3Yeryüzünü uzatan, uzunlamasına ve enlemesine yayan, ayakların sağlam bir şekilde basması ve hayvanların hareketi için genişleten O'dur. O, yeryüzünü, bir yerde topluca bulunan bir bütün olarak değil, yayılmış olarak yaratmıştır. Dünyanın yayılmış oluşu, onun yuvarlaklığına aykırı değildir. Çünkü yeryüzünün tamamı büyük bir kütledir. Yuvarlak bir cisim son derece büyükse, onun her parçası düz bir satıh gibi görünür. Orada yeryüzünün sallanmaması, kendisinin ve üstündekilerin düzgün durması için, yerin direkleri olan sabit dağlar ve akan nehirler vare-' den... Dağların, nehirlerin çıkış yerleri olması dolayısıyla burada, nehirler dağlara eklenmiş ve ikisi tek bir fiile bağlanmıştır . Yeryüzünün içlerinden çıkan buharlar, yükseldiğinde sıkışır ve birbirine girer. Sonunda dağlarda büyük sular meydana gelir. Sonra sular, çokluğu ve kuvvetinden dolayı dağı delerek çıkar ve yeryüzünde akar. Ve orada her türlü meyveden çifter çifter yaratan O'dur. Burada, Arapların konuşmalarında âdet olduğu üzere ”zevçeyn" kelimesi ”isneyn" kelimesiyle pekiştirilmiştir. Allah yeryüzünde her türlü meyveyi tatlı, ekşi; siyah, beyaz; sarı, kırmızı; küçük ve büyük olarak çifter çifter yaratmıştır. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor. Yani geceyi, karanlığıyla gündüzü kaplayan, gündüzün aydınlığını gideren bir örtü yapıyor. Böylece aydınlık olan hava, karanlığa bürünüyor. Burada ”örtmek" şeklinde çevirdiğimiz ”iğsâ" kelimesi, bir şeyin üzerine başka bir şeyi giydirmek demektir. Şüphesiz bütün bunlarda yani yer, dağlar, nehirler ve meyvelerde düşünen bir topluluk için yaratanın kudretine, hikmetine ve idaresine işaret eden âyetler vardır. Yeryüzündeki âyet, onun, üstündekiler için halı gibi yayılması açısındandır. Orada yollar, vadiler, pınarlar, mâdenler ve hayvanlar vardır. Dağların âyet oluşu, onların sabiti ilikleri, yükseklikleri, sertlikleri ve ağırlıklarıdır. Çadırın kazıklarla sabitleştirilmesi gibi, yeryüzü de dağlarla sabitleştirilir. Nehirlerin âyet oluşu; onların, dağların, her yanından değil, bir tarafından çıkmasıdır. Bu da, üstün hikmet sahibi olan ve istediğini yapan yüce bir güce dayanmasındandır. Meyvelerin âyet oluşu ise şudur: Tohum yere düşer ve yeryüzünün nemi onu etkileyerek yetişip büyümesini sağlar. Üst ve alt tarafı yarılır. Üst taraftaki yarıktan yüksek ağaç, alt taraftakinden ise yerin derinliklerine gömülen kökler çıkar. Bu, insanı hayrete düşürecek işlerden biridir. Çünkü bu tohum tek bir özelliğe sahiptir. Tabiat olaylarının, yıldız ve gezegenlerin ona olan etkisi de tektir. Sonra onun bir tarafından havaya doğru yükselen bir gövde, diğer taraftan yerin dibine işleyen bir kök çıkıyor. Oysa tek bir tabiattan iki zıt tabiatın meydana gelmesi imkansız. Bu bize, bunun sebebinin hikmet sahibi bir idareci olduğunu gösteriyor. Ayrıca, bu tohumdan meydana gelen ağacın bir kısmı odun, bir kısmı çekirdek, bir kısmı da meyve oluyor. Bunları yaratan hikmet sahibi Allah, tüm kusurlardan münezzehtir. O'nu tesbih ederiz. İşte düşünen topluluklar, bütün bunlarda yaratıcının kudretine delil bulurlar. Burada ”düşünmek" şeklinde çevirdiğimiz ”tefekkür" kelimesi, kalbin, eşyanın manâlarını anlamaya yöneltilmesi demektir. Bu büyük âlemde, yeryüzü, dağlar, mâdenler, denizler, nehirler, ırmaklar ve arklar olduğu gibi, küçük âlem olan insanda da, bunların benzerleri vardır. Cesedi yeryüzü, kemikleri dağlar, beyni madenler, karnı deniz, bağırsakları nehirler, damarları ırmaklar, saçı bitki, soluk alış-verişi rüzgârlar, sesi gök gürültüsü, göz yaşları yağmur, sevinci gündüzün aydınlığı, kederi gece karanlığı, uykusu ölüm, uyanıklığı hayat gibidir. |
﴾ 3 ﴿