97

Hazret-i Peygamber'in: ”Kuşkusuz, yüce Allah gökleri ve yeri yarattığı günden beri Mekke'yi kutsallaştırdı.

Allah, Beytü'l-Haram olan, yani yüce Allah tarafından kutsailaştırıhp değer verilen

Ka'be'yi, hürmet gösterilen, içinde hac görevi yapılan

ay'ı yani Zilhicce ayını;

Kâbe'ye hediye edilen kurbanı, kurbanlıklara takılan gerdanlıkları, insanları ayakta tutmanın yani dini ve dünyevi işlerini yerine getirmenin

vesilesi yaptı.

Bütün bunların açıklamasına gelince:

Birincisi, yani Kâbe'nin, insanları dini açıdan ayakta tutmasının anlamı şudur: Hacca, ya da Umreye niyetlenen kimseler, Kâbe'ye yönelmek durumundadırlar. Orada yaptıkları ibadet ve diğer görevler günahlarının silinmesine, mânevi derecelerinin yükselmesine ve çeşitli erdemiiklere ulaşmalarına sebep olur. Evet, Kâbe çok değerli ve kutsal bir yerdir. Geometrik biçiminden, yani küp şekline benzediğinden ”küp şekli" anlamında kendisine ”Kâbe" denilmiş olabileceği gibi; yerden yüksek oluşu dolayısıyla da bu ismi almış olabilir. Çünkü, ”Kâbe" kelimesinin bir anlamı da, çıkıntı ve yükseltidir. Nitekim Arap dilinde erginlik çağına yaklaşan ve memeleri çıkmaya başlayan kıza da ayni kökten: ”Kâib" denilir. Kısacası, dünyaya ün salan, yücelip meşhurlaşan Beytullah'a en uygun kelimesiyle ”Kâbe" denilmiştir. Bu anlam dolayısıyla araplar şan ve şeref bakımından ün salan kimseye ”Ka'b'ı yükseldi" derler. Öte yandan âyette ki ”Beytullah ” Kâbe'yi açıklamak için değil, övmek için kullanılan atf-ı beyandır.

Kâbe'nin insanı dünyevi bakımından ayakta tuttuğunun anlamı da şudur: Her şeyin mahsûlü, ürün ve meyvesi oraya akar. Tüccarlar orada kâr elde ederler. Ayrıca, insanlar orada koruma altındadır. Herhangi bir yağmalanma ve soyulma tehlikesi ile karşılaşmıyorlardı. Harem bölgesinde hiç kimse başkası hakkında kötülük yapmaya yeltenmezdi. Hatta, Harem bölgesine sığınan katillere bile dokunulmazdı.

İkincisi: Zilhicce ayının insanları ayakta tutmasının anlamı da şudur: Araplar, diğer aylarda birbirlerini öldürüyor ve yağmalıyorlardı. Ancak Zilhicce ayının gelmesi, insanların korkusunu ortadan kaldırıyordu. O ayda hacca gidebiliyorlar, ticarî amaçlı seferlere çıkabiliyorlardı. Malları ve canları bakımından herhangi bir endişeleri yoktu. Böylece bu ayın gelmesi, hem dinî, hem de dünyevî bakımından insanlara yararlar sağlıyor, geçimlerini temin ediyorlardı.

Üçüncüsü: Kâbe'ye hediye edilip kesilerek fakirlere dağıtılan kurban ise hediye eden açısından dinî bir görev; fakîrler açısından da bir dünyevi geçim kaynağı olması bakımından, hem dünyevî, henı de uhrevî bir ayakta tutma aracıydı.

Dördüncüsü: Kurbanlıklara takılan gerdanlıklar da insanları ayakta tutmanın vesilesiydi. Kurbanlıkların boyunlarına nal, bir ağaç parçası, ya da benzeri bir şey asılıyor; böylece kurbanlık olduğu belirtiliyor, binilmekten ve yük taşıtmaktan korunmuş oluyordu...

Bu, yani tüm bu açıklamaların amacı,

Allah'ın göklerde ve yerde olanları bildiğini ve Allah'ın her şeyi ilmiyle kuşattığını bilmeniz içindir. Her şeyden önce tüm bu hükümleri açıklaması ve ortaya koyması O'nun hikmetinin en belirgin kanıtı ve hiçbir şeyin O'nun ilminin dışında olmadığının en açık belgesidir. Nitekim, göklerde ve yerde olanları bildiği özellikle belirtildikten sonra, daha kapsamlı bir ifadeyle ”her şeyi ilmiyle kuşattığı" vurgulanmıştır.

97 ﴿