yüceltmesi ise caiz değildir." Tercih edilen bir görüşe göre, bid'at ehline de selâm verilmez. Kâfirle birlikte yemek yiyen kimsenin durumuna gelince, o kâfirin kalbini İslâm'a ısındırmak için bir veya iki defa onunla yemek yerse bunda bir sakınca yoktur. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bir defa kâfirle yemek yemiştir. Biz bunu, kâfirin kalbini İslâm'a ısındırmasına yorumlarız. Fakat bu işe devam etmek mekruhtur.

Zimmî bir kimse sana selâm verirse, sen: ”Aleyke" (sana da) de. Bu konuda Hazret-i Peygamber şöyle buyurur: ” Size bir yahudi selâm verirse, 'ölüm size' (es-sâmu aleyküm) der. Sizde ona, 'sana da' (ve aleyke) deyin."

Rivayet edilir ki: Yahudilerden bir grup insan, Hazret-i Peygambere gelerek: ”Ölüm sana ey Kâsım'ın babası" demişler, Hazret-i Peygamber de: ”Size de" cevabını vermiştir. Bunun üzerine Hazret-i Aişe (radıyallahü anh): ”Ölüm size olsun, hem de derhal ölesiniz" diye karşılık vermiştir. Bunu duyan Hazret-i Peygamber: ” Ey Aişe! Allahü teâlâ, kölü sözü de, kötü söze daha kötii cevap vermeyi de sevmez" buyurmuştur. Hazret-i Aişe'nin: ”Fakat dediklerini duymadın mı?" sorusuna da Hazret-i Peygamber: ”Onlara cevap vermedim mi? Onlar hakkındaki benim dileğim kabul edilir. Onların benim hakkımdaki dilekleri kabul edilmez" cevabını vermiştir.

Sünnet olan selâmın açıkça verilmesidir. Çünkü, Hazret-i Peygamber: ”Selâmı yayın" buyurmuştur. O, mezarlığa vardığında, mezara uğrar ve şöyle derdi: ”Ey burada yatan mümin ve Müslümanlar! Allah'ın selâmı sizlerin üzerine olsun. Sizden, önce gelenlere de sonra gelenlere de Allah rahmet eyleşin. Siz, bizim geçmişlerimizsiniz. Bizler ise, size tabiyiz, inşallah bizler de, sizlere ulaşacağız. Bize de, size de Allah'tan afiyet dileriz."

Bir hadis-i şerifte de şöyle buyurulur: ”Sizden biri, dünyadayken tanımış olduğu bir adamın kabrine uğrar, ona selâm verirse, mutlaka o kul da onu tanır ve onun selâmına cevap verir.

İbn Seyyid şöyle der: ”Herhalde ölen insanların selâma cevap vermesinden kasıt, sözlü selâm olmayıp, halleriyle verdikleri selâmdır. Bazı haberler, bunu desteklemektedir. Onların amellerinin kesilmesi, kendilerini üzmektedir. Öyle ki, selâma cevap vermeye hasret duymaktadırlar."

İmam Suyûtî şöyle anlatır: ”Bize ulaşan eser ve haberler, mezarlığa gelen ziyaretçiyi ölülerin tanıdığını ve sözünü işittiğini bildirmektedir. Ziyaretçiden hoşlanır ve ona cevap verirler. Bu durum, hem şehitler ve hem de diğer ölüler için geçerlidir. Bunda bir zamanlama da yoktur. Sahih olan görüş de budur. Çünkü Hazret-i Peygamber ümmetine mezarlıklara selâm vermeyi emretmiştir. Bu, işiten ve anlayanlara verilen selâmdır."

Hakikat erbabı da şöyle der: ”Ruhun, bedenle bir bağı vardır. Ruhların durumu, bedenlerin durumu gibi değildir. Buradaki yanlışlık, görünmeyen şeyi, görünen şeyle kıyaslamaktır. Zannedilir ki, ruh, bir yeri işgal ettiği zaman, başka bir yerde olma imkânı olmaz. Ruhu; bazıları gökteki güneşe benzetmişlerdir. Bunun ışınları ise yerdedir. Muhammedî ruh gibi. Kabri başında kendisine dua edenlere cevap verir. Hazret-i Peygamber: ” Bir kimse hana selâm verirse, Allah ruhumu bana mutlaka verir, ben de onun selâmına cevap veririm." buyurmuştur.563'

86 ﴿