3

Şüphesiz ki sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan...

Bu hitap Mekke kâfirlerinedir. ”Rabbiniz" demek; sizi terbiye eden ve işlerinizi idare eden demektir. ”Altı gün"den maksat ise, altı vakittir. Âyette vakit, ”gün" olarak isimlendirilmiştir. Çünkü olaylar zaman içinde meydana gelir. Gün de en aşağı zaman birimidir. Yâni altı günlük bir zaman miktarı içerisinde yaratılmıştır. Çünkü gün, takdir edilen bir zaman parçasından ibarettir. Başlangıcı, güneşin doğusuyla, bitişi ise güneşin batmasıyladır. Şu halde güneşin ve gündüzün olmadığı bir zamanda ”gün", nasıl düşünülebilir? Allah (celle celalühü) dileseydi, bir andan daha az bir zamanda bile gökleri ve yeri yaratabilirdi. Ancak işlerde aceleci olmamak gerektiğini insanlara belirtmek için Allah, böyle buyurmuştur. Çünkü işlerde acele etmek güzel olmaz. Şunlar müstesna: Tevbe etmek, borcu ödemek, misafire ikramda bulunmak, bekârları evlendirmek, ölüyü defnetmek ve cünüplükten temizlenmek.

Sonra da işleri idare ederek... Buradaki ”işlerden" maksat; mutluluk ve bedbahtlık işleridir. Cenab-ı Hak, mutluluk ve mutsuzluğa sebebiyet veren huyları, durumları, amelleri, fiileri, sözleri, hareket ve sükûneti hazırlar. Rasûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şu hadis-i şerifi buna işaret etmektedir: ”Kulların kalbi eri, Allah'ın kudret elindedir, kalblere dilediği gibi tasarruf eder, çevirir."(3)

3- Ahmet b. Hanbel, İbn Mâce, 1/39, Dr. El-Azamî baskısı. Ahmet b. Hanbel'in rivayeti şu lafızladır: ”Her kalp Allah'ın parmaklarından ikisi arasındadır, dilerse onu düzeltir, dilerse saptırır."

Arş'a hâkim olandır. Tıbyân isimli kitabın müellifi şöyle demiştir: ”Sonra" anlamındaki ”Sümme" kelimesi Kur'an'da beş anlamda kullanılmıştır:

1- Tertib ifade eden atıf harfi olarak. Şu âyette bu mânâdadır: ”Şüphesiz ki onlar iman ettiler, sonra küfrettiler, sonra iman ettiler, sonra yine küfrettiler..." (Nisa: 137)

2- Önce mânâsında. ”Sonra... Arşa hâkim olandır" âyetinin başındaki ”Sümme" bu mânâdadır. Yani; bundan önce Arş'a hakim oldu demektir. Çünkü ”Allah'ın Arş'ı su üzerindedir..." (Hûd: 7) âyetinde Arş'm, göklerin ve yerin yaratılmasından daha önce var olduğu ifâde ediliyor. ”Sonra onların dönüşü cehennemedir" (Saifat: 68) âyetinde ki ”Summe" de böyledir. ”Bundan önce onların dönüşü" demektir. Şâirin şu sözü de böyledir:

"Babası efendi ve hâkim olan, daha önce de dedesi efendi ve hâkim olan kimseye söyle."

3- ”Bunun yanında" veya ”bununla beraber", mânâsına gelir. Şu âyette bu mânâdadır: ”Sonra o, iman edenlerden idi" (Beled: 17)

4- İptida (başlangıç) mânâsında olur. Şu âyette öyledir: ”Evvelkileri helak etmedik mi? Sonra onlara diğerlerini tâbi kıldık." (Mürselât: 16,17) Burada mânâ: ”Diğerlerini onlara tâbi kılarız" demektir.

5- Taaccûb (hayrete düşme) anlamında olur. Şu âyette öyledir: ”Hamd; gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a mahsûstur. (Bunca delillerin açığa çıkmasından) sonra kâfirler (hâlâ putları) kendilerini yaratan, besleyen ve büyüten Rableriyle eşit tutuyorlar. ” (En'am: 1) Âyette mânâ şöyle olur: ”Şunlara hayret edin ki, Rablerini nasıl da inkâr ediyorlar!"

Allah (celle celalühü) özellikle Arş üzerinde hâkim olduğunu belirtip haber veriyor. Çünkü, yaratılanların en büyüğü Arş'tır.

Haddadî der ki: ” Sonra" kelimesi ”hakim oldu" kelimesine dahil oldu. Halbuki mânâ bakımından ”idare etme'ye dahildir. Sanki Cenab-ı Hak şöyle söylemiş oluyor: ”Sonra O' Arş'a hâkim olduğu halde işleri idare eder." Çünkü; kâinatta cereyan eden işlerin tümünün idaresi Arş'tan olur. Bundan dolayıdır ki, ihtiyaçların giderilmesi için yapılan dualarda eller Arş'a doğru kaldırılır.

Kadî Beyzavî der ki: ”Allah işleri idare eder demek; takdir ettiği ve hikmetinin gerektirdiği şekilde kâinatın durumunu idare eder" demektir.

Amr b. Murre'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: ”Allah'ın emriyle dünyayı dört melek idare eder. Bunlar; Cebrail, Mikâil, Azrail ve İsrafil'dir. Cebrail; vahye, rüzgârlara ve ordulara memurdur. Mikâil; yağmurlara ve bitkilere, Azrail; canlara, İsrafil; meleklere emrolunan şeyleri onlara bildirmeye memurdurlar."

O'nun izni olmadan, herhangi bir zamanda

hiçbir kimse şefaatçi olamaz. O izin de bir hikmete dayalıdır. Gönderilmiş hiçbir peygamber, Allah'ın dilediği ve razı olduğu kimseler dışında, hiçbir kimseye şefaat edemez. Şu halde akıl ve temyiz gücü olmayan putlar nasıl şefaat edebilirler? Bu âyet-i kerimede, kendilerine izin verilen kimselerin şefaat edebileceklerinin isbâtı vardır.

İşte Rabbiniz, yani yukarıda anlatılan kemâl sıfatlarla sıfatlanmış sânı yüce olan

Allah budur. Bu sıfatların hiçbirisinde O'na hiçbir şey ortak olamaz.

O halde yalnızca

O'na kulluk edin. Zarar ve fayda veremeyen cansız varlıklar şöyle dursun, insan ve melek gibi yarattıklarından hiçbirini O'na ortak koşmayın.

Hâlâ düşünmüyor musunuz? Bütün bunlara rağmen düşünmeyecek misiniz? Çünkü az bir tefekkür ve dikkat; sizi, ibâdet ve rubûbiyyete lâyık olanın, taptığımız putlar değil, Allah olduğu konusunda uyaracaktır.

3 ﴿