102Ey Rasûlüm Muhammed! Sen de, kendilerine bir şey gelmesinden korkan müminlerin içlerinde bulunup, onlara namaz kıldırdığın zaman İbn Abbas (radıyallahü anh) der ki: ” Zatürrika gazvesinde, Hazret-i Peygamber imam olmuş ve kendisiyle bulunan arkadaşlarına Öğle namazı kıldırmıştı. Müşrikler de bu durumu görmüş ve kendileriyle savaşmayı bıraktıklarına pişman olmuşlar. Bir kısmı, ikindi namazını kastederek demiş ki: ” Bırakın onları! Biraz sonra onların bir namazı daha var. Bu namaz onlar için, babalarından, evlâtlarından ve mallarından daha sevgilidir. İşte o namaza başladıkları zaman, onları kuşatın ve öldürün." Bunun üzerine Allahü teâlâ, Cebrail'le iki namaz arasında bu âyetleri indirerek, korku namazının nasıl kılınacağını bildiriyor. Müşriklerin kasıtlarını ve tuzaklarını onlara belirtiyor. İlim adamlarının çoğunluğunun görüşüne göre korku namazı, Hazret-i Peygamber'den sonra da bütün ümmet için meşru kılınmış bir namazdır. Onlardan bir kısmı, seninle namaza dursun ve... Sen onları iki gruba ayırdıktan sonra, onların bir grubu da düşmana karşı dursun ve sizi kollasın. Seninle birlikte namaza duran ve namazda olanlar silâhlarını da yanlarına alsınlar. Sakın silâhlarını bırakmasınlar. Seninle birlikte namazda olanlar rekâtlarını tamamlayıp secde edince, arkanıza geçsinler ve düşmanı kollamaya yönelsinler. Düşmanı kollamaya yönelen bu gruptan sonra bu kez, namaz kılmayan öteki bölük gelsin, kalan rekâtı seninle beraber namaz kılsınlar. Âyet-i kerimede, her iki gruptan da geriye kalan rekât hakkında bir açıklama mevcut değildir. Bu rekâtlara dair açıklamaları, Hazret-i Peygamberin sünnetinde buluyoruz. İbn Ömer ve İbn Mes'ud'dan (radıyallahü anhüma) rivayet edildiğine göre, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), korku namazı kıldırdığı zaman, birinci rekâtı birinci gruba, ikinci rekâtı da âyette belirtildiği gibi, ikinci gruba kıldırmıştır. Birinci rekâtı kılan grup, düşmanı kollamaya gitmiş, ikinci grup gelerek ikinci rekâtı tamamlamıştır. Daha sonra birinci grup gelip, kıraatsız olarak daha önce kılamadıkları son rekâtı kaza etmişler ve selâm vermişler. Sonra da ikinci grup gelerek kıraatla birlikte kılmadıkları birinci rekâtı kılmışlardır. Böylece, her iki grup da ikişer rekât kılmışlardır. Bu durum, yolcular ve sabah namazını kılanlar içindir. Çünkü bu namazlarda bir rekât, namazın yarısıdır. Eğer yolcu olmazsa ve akşam namazında olursa, birinci grup iki rekât olarak kılar. Çünkü burada, iki rekât namazın yarısıdır. korunma tedbirlerini ve silâhlarım da Yanlarına alsınlar Silahlı bir şekilde ve tedbirli olarak namaza başlasınlar. O kafirin isterler ki siz, silâhlarınızdan ve eşyalarınızdan gaflete düşeşiniz de birden üzerinize baskın yapsınlar. Buradaki hitap, iltifat yoluyla o iki grubadır. Yanı kafirler, size üstün gelmeyi arzu ederler ve bir saldırışta sizi, kıskıvrak bağlamayı umarlar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız silahları bırakmanızda size bir günah yoktur. Fakat korunma tedbirinizi alın Silâhları kendlerine ağır gelmesi durumunda üzerlerinde taşımamaları konusunda onlara izin verilmiştir. Bu, yağmurdan ıslanmaları ve hastalanmaları sebebiyle olur. Bundan anlaşılıyor ki, ”silâhlarını alsınlar" emri, müstehab değil, vücûb ifade eder. Fıkıhçılar şöyle demişlerdir: Korku namazında silâhlı bulunmak müstehabdır. Çünkü silâh taşımak, namazın şartlarından değildir. ”Korunma tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar" ifadesi, mendubu ifade eder. Bununla birlikte, ”korunma tedbirinizi alın" ifadesi, uyanık olmayı, tedbirli bulunmayı gerektirir ki, düşmanın hileli saldırılarına karşı konmuş olsun. İbn Abbas (radıyallahü anh) der ki: ” Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem). Benî Enmar kabilesiyle savaşmış, Allahü teâlâ da o kabileyi yenilgiye uğratmıştı. Hazret-i Peygamber ve Müslümanlar, bir yerde konaklamışlardı. Hiçbir düşman görünmüyordu. Silâhlarını da üzerlerinden bırakmışlardı. Hazret-i Peygamber silâhını yere koymuş, özel ihtiyacı için dolaşmaya çıkmıştı. Derken vadinin dışına kadar gelmişti ve lıafifce yağmur serpiştiriyordu. Hazret-i Peygamber dolaşmaya çıkınca, galiba biraz uzaklaşmış olacak ki, ashabıyla arasına vadi girmişti. Hazret-i Peygamber, bir ağacın altına oturmuş. Gavras b. el-Hâris el-Muharibî denen düşman bir zat ise bunun farkına varmış, kılıcım alarak vadiye doğru yaklaşmaya başlamıştı. Bu arada da: ”Eğer Muhammed'i öidümıezsem, Allah benim canımı alsın" diye söz de vermişti. Hazret-i Peygamber ise, tek başına duruyordu ve olup bitenden haberi yoktu. Adam kılıcını kınından çıkarıp: ”Ey 'Muhammed! Şimdi seni, benden kim kurtaracak?" diye seslendi. Hazret-i Peygamber de: ”Aziz ve Celil olan Allah" dedi ve ilâve etti. ”Ey Allah'ım! Gavras b. el-Hâris'in dilediği şeyden beni kurtar." Bunun üzerine adam, kılıcını Hazret-i Peygamber'e vurmaya yeltenip, üzerine koyulacağı sırada, Hazret-i Peygamber ayağa kalkıp, kılıcı eline alır ve: " Ey Gavras! Şimdi seni kim kurtaracak?" der. Gavras: ”Hiç kimse" cevabını verir. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): ”Allah'a ve Muhammed'in, Allah'ın kulu ve rasûlü olduğuna şahitlik edersen, kılıcım sana vereceğim"der. Gavras ise: ”Hayır" diyerek: ”Fakat seninle hiç savaşmayacağıma ve senin aleyhine kimseye yardım etmeyeceğime söz veriyorum" diye ikrarda bulunur. Hazret-i Peygamber de, kılıcını kendisine verir. Bunun üzerine Gavras: ” Allah'a yemin ederim ki, sen benden hayırlısın" diyerek arkadaşlarına döner ve olup bitenleri anlatır. Bunun üzerine, onlardan bazıları da iman ederler. Daha sonra vadi sakinleşince, Hazret-i Peygamber de ashabına döner ve olup bitenleri anlatır. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. Allahü teâlâ, size yardım edip, onları rezil etmek suretiyle, kâfirlere alçaltıcı, horlayıcı bir azap hazırlamıştır. Onun için, işlerinize önem verin ve sebeplere sarılmayı da ihmal etmeyin. Çiinkü, onlara yapılacak azap, sizin ellerinizle helâl kılınacaktır. |
﴾ 102 ﴿