88

Allah'ın size verdiği rızıklardan helâl ve temiz olarak yeyin.

Allah'ın size verdiği helâl ve temiz rızıktan yeyin.

İbn Mubârek der ki: ”Helâl, şer'î ölçüler içerisinde kazandığın, aldığın şeylerdir; temiz ise gıdalandıran ve geliştiren maddelerdir. Şu halde gıdalandırıcı özelliğe sahip olmayan yiyeceklerin tedavi görme amacı dışında yenmesi mekruhtur."

İman ettiğiniz Allah'tan korkun. Bu ifade de, yukarıdaki ilâhî emri uygulamaya yönelik bir pekiştirmedir. Çünkü Allah'a iman etmek, O'nun yasakladıklarından sakınmayı ve O'nun sınırını aşmamayı gerektirir.

İmam Fahreddin er-Râzî tefsirinde der ki: ”Kuranın: 'Allah'ın size verdiği rızıklardan... yeyin âyeti, yüce Allah'ın herkesin rızkını üzerine aldığını göstermektedir. Çünkü durum böyle olmasaydı; yani herkesin rızkını garanti altına almasaydı, 'Allah'ın size verdiği rızıklardan yeyin" demezdi. Şu halde rızık, ilâhî teminat altında olduğuna göre, onun peşinde aşırı bir hırsla koşmamak; başka bir deyimle Allah'ın vadine güvenmek ve sebeplere başvurduktan sonra her şeyi O'na havale etmek, O'nun kereni ve ihsanına itimat etmek gerekir; çünkü yüce Allah'ın verdiği sözden dönmesi düşünülemez. Nitekim Hazret-i Peygamber de: 'Allah'tan korkun ve rızkınızı güzel yollardan elde edin buyurur ."

Tefsir âlimleri diyorlar ki: ”Birgün Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), cehennemden bahsetti; uzun uzadıya kıyametten söz etti ve Allah'tan korkma konusu üzerinde fazlaca durdu. Bunun üzerine etrafındakiler etkilenip ağladılar. Bir kısım sahabe Osman b. Maz'un el-Cumehî'nin evinde toplanıp istişare ettiler. Sonunda, rahipler gibi dünyayı terketmeye, karalara bürünmeye, yıl boyu oruç tutmaya, geceleri hiç uyumadan ibadet etmeye, yataklarına yaklaşmamaya ve et yememeye oybirliğiyle karar verdiler. Sonra bu haber Hazret-i Peygambere ulaştı. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber insanları toplayıp şöyle bir hitapta bulundu: 'Bir kısım insanlara ne oluyor ki, kadınlarına yaklaşmayı, yemek yemeyi, dünya nimetlerinden yararlanmayı kendilerine haram kılmışlar. Ben hiçbirinizin papaz ve rahipler gibi olmasını istemem. Çünkü et ve kadından uzak durmanın ve ibadet hücrelerine kapanmanın benim dinimle hiçbir ilgisi yoktur. Ümmetimin ibadeti oruç, ruhbaniyeti ise cihaddır. Şu halde Allah'a kulluk edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, hac ve umre yapın, namazınızı kılın, zekâtınızı verin, ramazan orucunuzu tutun ve dosdoğru olun; sonuçta tüm bunların mükâfatını alacaksınız. Şunu unutmayın ki, sizden öncekiler hep zora koşarak helâk oldular. Onlar, kendilerini sıkıştırdıkça yüce Allah da yüklerini ağırlaştırdı. Onlardan arta kalan, kilise ve havralardaki kimseler oldu: Bunun üzerine yukarıdaki âyet-i kerime indi."

Adamın biri Hasan Basrî'ye gelip dedi ki: ”Benim, pelte tatlısı yemeyen bir komşum var". Bunun üzerine Hasan, sebebini sorunca; adam, ”komşum, yediği takdirde şükrünü yerine getiremiyeceğinden korkuyor" diye cevap verdi. Bunun ardından Hasan, dedi ki: ”Senin komşun soğuk su içiyor mu?" Adam: ”Evet" dedi. Sonra Hasan dedi ki: ”Amma da cahil komşun varmış; çünkü, yüce Allah'ın soğuk sudaki nimeti, pelte tatlısının nimetinden daha da büyüktür."

Öte yandan Fudayl'e, zühd niyetiyle et ve hurmalı un tatlısı gibi nimetleri terketmekle ilgili görüşü sorulduğunda, bu helvayı yemediğini ileri süren kimseye şöyle dedi: ”Keşke, hem bu nimetleri yesen; hem de takvalı olsan, çünkü Allah, helâl olan temiz şeyleri yemenizi size yasaklamaz. Şunu sorayım size: Anne ve babanıza karşı tutumunuz nasıl? Akrabalara karşı merhametiniz ne durumda? Komşularınıza karşı olan ilişkinizden ne haber? Müslümana karşı merhametiniz'? Öfkeyi yenmeniz? Size haksızlık yapanı affetme durumunuz? Size kötülük yapana iyilikle karşılık vermeniz? Sıkıntılara katlanmanız ve sabretmeniz nasıl? Evet, helva'dan uzak durma yerine bu hususlara dikkat etmeniz daha önceliklidir."

Kısacası; aşırılıklar, ruhbanlıkta söz konusudur. Allah'ın helâl kıldığı lezzet ve nimetlerden bütünüyle uzak durmak ise kalb ve beyin gibi temel organlarda zayıflık meydana getirir. Bu gibi organlarda meydana gelen zayıflık da düşünce zayıflığına sebep olur ve sonuçta kişi pek çok erderrüikleri kaybeder.

Ayrıca, tam anlamıyla ruhbanlık, dünyanın bozulması, ekin ve neslin kesilmesini gerektirir. Kısacası, dünya ve âhiretin bayındır olması ruhbanlığın terkedilmesine; marifet, muhabbet ve taate bağlanılmasına dayandığına göre, insanoğlunun, -âyette de işaret edildiği gibi- helâl lezzetlerden mahrum kalmaması, ilâhi hikmet gereğidir. Ancak, yine âyet-i Kerime'de orta yolun terkedilmemesine işaret edilmiş ve: ”Haddi aşmayın" denilmiştir. Şu halde yemekte olduğu gibi riyazette de ”orta yolu" seçmek; ”haddi aşmamak" güzel bir olaydır. Bu yüzden bir kısım kâmil miirşidlerin, henüz işin başında olan müridlerine et ve yağ yemekten uzak durmalarını; cinsel ilişkide bulunmamalarını tavsiye ettiğini; ancak müridinin yapısını göz önünde bulundurup haddi aşmadığım, buna göre tavsiyede bulunduğunu görürsün. Çünkü insan karakterini düzeltmede riyazetin önemli bir yeri vardır; riyazet çok mühim bir olaydır. Şu halde riyazete bütünüyle karşı çıkanların bir dayanağı yoktur. Nitekim Hazret-i Peygamber, Osman b. Maz'un'a bu konularda güzel açıklamalarda bulunmuştur. Kısacası, olayı iyi anlamak ve kavramak; her konuda; ifrat ve tefritten sakınmak gerekir.

88 ﴿