121Allah'ın onları, yapmakta olduklarının en güzeli ile mükâfatlandırması için, yaptıkları küçük-büyük bütün harcamalar, geçtikleri her vadi mutlaka onların lehine yazılır. Onların, cihad için yaptıkları tüm harcamalar, bir tek hurma tanesi, bir at nalı, bir kamçı dahi olsa, bütün bunlardan kendilerine mükâfat verilir. Bu durum, küçük bir şeyin verilmesinde böyle olduğu gibi, büyük harcamalarda da böyledir. Tıpkı, Hazret-i Osman ve Abdurrahman b. Avf’ın Tebük ordusuna yapmış olduğu harcama gibi. Onlara, inkarcıların yerlerinden geçerken atmış oldukları adımlardan, basmış oldukları topraktan ve çiğneyerek geçtikleri vadilerden ve dağlardan dolayı da çok yüce mükâfatlar verilecektir. Bütün bunlar, onların amel defterlerinde tes bit edilir ve kendileri lehine yazılır. Daha güzeliyle de mükâfatlandırılırlar. Cihadda, diğer amellerde bulunmayan faziletler, mevcuttur. Cihad, Hazret-i Peygamberin sanatıdır. Ebû Hureyre şöyle anlatır: ”Hazret-i Peygamberin ashabından birisi, bir dağ yamacına uğramış, orada tatlı su kaynağı görmüş ve bu su hoşuna gitmişti: 'İnsanlardan ayrılıp da şu suyun yanında kalsam da kendimi ibadet ve taata versem. Fakat, Hazret-i Peygamberden izin almadan yapamıyacağım bunu' diye düşünmüştü. Daha sonra da bu isteğini Hazret-i Peygamber'e bildirmişti. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): 'Yapma! Çünkü, sizin birinizin Allah yolunda cihadan dolayı makamı, onun yetmiş yıllık namazından daha faziletlidir. Allahü teâlâ'nın sizi bağışlamasını ve cennete sokmasını istemez misiniz? Allah yolunda savaşınız! Deve sağılıncaya kadar Allah yolunda savaşana, cennet vacip olur buyurmuştur.'" ' Bu hadisten anlaşılmaktadır ki, cihad etmek, bir köşeye çekilip ibadet etmekten daha faziletlidir. Yine bilmiş olunuz ki, bir özürden dolayı savaşa katılamıyan, niyeti samimi olduğu müddetçe, Allah yolunda savaşanın sevabı kadar sevap alır. Bu konuda Hazret-i Peygamber, Tebük savaşından döndükten sonra şöyle buyurmuştur: ”Medine'de de bazılarını bıraktık. Hiçbir vadi ve dağ yamacı geçmedik ki, onlar da bizimle birlikte olmasınlar. Onları Medine'de bırakan özürleriydi." Yani, kazanılan sevaplarda bize ortak oluyorlardı. Çünkü, niyetleri bizimle birlikte olmaktı. Fakat özürleri, onlara engel oldu. Özürleri olmasaydı, bizimle olacaklardı. Ancak, sevapta tam eşitlik zannedilmesin. Çünkü âyette ”Allah, mücahitleri, evinde oturanlara karşı büyük bir mükâfatla üstün kılmıştır" (Nisa: 95) buyurmuştur. |
﴾ 121 ﴿