89Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız boş ve anlamsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Kasıtsız olarak yapılan boş ve anlamsız yeminden amaç, hiçbir hüküm ifade etmeyen ve bir sonuç doğurmayan yeminlerdir. İmam Azam'a göre kişinin bir şeyi doğru zannederek yaptığı yemindir. Oysa o, onun zannettiği gibi değildir. Meselâ, bir şeyi uzaktan görüp bir kanaata vardıktan sonra: ”Vallahi, bu şöyledir" dedikten sonra dediğinin doğru çıkmaması gibi. İşte, o kimse, bu yemininden dolayı ne günaha girer; ne de keffaret ödemek durumunda kalır. Bu tür yeminlere yemin-i lağv -boş ve anlamsız yemin- denir. Yemin-i Gamûs ise, kişinin mevcut, ya da geçmiş bir konu hakkında yalan yere bile bile yemin etmesidir. Meselâ, -yapmadığı halde-: Vallahi, falanca şeyi yaptım demesi; ya da tam tersini ileri sürmesi, yani yaptığı halde yapmadığına ilişkin yemin etmesi veya bir kişiye borçlu olduğunu bildiği halde: Vallahi, falancanın benden herhangi bir alacağı yoktur demesi bu tür yeminlerdendir. İşte bu durumda söz konusu kimse günahkâr olur. Çünkü yalan yere yemin etmek biiyük günahlardandır. Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: ”Allah, yalan yere yemin edeni cehenneme koyar. ” Kısacası, ey iman edenler! Dünyevi veya uhrevi herhangi hüküm doğurmayan boş ve anlamsız yeminlerinizden dolayı Allah sizi sorumlu tutmaz. Fakat bile bile yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bilerek akdettiğiniz yeminlerinizin sonuçları sizi bağlar. Meselâ herhangi' ride yapacağınıza veya yapmayacağınıza ilişkin yaptığınız yem rumi usunuz. Buna ”vemîn-i mün'akide" denir. Bu durumda: Bozulan yeminin keffareti günahını silip kurtulmanın çaresi, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir köe azat etmektir. Buna göre çoluk, çocuk ve hizmetçilerinize yedirdiğiniz şeyin ortalamasını; yani çeşit ve miktarca ortalama bir konumda olanını, on ayrı yoksula yedireceksiniz; başka bir deyimle on fakir'den her birisine yarım sa' buğday, yani bir fitre miktarı yiyecek vereceksiniz. Bir günde on ayrı fakire birer fitre verebileceğiniz gibi, on ayrı günde aynı fakire on fitre de vermeniz mümkündür. Ancak on fitreyi aynı günde tek fakire vermeniz caiz değildir. Bu durumda yalnız bir kez vermiş sayılacaktır; yani bir günün yerine geçer. Öte yandan elbise vermek istediğiniz takdirde ise vereceğiniz elbisenin, on fakiri ayrı ayrı bütünüyle giydirmesi, yani tüm vücudunu kapsaması gerekir. Meselâ birer pantolon vermeniz yeterli değildir. Çünkü sadece pantolon giyen, örfen giyinik sayılmaz. Köle azat etme durumunda ise, mü'min veya kâfir erkek ya da kadın, küçük yahut büyük herhangi bir köle hürriyetine kavuşturulmasıyla gerçekleşir. Kör, ya da tamamen sağır veya dilsiz bir kölenin azat edilmesi yeterli değildir. Kişi, sayılan bu hususlardan herhangi birini; yani yedirme, giydirme ve azat etme işlemlerinden dilediğini yerine getirdiğinde keffaretini gerçekleştirmiş sayılır. Söz konusu şeylerden herhangi birisi için verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. Keffaret olarak -İmam Azam'a göre peşpeşe- üç gün oruç tutacaktır. Yapıp da bozduğunuz yeminlerinizin keffareti işte budur; yukarıda size açıklanan hususlardır. Yeminlerinizi koruyun; gücünüz yettiği sürece, yeminlerinizi bozmayın. Ancak, yeminlerinizi korumaya gücünüz yetmediği takdirde; ya da yemininizi bozmayı daha hayırlı görmeniz durumunda, yemininizi bozup keffaret verirsiniz. İslâm hukukçularına göre, bile bile akdedilen yeminler başlıca iki kısımdır: a) Korunması zorunlu olan yeminler; meselâ, farzları yapmak ve günahlardan uzaklaşmak konusunda yapılan yeminler. Kişi bu hususları, zaten yerine getirmeye mecburdur. Yemin ile pekiştirilmiş sayılır. b) Bozulması zorunlu olan yeminler; meselâ kişinin günahları işleyeceğine ve yükümlülüklerini terkedeceğine ilişkin yaptığı yeminler bu türdendir. Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de şöyle buyurmuştur: ”Allah'a itaat edeceğine ilişkin yemin eden kimse, O'na itaat etsin. Allah'a isyan edeceğine ilişkin yemin etmesi durumunda ise O'na isyan etmesin." işte. Allah’ayetlerini, şeriatının hükümlerini size böyle yukarıdaki şekilde açıklar ki, şükredesiniz. Size öğrettiği ve kolayca elde etmenizi sağladığı nimetlerinin şükrünü yerine getire siniz... |
﴾ 89 ﴿