84Ya’kûb, görüp işittiklerinden hoşlanmadığı için onlardan yüz çevirdi ve: 'Vah! Yûsuf'a yazık oldu' dedi. ”Esef" şiddetli üzüntü ve hasret demektir. ”Ya esefa"nın aslı, mütekellim yasına muzaf olarak ”yâ esefi" dir. Olayın, Bünyamin ve Mısır'da kalan büyük kardeş üzerine cereyan etmesine rağmen, Ya’kûb ”vah Yûsuf'a" demiştir. Çünkü Yûsuf’la ilgili derdi, diğer dertlerin temelini teşkil ediyordu. Ayrıca o ikisinin hayatta olduğunu biliyor, kendine döneceklerini umuyordu." Yûsuf konusunda ise, Allah'ın rahmeti dışında, ona kavuşma konusunda ümit vadeden hiçbir şey yoktu. Ve üzüntüsünden gözlerine ak düştü. Yani Yûsuf konusundaki üzüntüsünün şiddetinden dolayı gözünü kaybedip âmâ oldu. Rivayet edildiğine göre, yer yüzünde Allah yanında kendisinden daha değerli bir kimse olmadığı halde, Ya’kûb'un göz yaşları, Yûsuf’u kaybedip tekrar kavuşuncaya kadar geçen kırk yıllık zaman içinde hiç dinmedi. Eğer: ”Yûsuf'tan ayrı olması ve ona olan hasreti dolayısıyla niçin Ya’kûb gözlerini kaybetti?" diye sorarsan, derim ki: Ya’kûb'un âmâ olması; oğullarını gördükçe üzüntüsünün artmaması ve Cemalullah'ı seyretmesi içindir. Çünkü Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Cebrail'den, o da Rabbi'nden rivayet ettiğine göre yüce Allah: ”Ey Cebrail! İki gözünü aldığım kişinin mükâfatı nedir, bilir misin?" buyurmuş. Cebrail de: ”Seni noksanlıklardan tenzih ederim. Senin bildirdiğinden başka benim hiçbir bilgim yoktur" demiştir. Bunun üzerine yüce Allah şöyle buyurdu: ”Onun mükâfatı, cennetimde ebedî kalmak ve cemalimi seyretmektir." Bir haberde de şöyle buyrulmaktadır: ”Allah'ın yüzünü ilk görecek olanlar âmâlardır." Musibet zamanlarında ağlayıp esef etmenin caiz olduğuna bu âyet-i kerime delil olarak gösterilmiştir. Çünkü üzülmemek, insanın elinde olan bir şey değildir. Bundan dolayı, sıkıntı anlarında kendine sahip olanlar pek azdır. Enes (radıyallahü anh) şöyle dedi: ”Allah'ın Rasûlüyle birlikte demirci ustası Ebû Seyfin evine gittik. Ebû Seyfin hanımı Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in oğlu İbrahim'in süt annesiydi. Rasûlüllah İbrahimi kucağına aldı ve onu öpüp kokladı. Bundan sonra Ebu Seyfin evine bir defa daha gittik. Bu defa İbrahim can veriyordu. Rasûlüllah'ın iki gözünden yaş dökülmeye başladı. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf: ”Ey Allah'ın Rasûlü! Sen de mi ağlıyorsun?" deyince. Rasûlüllah: ”Ey Avf oğlu! Bu, merhametin ifadesidir" buyurdu. Sonra bu göz yaşını bir diğeri takib etti. Bu defa Allah'ın Rasûlü: ”Göz yaş döker, kalb üzülür. Biz ancak Rabbimizi hoşnut edecek şeyler söyleriz (O'na isyan tarzında bir şey demeyiz) Ey İbrahim! Biz senden ayrılmakla pek üzgünüz."iU' buyurdu. Ravza kitabının yazarı, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in oğlu İbrahim'in, Medine'de on sekiz aylık bir çocuk iken vefat ettiğini söylemiştir. Böyle durumlarda caiz olmayan, cahillerin bağırıp çağırmaları, göğüs ve yanaklarını yumruklamaları, yaka paça yırtmaları gibi şeylerdir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), kızlarından birinin çocuğu can verirken ağlamış, bunun üzerine kendisine: ”Bizi yasakladığın halde, sen de ağlıyorsun ey Allah'ın Rasûlü!" denince, şöyle cevap vermiştir: ”Ben size ağlamayı yasaklamadım. Yasakladığım, ahmakça iki çığlıktır: Sevinç anındaki ve üzüntü anındaki çığlık." Peygamberlerden âmâ olanlar, Hazret-i İshak, Hazret-i Ya’kûb ve Hazret-i Şuayb aleyhimü's-selâm'dır. Sahabeden âmâ olanlar ise, Berâ b. Âzib, Cabir b. Abdullah. Hassan b. Sabit, Sa'd İbn Ebî Vakkâs, Abbas b. Abdülmuttalib, Abdullah b. Erkam, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Umeyr, Abdullah b. Ebû Evfa, Utbân b. Mâlik, Utbe b. Mes'ud el Huzelî, Osman b. Âmir, Akil b. Ebu Talib, Müezzin Amr b. Ümmü Mektum, Katade b. Numan'dır (radiyallahü anhüm). Artık acısını içine gömmüştü. Kalbi, çocuklarına olan üzüntüyle doluydu. Bunu içinde saklıyordu. |
﴾ 84 ﴿