16Süleyman Davud'a vâris oldu. Yani, babasının ölümü ile birlikte ilim, peygamberlik ve saltanat, diğer çocuklara değil de ona intikal etti. Bu sayılanlar, mecazî olarak miras diye adlandırılmıştır. Çünkü gerçek miras mal için söz konusudur. Halbuki peygamberler, ancak insanın iç dünyası ile ilgili olgunluklara vâris olurlar. Onların nazarında malın ise hiçbir değeri yoktur. Ve övünmek, kibirlenmekten dolayı değil, sadece Allahü teâlâ'nın nimetini ilân ederek ki, Allah şöyle buyurmuştur: ”Rabbinin nimetine gelince, onu dile getir." (Duhâ: 11) dedi ki: 'Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi. Ayette, ”Bana" yerine ”Bize" diye belirtilmesi, siyaset gereği kralların âdetini gözetmekten kaynaklanmaktadır. ”Mantık:" Gönülde bulunan bir şeyi ifade etmek için kullanılan sözleri söylemektir. Aynı zamanda ağızdan çıkarılan sesler için de genelde ”mantık" diye tabir edilir. Bu sebeple güvercin ses çıkardığı zaman, ”Natakati'l-hamâme" denir. ”Tayr" ise, kanatlı olup havada uçan her şeye ad olan ”tâir" kelimesinin çoğuludur. Hazret-i Süleyman, karınca kıssasında geleceği gibi kuşlardan başka diğer canlıların da dilinden anlıyordu. Âyet-i Kerîmede, kuşların diğerlerine oranla üstün olmaları nedeniyle sadece kuş dili ifade edilmiştir. Buna göre âyetin anlamı şöyledir: ”Bize her kuşun, öttüğü zaman ne söylemek istediği öğretildi." Hikâye edildiğine göre Hazret-i Süleyman, ağaçta sakırdayıp başını ve kuyruğunu hareket ettiren bir bülbüle rast gelmiş ve yanındakilere hitaben: ”Onun ne söylediğini biliyor musunuz?" diye sormuş. Onlar: ”Allah bilir" deyince, Hazret-i Süleyman: ”Diyor ki: Yarım hurma yediğim zaman dünya ne olursa olsun, isterse yok olsun, benim için mühim değil," demiştir. Üveyik kuşu öttüğü zaman Hazret-i Süleyman onun: ”Keşke yaratılanlar yaratıl masalardı" dediğini bildirmiştir. Herhalde bu ötüşü, bir sıkıntıya katlanmasından ve kalbinin üzüntü duymasından olsa gerektir. Tavus kuşu ötünce yine Hazret-i Süleyman: ”O, ne ekersen onu biçersin diyor" demiştir. Hüdhüd öttüğü zaman o: ”Ey günahkârlar! Allah'tan bağışlanmanızı talep ediniz"; kırlangıç öttüğü zaman da: ”Hayır yapın ki karşılığını bulaşınız" diyorlar demiştir. Nitekim kırlangıç, insanların bulunduğu yere ulaşmak ve onlara yakın yere varmak için uzun mesafeleri kateder. Aynı zamanda Süleyman (aleyhisselâm), güvercin ses çıkardığı zaman, onun çok: ”Ey yüce Rabbim! Sen münezzehsin" diye söylediğini bildirmiştir. Horoz, meleği gördüğü zaman öter; eşek de şeytanı görmesi anında anı nr. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: ”Kartal şöyle der: Ey insan! Dilediğin şekilde yaşa, sonun ölümdür." Ve bize her şeyden verildi. Burada, kendisine pekçok şeyin verildiğini kastetmiştir. Nitekim şöyle denmektedir: ”Herkes falancaya yöneliyor ve o her şeyi biliyor" sözünden, o kişiye yönelenlerin çokluğu ve ilminin zenginliği kastedilmektedir. Âyet-i Kerime’de belirtilmek istenen, Hükümranlık, peygamberlik, kitap, rüzgâr, cin ve şeytanların Hazret-i Süleyman'ın emrine verilmesi, kuş ve hayvanların dilinden anlaması ve çeşitli hayırlardır. Doğrusu bu kaydedilen öğretme ve verme işi apaçık, kimseye gizli kalmayan bir lü tuttur'. Allahü teâlâ'nın bir ihsanıdır. "el-Vesît" isimli tefsirde şöyle denmektedir: ”Hazret-i Süleyman, şükür ve hamdetmeyi dile getirerek: 'Bu, başkalarına verilenin üstünde açık bir ikramdır' demiştir." Nitekim Hazret-i Peygamber de şöyle buyurmuştur: ”Ben insanlığın efendisiyim, övünmek yoktur." Yani, bu sözü şükretmek için söylüyorum, övünmek için değildir. İfade edildiğine göre Hazret-i Süleyman'a, Hazret-i Davud (aleyhisselâm)'a verilenler verilmiş, buna ilâveten de cin ve rüzgârlar emrine amade kılınmış ve kendisine kuş dilinden anlama kabiliyeti verilmiştir. Bu sebeple o dönemde, insanların yararlanabilecekleri fevkalâde teknik âletler yapılmıştır. |
﴾ 16 ﴿