4O kimseler, namazı dosdoğru kılarlar, bu ifade, ”Muhsin" diye tanımlananların niteliklerini belirtmekte ve onların yaptığı iyilikleri dile getirmektedir. Namazın ikâme edilmesi; namazın kılınması demektir. Kılmanın ”ikâme" kelimesiyle ifade edilmesi, namazın dinin direği olduğunu göstermektedir. "el-Müfredât" isimli eserde şöyle geçmektedir: ”Bir şeyin ikâme edilmesi, o şeyin hakkının tam verilmesidir. Namazın ikâmesi ise, onu sadece şeklen kılmak değil, şartlarını tam olarak yerine getirerek kılmaktır. Zekâtı verirler yani şartlarına uygun olarak onu hak edenlere verirler. Hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: ”Mallarınızı zekâtla koruyun; hastalarınızı da sadaka ile tedavi ediniz." Avamın (sıradan halkın) zekâtı, gönüllerini cimrilik pisliğinden temizlemek için her yirmi dinara karşılık yarım dinardır. (Yani kırkta bir veya %2,5'tur.) Nitekim Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur: ”Onların mallarından sadaka al ki, bununla onları (günahlardan) temizleyesin, onların (sevaplarını) artırıp yüceltesin.." (Tevbe: 103) Avamın cehennemden kurtuluşu, şeriata uygun olarak zekât vermek ve diğer dinî esasların gereğini yerine getirmekle mümkündür. Has kulların zekâtı ise, kalplerinin dünya sevgisi pasından arındırılması için malın hepsindendir. Ve onlar âhirete yani âhiret yurduna ve amellerden dolayı hesap görüleceğine de kesin olarak iman ederler. Yeniden var olma ve hesap konusunda şüphe etmezler. Ahir; son, sonuncu demektir. Âhirete de dünyadan sonra geldiği için bu isim verilmiştir. Âhiret, dünya yurdundan istikameti düzgün olarak Allah'a gelen kimseler için ikinci bir yurttur. Dünyadan çıkıp giden, âhirete intikal eder. Bu itibarla daha önce âhirete inanmış iken bu sefer ona kesin olarak iman eder. Şüphesiz dünya, karanlık cismânî örtülerden, âhiret ise nurlu ve rûhânî perdelerden müteşekkildir. O halde hak yolda yürüyen, görünen âlemden ruhlar alemine geçerek o perdeleri yok eder. |
﴾ 4 ﴿