103Namazı bitirdiğiniz zaman... Korku namazım, açıklandığı şekilde eda edip bitirdiğinizde, ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerinde yatarken Allah'ı anın. Allah'ı zikretmeye devanı edin. Her durumda, O'na yalvarmaya, O'na dua etmeye ve O'nun kontrolünde olduğunuzu unutmamaya devanı edin. Hatta, savaş anında bile. Çünkü Allah: ”Bir toplulukla karşılaştığınız zaman, sebat edin ve Allah 'ı çok anın ki, kurtuluşa eresiniz" (Enfal: 45) buyurmaktadır. Emniyete kavuştuğunuzda ise, namazı gereği gibi kılın. Kalbleriniz korkudan kurtulup huzura kavuştuğunuz zaman ve savaş bittikten sonra güvene kavuştuğunuz zaman, namazı dosdoğru, bütün şartlarını yerine getirmek suretiyle, tâdil-i erkânına riayet ederek kılın. Buradaki ”anma" kelimesini genel anlamda düşünerek, bu zikrin dille yapılan zikir ve namaz olduğu görüşünü savunanlar, âyeti şu şekilde tefsir ederler: Her durumda, Allah'ı zikretmeye devam edin. Namaz kılmak istediğiniz zaman, sağlık durumunuz yerindeyse ve gücünüz varsa, ayakta kılın.' Hastalık sebebiyle ayakta durmaya gücü yetmeyenler oturarak kılsın. Oturarak kılmaya gücü yetmiyenler ise, yanları üzerine yatarak kılsınlar. Çünkü namaz, müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır. Allahü teâlâ namazı, vakitlerini belirtmek suretiyle müminlere emretmiştir. Denilmiştir ki: Namaz, yolculuk durumunda iki rekât, normal durumlarda ise dört rekât olarak takdir edilerek müminlere farz kılınmıştır. Her vakitte, takdir edilmiş olduğu gibi kılmak gerekir. Çünkü Allahü teâlâ, kullarını kendilerinden çok daha iyi bildiği için, ibadetleri de ona göre belli zamanlarda takdir etmiştir. Allahü teâlâ kullara bıkkınlık ve usanç geleceğini bildiği için, güniin beş vaktinde namazı, senenin bir ayında da orucu farz kılınmıştır. Zekâtı kırkta bir ve haccı da kullarına rahmet olmak üzere, ömürde bir defaya mahsus olmak üzere farz kılmıştır. Bütün bunlar, kulluğun kolay olması için Allahü teâlâ'nın kullarına ikram ettiği kolaylıklardır. Eğer ibadetler, belirli zamanlarla sınırlanmamış olsaydı, kullar, her fırsatta ibadetleri erteleme yoluna gideceklerdi. İbadetlerin vakitlerle sınırlandırılmış olmasının sırrı da buradadır. Namaz, Miraç gecesinde elli vakit olarak farz kılınmıştı. Daha sonra Allahü teâlâ, kullara rahmet olsun diye bunu hafifletti ve her vakit için on sevap verdi. Beş vakit kılınan namazın sevabını, elli vakit sevabı olarak verdi. Denir ki: Kıyamet günü, kâfir için elli bin sene olmasının sebebi, kâfirin elli vakti kaybetmesinden dolayıdır. Kaybettiği her namaz için, bin yıl ceza çekecektir. Bunu, kendilerinin hak ettiklerini, yine kendi ifadelerinin şu ifadelerinden anlamaktayız: ”Biz namazı kılmıyorduk." (Müddesir: 43) |
﴾ 103 ﴿