102

Sizden önce de bir kavim, bunları sormuştu da... Bizzat aynı olmasa bile, aynı nitelikleri taşıyan ve aynı sorumluluk ve yükümlülükleri doğuran sorular yöneltmişlerdi de

sonra bu sebeple kâfir olmuşlardı. Nitekim İsrail oğulları, çeşitli konularda peygamberlerine sorular sormuşlar, bunun üzerine herhangi bir şeyle yükümlü kılındıkları zaman, onu yapmayarak helâk olmuşlardı. Meselâ, Hazret-i Salih (aleyhisselâm)'in kavmi kendisinden mucize olarak dişi bir deve istemişler; Hazret-i İsa'nın (aleyhisselâm) kavmi de kendisinden ilâhi sofra taleb etmişlerdi. Sonra da olan oldu. Öte yandan Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de şöyle buyurmuştur: ”Yüce Allah sizlere birtakım farzlar yazmıştır, onları yitirmeyi niz. Birtakım şeyler yasaklamıştır, onları işlemeyiniz. Birtakım sınırlar çizmiştir, onları aşmayınız. -Unuttuğundan değil de- rahmeti gereği sizi birtakım şeylerden muaf tutmuştur, onların peşine düşmeyiniz."m

Yine nakledildiğine göre Ebû Yusuf un sohbetine çok katılan ve uzun süre konuşmayan bir adam varmış. Bir gün Ebû Yusuf, kendisine: ”Yahu, neyin var? Hiç konuşmuyorsun, bir şey sormuyorsun?" deyince, adam Ebû Yusuf'a: ”Ey Kâdî, söyler misin bana, oruçlu ne zaman iftar eder?" Ebû Yusuf demiş ki: ”Güneş batınca." Bunun üzerine adam: ”Ya gece yarısına kadar güneş batmazsa, o zaman ne olacak?" deyince; Ebû Yusuf gülümseyip Cerir'in şu mısralarıyla durumu açıklamış:

Boş adam için, susınak, elbette ki süstür; ancak, insanın kişiliği konuşmakla ortaya çıkar.

Ayrıca şöyle denilmiştir: ”Dili onların kalemi, tükürüğü de onların mürekkebi olan iki meleği üzerinde taşıdığı halde lüzumsuz konuşan insanoğlunun durumuna şaşarını, doğrusu!"

102 ﴿